Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Megalomani ve Paranoya
BUNLAR genellikle birlikte görülen ve çoğu zaman yan yana yaşanan iki ruh hastalığının ya Batı dillerindeki ya da bilim alanlarındaki adlarıdır: Biri kendini büyük görüp öyle sanma tutkusu; öbürü de sürekli tehdit altında ve korku içinde yaşama takıntısı. Hasta kişi onlara hükmedemez, tam tersine bu hastalıklar o kişiyi hastalıktan hastalığa sürükler. Bazen, büyüklük hastası kişi aynı zamanda kendisi aleyhine içte ve dışta komplolar düzenlendiği, faiz oyunları yahut asker ve gençlik ayaklanmalarıyla tuzaklar kurulduğu korkusuyla yaşar hep.
Bu hastalıkların kötülüğü ve bildiğimiz nezle, tifo gibi fizik anlamdaki hastalıklardan farkı, hastanın kendini büyüklük hastası saymaması ve çoğu zaman ruhen sapasağlam, hatta dâhi ya da yenilmez, kül yutmaz, “süper”, üstün-insan olduğunu sanmasıdır.
Bu gibi hastalıklar daha sık siyaset, sanat ve ilahiyat gibi sıra dışı mesleklerde görüldüğü için, izlerine o meslek sahiplerinin günlük yaşamlarındaki davranışlarında pek rastlanmaz, örneğin kafalarına huni geçirip dolaşmaz onlar ama uyguladıkları politikalarda, tepesine kuruldukları kurumlarda, sergiledikleri yapıtlarda, söyledikleri nutuklarda hastalıklarının izlerine mutlaka rastlanır. Hastalığın o kişilerden devletlere, iktidarlara, söylevlere, tablolara, müziğe filan bulaşmış olması da doğaldır.
Dolayısıyla, bir üniversitenin sosyal bilim dersinde o hasta kişilerden birinin grup konuşmasını veya meydan nutkunu analiz masasına yatırıp bu hastalıklardan hangisinden mustarip olduğunu ya da farkına varmayıp onunla övündüğünü saptamak çok ilginç bir temrin, yani öğretici bir egzersiz olur.
Şimdi, “Bizde artık nerede öyle üniversite, nerede öyle ders verebilen akademisyen?” diyerek en önemli, acıklı güncel sorunlarımızdan birine neşter vurmuş olabilirsiniz. Milyonlarca yükseköğrenim öğrencisi olan ve zayıf siyasal kadroların elinde yıllardır bir yığın ekonomik, sosyal, kültürel iç ve dış sorunla uğraşan Türkiye, olayları ve durumları bilimsel gözle izleyen, özerkçe tartışan, özgürce sonuçlara varıp topluma duyuran bir üniversiteler dünyasından da yoksun. O akademik dünya, olup bitenlere ilgisiz, suskun ve tepkisiz. Böyle olunca, hastalar hastalıklarından habersiz, medya da basınıyla, ajansıyla, radyosu ve televizyonuyla hastalardan vatandaşlara virüs taşıyan ve taşırken kendisi de hastalanan mı oluyor yoksa?
\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Yıkılması gerekiyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Trabzonspor'da ayrılık!