Miyase İlknur

Söz gümüşse sükût ‘altundur’

12 Aralık 2020 Cumartesi

Cumhurbaşkanlığı İletişim Daire Başkanı Fahrettin Altun, geçen hafta coştu yine. “Kralın en kral bürokratı benim” dercesine kendisi ile ilgili tweet atan 85’lik teyze ile Cumhuriyet’in Kuzguncuk’taki kaçak pergola haberini paylaştığı için emekli gazeteci ağabeyimiz Yüksel Özbek’i karakola çektirmeler yüreğini soğutmamış olacak ki, gazetemizde çıkan haberleri nedeniyle kendisine bağlı Basın İlan Kurumu üzerinden yine ilan durdurma cezası kesti. 

Yargı mensuplarının işi zor valla. Cumhurbaşkanını eleştiren muhaliflerle gazetecilerin davalarına yetişemezken bir de İletişim Başkanı Altun’u basın ve sosyal medyada eleştirenler hakkında açılması “zorunlu” soruşturmalara yetişmeye çalışıyorlar son günlerde.

Her eleştiri yazısına, kendisini hedef alan her sosyal medya paylaşımına soruşturma talebinde bulunduğuna göre, herhalde sosyal medyayı ve basını izleyen devasa bir ekip çalıştırıyor olmalı. Bu kadar insanı çalıştırmak da bayağı masraflı bir iş ha!.. İletişim Başkanlığı’nda görev yapan çalışanları bu işte görevlendirmediyse tabii.

Kendisini eleştirenler basın mensubuysa sadece gazeteciye değil, çalıştığı kuruma da ceza kesiyor Altun. Nasılsa elinin altında Basın İlan Kurumu gibi ceza kesme yetkisini haiz bir kurum var. Üstelik yargı kararı olmasına da gerek yok. Kendisini yargının yerine koymuş bu kurum. En kral bürokratımızın ya da eşinin tepesini attıran kişi gazeteci değilse o zaman “bağımsız Türk yargısı!” devreye giriyor. “Sen misin Cumhurbaşkanımızdan sonra ülkemizin en muktedir şahsiyetini eleştiren” diye açıyor davayı. İsterse açmasın?

İletişim Başkanımız Altun’un arkasındaki güç sadece Cumhurbaşkanı’ndan kaynaklanmıyor ki... Ne de olsa Pelikan Grubu’nun güdümündeki SETA’nın eski üyesi kendileri. Siz bakmayın Berat Albayrak’ın istifasından sonra Pelikan Grubu’nun tasfiye edileceği söylentilerine. Henüz bu konuda bir adım atılmış değil. Yargıdaki İstanbul Grubu da hâlâ yerli yerinde.

Altun’un biyografisine baktığımızda iletişim dalında yüksek lisans da yapmış. Yaş itibarıyla genç birisi olsa da aldığı eğitim nedeniyle Türk basın tarihi hakkında da bilgi sahibi olduğunu düşünüyorum. O zaman Emin Kalafat dönemini de eminim ki iyi biliyordur. Menderes döneminin TRT ve gazetelerden sorumlu kudretli bakanı. Resmi ilan ve gazetelerin kullandığı kâğıdın dağıtılma yetkisi de ondaydı. Yayınlarını beğenmediği gazetelere önce resmi ilanları keser, yola gelmezlerse ardından kâğıt tahsisatını kısar ya da tümüyle kaldırırdı. Kalafat’ın yetkileri de yeterli olmazsa dönemin ünlü basın savcısı Hicabi Dinç devreye girerdi bu kez. Gazete ve dergileri daha matbaada basılırken toplatır, yöneticileri hakkında TCK’nin en ağır maddelerinden davalar açardı.

Kalafat’la Altun’u kıyaslamak istemem. Zira zat-ı şahaneleri Emin Kalafat’tan çok daha kudretli. Çünkü Emin Kalafat, kendisi hakkında yayın yapanları değil “beyfendi”yi, yani Başbakan Adnan Menderes’i eleştirenleri cezalandırırdı. Altun ise hem “Reis”i hem de kendisini eleştirenlere ceza kesiyor. Yani bir anlamda kendisini Cumhurbaşkanı ile eşit derecede görüyor anlaşılan.

İletişim danışmanlarının ya da başkanlarının asıl görevi basınla iyi ilişkiler kurmak, ita amirini basına sevimli göstermektir. Bunun için de önce iletişimden sorumlu kişinin sevimli ve sempatik olması gerekir, muhteremin yüzü hiç gülmüyor. Gözlerinden alev fışkırıyor. Benim gibi “Gel dövüşek suratlı” olması bir yana bir de basına sürekli sopa gösteriyor. Yandaş medya mensubu gazeteciler bir daha uçağa binemem endişesiyle kendisini sürekli pohpohluyor. Ama zaten iktidarı desteklemeye yeminli basın için iletişim başkanlığı kurmaya ne hacet?

Basına ve kişilere ceza keserek demek istiyor ki: “Söz gümüşse sükût Altun”dur; susmanız kendi menfaatınız icabıdır.”

Ne dersiniz işe yarar mı?

Gazetem adına söylemek isterim ki nafile çaba. Bu gazetenin tarihi de bize diyor ki: “Şanlı mazinize bakın ve gazeteciliğin hakkını verin.” Ne darbe liderleri, ne muktedir başbakanlar, ne yargıya hükmeden tarikatlar gördü bu gazete çalışanları. Bir bir tarih sayfasından çekilip gittiler. Ama Cumhuriyet hâlâ ayakta. Ne hapislikler, ne ilan cezaları, ne kapatma kararları işe yaradı.

Resmi ilan cezası yürürlüğe girdiğinden beri okurlarımızın verdiği dayanışma ilanlarını görünce, biz Altun’un istediği hizaya gelsek bile okurlarımızın verdiği cezanın altında kalırız.

Zaten hizaya gelme niyetimiz de yok biline... 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

89 dejavusu 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları