Mümtaz Soysal

Megalomani ve Paranoya

19 Haziran 2013 Çarşamba

BUNLAR genellikle birlikte görülen ve çoğu zaman yan yana yaşanan iki ruh hastalığının ya Batı dillerindeki ya da bilim alanlarındaki adlarıdır: Biri kendini büyük görüp öyle sanma tutkusu; öbürü de sürekli tehdit altında ve korku içinde yaşama takıntısı. Hasta kişi onlara hükmedemez, tam tersine bu hastalıklar o kişiyi hastalıktan hastalığa sürükler. Bazen, büyüklük hastası kişi aynı zamanda kendisi aleyhine içte ve dışta komplolar düzenlendiği, faiz oyunları yahut asker ve gençlik ayaklanmalarıyla tuzaklar kurulduğu korkusuyla yaşar hep.
Bu hastalıkların kötülüğü ve bildiğimiz nezle, tifo gibi fizik anlamdaki hastalıklardan farkı, hastanın kendini büyüklük hastası saymaması ve çoğu zaman ruhen sapasağlam, hatta dâhi ya da yenilmez, kül yutmaz,
“süper”, üstün-insan olduğunu sanmasıdır.

\n

Bu gibi hastalıklar daha sık siyaset, sanat ve ilahiyat gibi sıra dışı mesleklerde görüldüğü için, izlerine o meslek sahiplerinin günlük yaşamlarındaki davranışlarında pek rastlanmaz, örneğin kafalarına huni geçirip dolaşmaz onlar ama uyguladıkları politikalarda, tepesine kuruldukları kurumlarda, sergiledikleri yapıtlarda, söyledikleri nutuklarda hastalıklarının izlerine mutlaka rastlanır. Hastalığın o kişilerden devletlere, iktidarlara, söylevlere, tablolara, müziğe filan bulaşmış olması da doğaldır.

\n

Dolayısıyla, bir üniversitenin sosyal bilim dersinde o hasta kişilerden birinin grup konuşmasını veya meydan nutkunu analiz masasına yatırıp bu hastalıklardan hangisinden mustarip olduğunu ya da farkına varmayıp onunla övündüğünü saptamak çok ilginç bir temrin, yani öğretici bir egzersiz olur.

\n

Şimdi, “Bizde artık nerede öyle üniversite, nerede öyle ders verebilen akademisyen?” diyerek en önemli, acıklı güncel sorunlarımızdan birine neşter vurmuş olabilirsiniz. Milyonlarca yükseköğrenim öğrencisi olan ve zayıf siyasal kadroların elinde yıllardır bir yığın ekonomik, sosyal, kültürel iç ve dış sorunla uğraşan Türkiye, olayları ve durumları bilimsel gözle izleyen, özerkçe tartışan, özgürce sonuçlara varıp topluma duyuran bir üniversiteler dünyasından da yoksun. O akademik dünya, olup bitenlere ilgisiz, suskun ve tepkisiz. Böyle olunca, hastalar hastalıklarından habersiz, medya da basınıyla, ajansıyla, radyosu ve televizyonuyla hastalardan vatandaşlara virüs taşıyan ve taşırken kendisi de hastalanan mı oluyor yoksa?

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çelişki Korkusu 19 Mart 2014
Acı 14 Mart 2014

Günün Köşe Yazıları