Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Cari Açık, 'No Problem': İşin Sırrı Bütçede
Türkiye 78 milyar dolarlık cari açık büyüklüğü ile dünyada ABD’nin ardından birinci, yüzde 10.5’lik cari açık/milli gelir oranıyla da dünyada açık ara birinci!.. Buna rağmen, Türkiye, bir müflis Yunanistan, bir İtalya değil henüz. Dahası, birçok kurum ve kuruluşun gözünde “sağlam”…
\nBu nasıl oluyor? Bu devasa döviz açığı, bunu finanse etmek için dış kaynağa bunca bağımlılık, nasıl Türkiye’nin eline ayağına dolaşmıyor ve bunca cari açığa rağmen, nasıl oluyor da zikzaklar çizse de, dış kaynak Türkiye’ye geliyor?
\nHemen söyleyelim; işin sırrı bütçede, kamu maliyesinde. Özellikle bugünün şartlarında bütçe açığı, kamu borç stoku yükü, birçok yatırımcı için karar verirken önemli. Ülkeler risklerine göre sınıflandırılırken kamu maliyesinin durumu birinci derecede önem kazandı. Bütçe açığı düşük (yüzde 1-2), kamu borç stoku milli gelirin yüzde 50’sini geçmemiş, hele Türkiye’ninki gibi yüzde 40’lardaki ülkeler, “mali disiplin”i yüksek ülkeler olarak pek makbuller. Bu tür ülkelere, kriz yangınında, alevleri anında bastıracak itfaiyesi güçlü ülke gözüyle bakılıyor. İtalya gibi bütçe açığı büyük, kamu borcu yüksek ülkeler ise, cari açığı düşük (yüzde 3) olsa bile, yönetimi sorunlu, riskli ülkeler olarak kabul ediliyor ve yatırım çekemiyor, büyüyemiyorlar da...
\n***
\nAKP iktidarının bundan sonrasında da hedefi; bütçe açığı, kamu borç stoku görece düşük, bu sayede dış kaynak çeken, cari açığı da dert etmeyen bir ülke olmak. Türkiye, Orta Vadeli Program’da 2012-2014 için ortalama yüzde 5 büyüme hedefliyor ve bunu bütçe açığını yüzde 1’lere, kamu borç yükünü yüzde 35’lere düşürerek, cari açığın da yüzde 8-9’larda seyrini göze alarak yapabileceğini öngörüyor.
\nBurada dikkat çekici olan, yine “mali disiplin”in üstüne her şeyin bina edilmesi. Peki böyle bir “mali disiplin”, nasıl tesis edildi ve nasıl sürdürülüyor?
\nHatırlayalım ki, çok değil, 10 yıl önce, 2000’de Türkiye’nin bütçe açığı yüzde 8’i aşmıştı. 2001 krizi ile birlikte kamu borç yükünü çevirmek için ödenen fahiş faizlerle açık, milli gelirin yüzde 13’üne çıkmıştı. Bu durum, IMF’nin acı reçetelerinin uygulanmasıyla düzeltildi ve krizden çıkış, büyümeye geçiş IMF kredileri ile gerçekleşti. Ama IMF, sıkı bütçeyi şart koştu. Sıkılan kemerle açıklar daralmaya, kamu borç yükü makul bir sınıra inmeye başladı, IMF borç taksitleri ödendi, onun yerini de artık özel dış kaynak aldı ve onunla büyüme çarkları dönmeye başladı. Sıcak para biçimindeki yabancı sermaye, düşük kur-yüksek faiz koridorundan girdi, borsaya, devlet kâğıtlarına yatırım yaptı. Telekom, Petkim, Tekel gibi iştah açıcı özelleştirmelere doğrudan yabancı sermaye geldi. Özel sektörün uzun vadeli kredi talepleri de dış bankalarca, kaprissiz karşılandı. Sonuçta, bu dış kaynak girişiyle yaşanan yüzde 6-7’lik büyüme, yıllık ortalama yüzde 6 cari açık ile at başı gitmeye başladı, ama ne gam!.. Cari açık, dış kaynakla finanse ediliyor ve kırılganlıklar biriktirse de, büyüme çarkı şimdilik dönüyordu. Ne yapıp edip bütçe sıkı tutulmalıydı. İşin sırrı buradaydı.
\nPeki, bütçe açığı yüzde 13’lerden yüzde 1’lere, kamu borç yükü yüzde 80’lerden yüzde 40’lara nasıl geriletilmişti? Bu da sır değil ve halk karşıtı şu 3 yol izlendi:
\n1- Dış kaynak girişli büyümenin yol açtığı ithalattan ve tüketim kredileri ile canlı tutulan iç tüketimden alınan ÖTV, KDV biçimindeki dolaylı vergilerin payı yüzde 70’lere ulaştı ve büyüme ile orantılı olarak arttırılan tüketici halkın sırtındaki dolaylı vergiler, güçlü bütçeyi de yarattı. Ücretlilerin sırtındaki gelir vergisi yapısında da bir değişiklik yapılmadı.
\n2- 10 yılda toplamı 50 milyar doları bulan özelleştirmeler, neredeyse hiçbir muhalefetle karşılaşmadı, geliri bütçeye aktarıldı, dahası 50 milyar TL’lik İşsizlik Fonu’na bile hortum bağlanıp bütçe açıkları daraltıldı.
\n3- Başta sanayi ve enerji olmak üzere kamu kesimi ekonomiden uzaklaştırılınca yatırım harcamaları azaltıldı, kamu çalışan sayısı ve istihdam giderleri düşürüldü. Eğitime, sağlığa, tarıma, hanehalkına destek kısıldıkça kısıldı. Likidite bolluğu ile faizler düşünce, faiz harcamalarının bütçedeki payı da yüzde 35’lerden yüzde 15’lere kadar geriledi.
\nBöylece bu 3 kanaldan daraltılan açıklar, ortaya her derde deva bir bütçe çıkardı. Bu bütçe rahatlığı, Merkez Bankası’na faizi, gerekiyorsa yükselterek kuru terbiye etmek, kur şoklarına anında müdahale etmek imkânını sundu.
\nMali disiplini sürekli kılmak, bir başka disiplini gerekli kılıyor. O da otoriter bir yönetim… “Sıkı bütçe için, sıkıyönetim” meselesine yarın devam ederiz.
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- Yıkılması gerekiyor!
- Erdoğan belayı satın aldı
- Ali Koç'tan çok sert Kayserispor açıklaması!
- Ünlü markanın adı bir kez daha listede!