Bin vefa, bir veda

07 Şubat 2021 Pazar

Kadıköy Moda Caddesi’ndeki Tarihçi Kitabevi, maskesiz ve sosyal mesafesiz yaşamanın mümkün olduğu o güzelim zamanlarda, her cumartesi bir yazarın kalburüstü okurlarla, seçkin aydınlarla buluştuğu sımsıcak bir mekândır.

Onu, Tarihçi Kitabevi’ndeki ilk söyleşim sırasında tanıdım.

Zekâ ışık mıdır? Zekânın ışığı var mıdır?

Henüz 100 yaşındaydı! Ve alabildiğine muzip gözleri ışıl ışıl, zekâ saçıyordu. Dev, cüceyi dinlemeye gelmişti. Egom şişeceğine büzüştü. Çok duygulanmıştım. Ahbap olduk.

Ondan ilk e-posta’yı aldığımda, 101 yaşındaydı:

28 Temmuz 2018

Sevgili Kırıkkanat,

Adsız Gemi’deki* Küp felsefesi paragrafını Cumhuriyet’te yayımlamana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Kuzgun yavrusunu sevimli bulurmuş. Ben de bu paragrafı öyle seviyorum. Sen de onu seçmişsin. Nasıl sevindim, bilemezsin. Sen bin yaşa emi. Beş bin yaşa, milyon yaşa. İşte bu kadar. Bir küp dolusu sevgi ile.

Cahit Kayra

YOBAZLIĞIN BİTMEYEN HIRSI

İkinci iletisini gönderdiğinde, 102 yaşına yeni basmıştı. Sosyal medyada onun deyişiyle mürteciler tarafından linç ediliyor, irtica işbirlikçisi sözde milliyetçilerden ölüm tehditleri alıyordum:

19 Mart 2019

Sevgili Kırıkkanat

Moda

Yaş günümün kutlaması için gönderdiğiniz tatlı mesajınız ve bu arada zengin iltifatlarınız beni nasıl mutlu etti, kimse anlayamaz. Bu yaşta Mine Kırıkkanat gibi bir insanın bu davranışı, yaşlı ve yorgun gönlümü hoş etti. Siz de iyi ki varsınız ve bin yaşayın.

O arada sizin öykünüz var. Ne biçim bir çalkantı içinde yaşamakta olduğumuzun tipik bir sayfası. Ben dayanma, direnme gücüm olduğuna inanıyorum. Bu yaşa gelmiş olmama güvenerek. Ama öyle olmuyor. Türkiye bulanık bir değişim yaşıyor, kendine geliyor derken anlamsız bir sapıklık içine yuvarlanıp gidiyor ve o çalkantıda Mine Kırıkkanat tehditler alıyor. Bizim içimizdeki cehalet, yobazlık ve iyiliğe, güzelliğe karşı düşmanlık hırsı, Tanzimat’ta sönmedi, Meşrutiyet’te sönmedi. Mustafa Kemal geldi, söndü sandık ve üstünden yıllar geçti, Mine Kırıkkanat tehdit ediliyor.

Hayır, bunlar geçecek. Bizim tarihimiz durup durup bunları pişirip önümüze koyuyor, ama Büyük Kurtarıcı’nın dediği gibi akıp giden medeniyet sellerinin içinde boğulmaya, mahvolmaya mahkûmlar. O günleri göreceğiz.

Ama ben, biz Tarihçi Kitabevi müdavimleri hepimiz sizi özledik.

Şu seçim dağdağası geçsin. Bu kez geleceğiniz günü kutlayacağız.

Sevgiler, selamlar ve en iyi dileklerle.

Cahit Kayra

EVDE KAL KAPANI

Aradan iki ay geçmiş, uğradığım linç bitmiyor, ümmi ve milli irticai odakların öfkesi dinmiyordu. Yine yazdı. Tek satır. Son iletisiydi:

4 Haziran 2019

Sevgili Mine Kırıkkanat. Kim ne halt ederse etsin. Biz seni seviyoruz.

Cahit Kayra

Onunla 2020’nin ilk yarısındaki karantina sürecinde telefonla konuşmaya, sonrasında ortak dostumuz, şiir simyacısı Melih Sezer’in Yeni Moda Eczanesi’nde rastlaşıp sohbet etmeye devam ettik. İkinci dalgada tekrar eve kapandı. Ve sanırım, Cahit Kayra’nın olağanüstü belleğini taşıyan olağandışı gövdesinin hakkından, ne Covid ne yaş ama salgın dolayısıyla kapana kısılmışlık duygusu geldi.

HAMHALAT MİLLİYETÇİLİK

Türkiye’nin en iyi tiyatro yazarı, dünyamızdan bir kuyrukluyıldız gibi geçen ve Cahit Kayra’nın yarı yaşına bile erişemeden yitirdiğimiz Memet Baydur da ona hayrandı. 28 Mayıs 2000 tarihli Cumhuriyet gazetesinde şöyle yazmıştı: Cahit Kayra’nın Sevr Dosyası**, önemini hiç yitirmeyecek bir konu üstüne. Bağımsızlık. Onur. Bağımlılık. Onursuzluk. Bu ve benzeri kavramlar üstüne enfes bir inceleme.

Bizim hamhalat milliyetçi ve Atatürkçülerimizin düşün dünyasını aşan bir zekânın kaleminden çıkmış, belgesel bir başeser. Bu güzelim kitabı, satır altlarını çizerek okurken Sayın Kayra’ya içimden yüksek sesle teşekkür ettim, yüzlerce kez. Okullarımızda ders kitabı olarak okutulması gerek.

Can kardeşim Memet, bu yazıdan bir yıl sonra aramızdan ayrıldı. Sahnelendiğini göremediği son oyunu Lozan’ı*** yayımlamadan önce Cahit Kayra’ya okutmuştu.

GERİSİN GERİYE, SEVR’E

Kayra, Sevr Dosyası’nın konuya giriş bölümünde şöyle der:

Bir büyük adam Türkiye’yi göçüp gittiği çukurun dibinden çıkarırken ülkenin sorunlarını ve geleceğini düşünmüş, Batı dünyasını şaşırtan, düşündüren Cumhuriyet Türkiyesi’ni kurmuştu.

Yıllar geçti. Bugünlere geldik. Hem gülünecek hem de ağlanacak hallere düştük. Dünya sürekli atılımlar ve değişimler peşinde. Türkiye ise sarıklı, cüppeli din tacirleri ile okumuş Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlarının, Doğulu, Batılı düşmanlarının elbirliği yaptığı bir yıkıcı kampanyanın estirdiği fırtınalarda savrulmaktadır. 1920’lerde Türkiye’yi Sevr batağına getirenler ülkeyi bugün de o batağa geriletmeye çalışmaktadırlar. Acıklı olan şey, bunca tehlikeli yollardan bugüne kadar gelmiş Türk halkının bu olumsuz gelişmeye karşı yetersiz tepki göstermesi, olan bitenleri duyarsızlıkla karşılamasıdır. Bu duyarsızlık, düşünen Türk insanını zaman zaman umutsuzluk kıyılarına kadar getiriyor.

Nereye kadar gerileme... Bu sorunun yanıtı da bellidir. Sevr’e kadar. Sevr Antlaşması denilen ve Türkiye’nin kanına ekmek doğramayı amaçlayan bir skandal antlaşmasının kurmak istediği yüz karası düzene kadar.

Hoşça kal koca çınar. Uğurlar olsun Cahit Kayra.

Umarım bir gün aziz hatıranıza, “İhaneti Sevr’e kadar gerilemeden durdurduk!” müjdesi verebilirim.

* C.K. roman/Tarihçi Kitabevi, 2017. 

** C.K. inceleme/Tarihçi Kitabevi, 2. Baskı 2016. 

*** M.B. tiyatro/İletişim, 2003.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kıyamete hazırlık 14 Nisan 2024
Kibir ve kir 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları