Mehmet Ali Güller

Sağlıkçının sağlığı, halkın sağlığının garantisidir

28 Mart 2020 Cumartesi

Son günlerde konuştuğum pek çok hekimin görüşü ortak: Salgın halkın yüzde 60’ına ulaşmadan “tamamen” ortadan kalkmaz!

Bu kabaca her iki kişiden birinin virüsü kapması demek maalesef. 

Peki, bu durumda salgınla mücadele stratejisi ne olmalı?

Görünen o ki, salgınla mücadelede şimdiye kadar üç temel model oldu: Birincisi Çin modeli, ikincisi Güney Kore ve Singapur modeli, üçüncüsü de Batı modeli... Ki Batı modelinin iyi bir strateji olmadığı görüldükçe içlerinden Çin modeline dönenleri görüyoruz.

Salgınla mücadele stratejisi

Gelelim bizim ne yapmamız gerektiğine... 

Konuştuğum hekimlerin söylediklerinden çıkardığım sonuç şu: Biz yüzde 60’ı zamana yayma stratejisi izliyoruz. Yani “evde kal” kampanyası ile mümkün mertebe salgının dolaşımını yavaşlatıyoruz.

Vaka sayısı, sağlık sisteminin bakabileceği maksimum vaka sayısında tutulabilirse, süreç başarılı götürülmüş olacak.

Vaka sayısı, sağlık sisteminin bakabileceği maksimum vaka sayısını geçtiği anda ise kötü bir sürece girmiş olacağız.

Zira bakılabilecek vaka sayısından fazla hastanın varlığı, bakılamayacağı için kaybedilebilecek hasta sayısının artması demek maalesef.

İşte hekimlerimize göre bu dengenin sürdürülebilmesi için, salgın ne kadar ağır yayılırsa o kadar iyi. Bu da “evde kal” kampanyasının doğruluğunu gösteriyor. (Bu kampanyaya işten atılma durumu nedeniyle katılamayanlara bir devlet çözümü hâlâ bulunamamış olması ayrı bir sorun tabii.)

Fakat meselenin bir de ikinci yanı var...

Sağlıkçıları koruma sorunu

Vaka sayısı ile sağlık sisteminin bakabileceği maksimum vaka sayısını bir dengede götürme işi, zamana göre aleyhimize çalışıyor.

Hayır, sadece vaka sayısının geometrik olarak artacağı nedeniyle değil, sağlıkçı sayısındaki düşüş nedeniyle de...

Zaman, sağlıkçıların da vakaya yakalanma sayısını artıracak ve bu da vakayla mücadele eden sağlıkçı sayısını düşürecek. Bir hekimin virüsü kaptıktan sonra iyileşse bile yeniden sahaya dönmesi oldukça zaman alacak zira...

İşte koronavirüs salgınıyla mücadele eden sağlık çalışanlarının en büyük sorunu bu.

En virütik ortamda bulunan hekimlerin virüslere yakalanmaması ise pek olası değil. Zira günde iki adet verilen maskeyle ve eldivenle virüsten korunmak mümkün değil.

Dolayısıyla yukarıda yazdığımız salgınla mücadele stratejisinin başarılı olması için öncelikle hekimlerimizi koronavirüsten korumamız gerekiyor.

Çözüm: Hastanelerin tıbbi güvenliği

Peki, hekimleri nasıl koruyacağız? 

Konuştuğum hekimlerin anlattıklarından çıkan önlem önerileri şunlar:

1) Yalnızca koronavirüs hastaları için ayrı “bölge salgın hastaneleri” belirlenmeli ve diğer hastaneler “hizmet hastaneleri” olarak korona dışı hastalara hizmet vermeli. 

2) İlçelerde “salgın takip merkezleri” oluşturulmalı. 

3) İllerdeki koordinasyonu “Hıfzıssıhha kurulları” yürütmeli. 

4) Koronavirüsle mücadelenin dört aşaması olan tanı, nakil, bakım ve tedavi aşamalarında görev alan sağlık görevlilerine düzenli test yapılmalı.

Kuşkusuz hekimlerimizin başka önerileri de var ama sanırım bu dördü en temel olanları...

Ne yapmalı?

Özetle, bu salgınla mücadeleden en az kayıpla çıkmamız, sağlık çalışanlarının en az kayıp vermesine bağlı.

Yani onları koruyabildiğimiz oranda halkı koruyabileceğiz.

Çünkü sağlık çalışanlarının sağlığı, halk sağlığımızın garantisidir.

“Az test az vaka” hedefiyle “zaman kazanma süreci yürütenlerin”, artık işin esası olan “hastanelerin tıbbi güvenliği” sorununa odaklanması gerekmektedir!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları