Welcome home Yankee

08 Ocak 2021 Cuma

Amerika yıllarca sömürdüğü...

Politikalarına müdahale ettiği...

Gizlice yönettiği...

Gerekirse savaşlara sürüklettiği...

Silahlar sattığı...

İçerideki paramiliter örgütlerini desteklediği...

Halklarını sefalete sürüklediği...

Ekonomisini kendisine bağımlı hale getirdiği...

Ve can çekişini keyifle izlerken kendi paralarını saydığı üçüncü dünya ülkelerinde görmeye ve üstten bakmaya alışık olduğu bir karmaşayla fiilen tanıştı diye, erkenden sevinmemek gerekir.

Hatta belki de korkmak daha yerindedir.

Bir düşünün hangisi daha tehlikelidir.

Gizli faşizm mi, açık faşizm mi?

MUZ CUMHURİYETİ

Muz cumhuriyeti, geçen yüzyılın başlarında ortaya atılmış bir kavram.

Menşei Amerika’nın hemen dibindeki, demokrasinin kurumlaşamadığı, diktatörlerin elinde oyuncak olmuş, darbe üstüne darbe yiyen, ekonomisiyle beraber politikası da muz tüccarına emanet, halkı yoksul Latin Amerika ülkeleri.

Türkiye bir Latin Amerika ülkesi değil ama 1950’den sonra her darbe meselesinde kendisini “Biz muz cumhuriyeti değiliz” diye yatıştırmasıyla ünlü.

Son yıllarda da için için “Muz cumhuriyetiyiz galiba” diye işkillenmesiyle.

Peki, ya Amerika?

O muz cumhuriyetlerinin müsebbibi, o muz cumhuriyetlerinden nemalanan ekonomilerin şeytanı, o muz cumhuriyetlerinin halklarını sömüren sistemin mimarı?

Kendi bünyesinde yaşadığı bu arbedeyi bir hataya bedel olarak mı ödüyor ve düşmanlarının sevindiği gibi artık gerçekten kendi dizine mi sıkıyor?

Amerika’nın, tarif ettiği demokrasiyle uyguladığı demokrasi arasında dağlar olduğunu fark etmiyormuş...

Tarif ettiği özgürlük anlayışıyla, sürdürdüğü modern sömürü düzeni arasındaki bağları görmüyormuş...

Beyaz bir saraydan değil, yeşil bir kâğıdın hükümdarlığından yönetildiğini bilmiyormuş...

Ve kaybederek kazanmakta hünerli bir ahlakı temsil ettiğini anlamıyormuş gibi...

Hemen sevinmek erken değil mi?

AMERİKA NEYE BENZER?

Amerika, insanın uygarlığı boyunca tarif ettiği o tanıdık tanrılara çok benzer.

Hem güçlü hem güçsüzdür.

Hem barış yanlısı hem savaşçıdır. Hem özgürlükçü hem sömürücüdür.

Hem akıllı hem aptaldır.

Elle tutulamayan ama ideolojilere temel olandır.

Yani hem vardır hem yoktur.

Şeytanını kendisi yaratır ve o şeytanla kendisine inananları sınar. Bu sırada hem kendisinin hem de o kendisine inanların başını fena halde belaya sokar.

Amerika, dünyada birbiriyle çatışıp duran bütün iktidarların hepsine çok benzer.

Önce kendi düşmanını yaratır, sonra o düşmana dönüşür. Kendi yalanlarını söyler, sonra kendisi yalan olur. Tüm dünyayı dize getirir, sonra kendisi sırtüstü yere düşer.

Güç diye tarif ettiği şeyin güç olmadığını, zayıflık olarak tarif ettiğinin de zayıflık olmadığını çok iyi bildiği halde, düşmanını hep zayıf, kendisini hep güçlü sayar. Güçlü olmakla kötü olmayı birbirine karıştırır. Akılları alır.

Amerika o ucuz filmlerdeki acımasız patronlara çok benzer.

Kendi zenginliğini başkalarının fakirliği üzerine inşa etmiş olmakla gurur duyar.

Çevresindeki herkesi aptal kendisini çok akıllı sanır.

Vitrine koyacağı her lideri dönemin konjonktürüne göre seçer.

Heykelini diktiği özgürlüğe, beyaz bir sarayın arkasından bakıp yüzyıllardır kıs kıs güler..

Muhtemelen en çok da ona şu anda “Muz cumhuriyeti” diyenlerle alay eder.

...

Amerika bir ülke değildir.

Bir ahlaktır. Kötü bir ahlak.

Evine hoş geldin Amerika.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları