Mustafa Sönmez
Mustafa Sönmez mustafasnmz@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Fehmi Koru'yaBüyüme Dersleri...

17 Aralık 2011 Cumartesi
\n

\n

15 Aralık tarihli Starda Fehmi Koru şöyle yazmış, “… rekor büyüme ve rekor ihracat rakamına ne diyeceğiz? Ekonomi yazarları, siyasi yorumcular, sosyal alan gözlemcileri, Türkiye dünden daha iyi olduğu, halkı da geleceğe daha umutla bakabildiği halde, gördükleri tablodan neden rahatsızlar? Galiba sorun, rahatsızlık duyanların ideolojik kimliklerinden kaynaklanıyor Mağlubiyetlerini kabul edemiyor, gözlerden saklamak için gerçekleri tersine çeviriyorlar...”

\n

Fehmi Korunun, ekonomiyi doğru değerlendirebilmesi için öncelikle iktidar ile bu kadar organik ilişkisinin olmaması gerekirdi. Bu organiklik, onu baştan olgulara objektif bakmaktan alıkoyuyor. Ama böyle bir yandaşlıktan malul olmasa da, yazdıklarından, ekonomik göstergeleri doğru okuyamadığı anlaşılıyor. Faydası olur mu bilmem, ama Fehmi Korunun bazı büyüme derslerine ihtiyacı var.

\n

1- Koru, büyümenin niteliğinin sorgulanmasından yakınıyor. Oysa bilmiyor ki, ekonomik büyümenin niceliği kadar, niteliği de önemlidir. Büyümenin kaynağı, sürdürülebilirliği, paylaşımı, istihdama, refaha yansıması Büyüme bütün bu boyutlarıyla değerlendirilmelidir. Türkiyenin büyüme modeli, sürdürülebilir değil, çünkü dış kaynağa bağımlı. Ekonomi, sıcak para, yabancı sermaye ve dış borç olmaz ise dönemiyor. Dış kaynak girsin diye, faiz yüksek, döviz kuru düşük tutuluyor. Bu da ülkeyi kırılgan hale getiriyor, yoksullaştırıyor. Dış borç tutarı şimdiden 310 milyar dolar ve üçte ikisi özel sektörün (Kaynak: Hazine Müsteşarlığı).

\n

2- Koru, ihracattaki rekordan söz ediyor ama ihracat madalyonunun öteki yüzünün ithalat olduğu aklına gelmiyor. Bu yılın ilk 10 ayında ihracat 111 milyar dolar ama ithalat 201 milyar dolar. Yani dış ticaret açığı 90 milyar dolar. İhracatın boyu, ithalatın ancak yüzde 55ine yetişiyor (Kaynak: TÜİK, 20.11.2011 tarihli bülten). Büyüme, ihracata değil, ithalata dayalı.

\n

3- Yere göğe sığdırılamayan büyüme, cari açık rekoru ile el ele gidiyor ve dünyayı ayağa kaldıran da bu. Dünyada 80 milyar dolara dayanmış, milli gelire oranı yüzde 10u geçmiş bir cari (döviz) açığa sahip ülke yok (Kaynak: TCMB ve IMF). Bu cari açık yüzünden Financial Times, (14 Aralık) aşırı ısınmadan dolayı herkesi uyarıyor, Fitch, S&P gibi değerlendirme kuruluşları Türkiyenin notunu arttırmıyor, yatırımcılara alarm gönderiyor.

\n

4- Dış kaynağa bağımlı, dış borçlanmayı hızlandıran, ihracattan çok ithalata dayanan bu kırılgan büyümenin bölüşüm ayağı da sakat. OECDnin son araştırmasına göre, Şili ve Meksika ile birlikte Türkiye, dünyanın en adaletsiz gelir dağılımına sahip ülkesi (Kaynak: OECD, Divided We Stand: Why Inequality Keeps Rising, 2011). Bu modelde enflasyon yüzde 10a tırmandı, ama ücret-maaş artışları yüzde 5-6da tutuluyor. Yoksullaşma büyüyor.

\n

5- Bu tarz büyüme yeterli istihdam da yaratmıyor. Resmi işsizlik yüzde 9a düşmüş görünse de gerçekte, tarımda istihdam şişirildiği için böyle. İğreti çalışanlar ve ümidini yitirmiş olanlarla birlikte gerçek işsiz sayısını AB İstatistik Ofisi yüzde 17 olarak saptamış durumda ve Türkiyeyi Avrupanın işsizliği en yüksek ilk 3 ülkesi arasında gösteriyor (Eurostate, Issue Number 56/2011). Genç işsizliği yüzde 18i aştı, en az lise diploması olan okumuş işsizlerin sayısı 1 milyon 100 bin (TÜİK, 15 Aralık tarihli bülten).

\n

6- Bu büyüme ile gerçekleştirilmiş görünen denk bütçeve düşük kamu borç yükü olumlu görüntüsü bile esasta ağır bir adaletsizliğe dayanıyor. Vergilerin yüzde 70i dolaylı, doğrudan vergileri de ücretliler ödüyor. Doludizgin özelleştirmelerle bütçe açığı kapatılıyor, İşsizlik Fonu bile bu amaçla kullanılıyor. Bütçe harcamalarında adaletsizlik hâkim, sosyal harcamalar sürekli azaltılıyor.

\n

***

\n

Ekonomik büyümeyi sorguladığı gibi, insan, kendi büyümesini de sorgulamalı. Mesela demeli ki, Büyüyorum, ama bağımsız mı büyüyorum, yoksa muktedirlere göbekten bağımlı mı büyümem?”

\n

Mesela sormalı, “Büyüyorum, ama adalet duygularım da gelişiyor mu? Çocukların, gençlerin, kadınların, güçsüzlerin, yoksulların, ötekileştirilmişlerin hak ve hukukundan mı yanayım, muktedir azınlıklardan, varlıklılardan yana mı?”…

\n

Mesela sormalı, “Büyürken belli bir güçlü azınlığın, çevreyi, doğayı, kenti tahrip etmesine karşı durabiliyor muyum, zulme, haksızlıklara, farklı kimliklere, düşüncelere tahammülsüzlere sesimi çıkarabiliyor muyum? Aklımı, kalemimi zulme karşı kullanabiliyor muyum?

\n

Değil mi ama? İnsan, kendi büyümesini sorgulamayı da bilmeli

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları