Mithat Melen

'Van'adır Van'a'

28 Kasım 2012 Çarşamba

TBMM toplum için araştırma yapmıyor. Dünyanın ve Türkiye’nin önemli meseleleri TBMM’de konuşulmuyor. Liderler bile grup toplantılarında birbirlerine atıp tutuyorlar. Sivil örgütlerimiz tam çalışmıyor. Milletvekilleri bölgesinin sorunlarından çok herkesin tayini için uğraşıyor. Vatandaş da vekilinden ili, kasabası için değil bireysel hizmet bekliyor ve kurumsal bir isteği yok.

Son zamanlarda fazla yazı yazmıyorum. Daha doğrusu yazmak istemiyorum. İşin en zor tarafı da hayatının dörte üçünü yazmak ile geçirmiş biri için neden yazmak istemediğini açıklamak. Van’daki kıymetli dostlar benden, bir de babam hakkında bir yazı isteyince gerçekten onlara ne söyleyeceğimi bilemedim. Kıramadığım için, belki unuturlar diye idare bile ettim. Bu idare sözü bile benim yapıma uymuyor ama epeyce zaman geçti, onlar ısrarla telefon ettiler, beni ikna etmeye çalıştılar. Onlara yazmak istemediğimi sonunda söyledim ama yılmadılar. Ancak neden yazmak istemediğimi sormadılar, naz yapmadığım biliyorlardı herhalde. Bilgisayarın başına geçince neden yazmak istemediğimi açıklamak gereğini duydum. Belki bu, İstanbul’daki benden ısrarla yazı isteyen dost gazetecilere de bir cevap olur.

Artık Türkiye’de doğruları yazmak başkalarını eleştirmek haline geldi. Çünkü ahlakta standart olmadığını göre ahlakı, bilimi, yapıyı ve karakterini, sevgi, saygıyı korumak çevrenizdeki herkesi eleştirmek oluyor. Politika sözcüğünü bile yalan söyleme, kıvırtma anlamında kullanıyoruz artık: “Politika yapma.”

Muhalefet etmek sanki kavga etmekle eşanlamlı. Politikacılar TBMM’de önemli, bilimsel ve ülkenin çıkarları için doğru dürüst bir şey üretmedikleri için birbirleri ile kavga etmeye ve kişisel laflar atmaya başlıyorlar. TBMM toplum için araştırma yapmıyor. Dünyanın ve Türkiye’nin önemli meseleleri TBMM’de konuşulmuyor. Liderler bile grup toplantılarında birbirlerine atıp tutuyorlar. Sivil örgütlerimiz tam çalışmıyor. Milletvekili bölgesinin sorunlarından çok herkesin tayini için uğraşıyor. Vatandaş da vekilinden ili, kasabası için değil bireysel hizmet bekliyor ve kurumsal bir isteği yok.

Artık TBMM ve Türkiye’nin genelinde niteliği unuttuk. Herkes başta liderler kendilerine yakın ve emrinde politikacıları tercih ediyorlar. Nitelikleri ile ülkenin geleceğine imza atabilecek insanlar politikaya girmeye çekiniyor. Gençler uzağında duruyor politikanın ve tercihan çok iyi yetişmiş beyinlerimiz ülkeden kaçmayı tercih ediyor. Bir de yolsuzluklar; her gün bir yolsuzluk dosyası açıyoruz. O kadar çok dosya var ki, kimse de karşı tarafa laf edemiyor.

Bu satırları hatta sayfaları çok da karamsar bir tarzda doldurmak istemiyorum ama söylemek istediğim o değil, başka bir konu. Benim babamın nesli, bize karamsar bir Türkiye bırakmadılar. Ülkeyi kendilerinden fazla düşündüler. Yıllarca üst görevlerde bulunup zengin olmadılar. Ailelerine zamana zaman eziyet bile ettiler, onları kayırmadılar. Öldükleri zaman ise sadece çok güzel bir isim ve Türkiye ülküsü bıraktılar. Tek ülkünün Türkiye için çalışmak olduğunu bize öğrettiler.

Ben kendimi bazen çok şanslı bazen de çok şanssız görüyorum. Ferit Melen’in oğlu olmak ve onun tarafından yetiştirilmek büyük bir şans. Ancak Türkiye’nin bugününe uymak bakımından büyük şansızlık. Belki de birilerini beğenmek o nesli gördükten, o çevrede yaşadıktan sonra gerçekten zor.

Bir uçak yolculuğunda, zorunlu olarak yanıma oturan bir partinin genel başkanı bana bir saatlik yolculukta gerçekten eziyet çektirdi. Ferit Melen’in Van’a başta Devlet Su İşleri olmak üzere Karayolları, İller Bankası, Topraksu vb. bölge müdürlükleri getirmesinin yanlış olduğunu söyledi. Neden yanlış olduğunu da açıklamadı. Çünkü ben biliyordum, kendisi Diyarbakır’da bölge müdürü olduğu için “Elimden yetkimi aldılar” diyemedi. Vizyonu olmayan, kişisel hırsları bitmemiş bir politikacı. Gençlere ne verecek bunlar diye sonra hep düşündüm. Nerelere geldiğimizi de hep birlikte gördük.

Bölge müdürlüklerinin diğer yararlarından söz etmiyorum, son depremde gördük ki bu müdürlüklerin Van’da olması yetişmiş personeli ve bilgi birikimi de beraberinde getirmiş. Van’ın deprem sonrasında çabuk toparlanmasına büyük yardımları olmuş orada yetişenlerin.

Bilmekte yarar var, bugün için devlet eliyle kalkınma seçeneğinin modası geçmiş görünebilir ama özel sektörü kolay sokamadığınız yörelere zorunlu olarak devlet yardımı ile üretim yaptırmayı denemelisiniz. ABD’de bile bu uygulama halen var.

Kendini Türkiye’ye adamış ve karşılıksız çalışmayı seven bir insan. Kalbi Van için devamlı çarpıyor ve Van’ın, bölgenin her meselesi ile ilgileniyor. Seçim kaybediyor, ne Van’ı bırakıyor ne de Vanlıları. Her gün önce evi ve sonra da çalıştığı mekân Vanlılarla doluyor. Ayrım yapmadan genç, yaşlı, oy veren veremeyen, bizden olan olmayan demeden herkese, hemşerilerine hizmet götürüyor ve onları dinliyor. Adı Ferit Melen, işi Vanlı olmak.

1963 yılında Bitlis’e babamla gittik. O zaman Maliye Bakanı, kürsüde konuşuyor. Bayağı kalabalık var. Ben de kalabalık arasında dolaşıyorum. Diyor ki: “Bu bölgenin kalkınmasına önem veriyoruz. İşe fabrikalar kurmakla başlayacağız. Bu bölgeyi imar etmek gerekiyor. Önce çimento fabrikası kuracağız. Devlet Planlama Teşkilatı kamu yatırımı olduğu için inceliyor. Fabrikanın yeri yakında belli olacak.” Dinleyen Bitlisli vatandaşlar, hep bir ağızdan bağırmaya başladılar: “Van’adır Van’a.”

Biraz daha devam edersem yazmaya, birçok kişiyi eleştireceğim. Onun için burada keselim ama bir tek noktanın altını önemle çizmekte yarar var. Türkiye demokraside çok yol aldı ama nitelikli insan sayımız o kadar az ki. Bizim görevimiz artık nitelikli insanlarımızı bizleri yönetmeye yöneltmek.

Bize bırakılan iyi mirası geleceğe ve gençlere aktarmalıyız.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İktisatçı Kuşak 27 Ocak 2014

Günün Köşe Yazıları