Hikmet Çetinkaya

Resmi tarih...

05 Mart 2017 Pazar

Resmi tarih, kimi zaman ister istemez bir zorunluluğa dönüşür...
Mao Zedong, 1 Ekim 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu açıkladı...
Peki, okullarda hangi tarih kitabı okutulacak...
1949’da Çin 800 milyon nüfuslu. Tarih yazmak bir sorun. Afyon sömürgesi Çin uyanmış, geçmişine yeniden bakmak istiyor.
İç savaşta yenilgiye uğrayan General Çan Kay Şek de kaçıp Tayvan Adası’na sığınmış, bir de devlet kurmuş. Oysa tarih gerekiyor; hem de ivedilikle.
Tayvan’la Çin arasında Formoza Boğazı var... İki yakada iki ayrı tarih okutulacak...
9 Eylül 1922’de Yunan, İzmir’de denize döküldü; gemiler dolup taştı.
Peki, Yunan tarihi nasıl yazılacak?
Şöyle mi:
Yunan ordusu İngiliz emperyalizminin himayesinde 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıktı. Türkler Anadolu’yu kurtarmak için örgütlendiler. Ulusal Kurtuluş Savaşı üç yıl sürdü. Sonunda istilacı düşman yenilgiye uğratıldı.
Peki Yunan, çocuğuna okulda tarihi böyle mi belletecektir? Yoksa kendine göre mi yazar?
Öyleyse Ege’nin iki yakasında tarih aynı değildir; geçmişe ayrı bakılır.

***

Yakın tarihe not düşülürken her ülke kendi tarihini yazar...
Adına ister resmi, ister özel tarih diyebilirsiniz...
Bir ulusal kurtuluş savaşında emperyalist düşman yenilgiye uğratılırsa, savaşın ertesinde iç hesaplaşma başlar.
Düşmana karşı birleşip ortaklık oluşturan toplumsal güçler arasında iktidar savaşı gündeme girer.
1922’den sonra Türkiye’de bu süreç yaşandı; Mustafa Kemal ve arkadaşları, düşmanla işbirliği yapan sarayı ve yandaşlarını alt ettiler.
Tersi de olabilirdi; o zaman ne cumhuriyet devrimi gerçekleşirdi, ne de saltanat ve hilafet yıkılırdı.
1923’te Cumhuriyet kuruldu...
Bu konuda İlhan Selçuk, yazılarında şu saptamayı yapmıştır:
Okulda öğrencilere belletilecek bir tarih yazmak gerekiyordu. O güne değin İslam halifeleri ve Osmanlı sultanlarının belleteni tarih gibi geçerliydi ama artık ulusal bir devlet kurulmuştu. Rönesans’ın ve ‘Reform’un, ‘Aydınlanma’nın, bir başka deyişle uygarlık tarihinin dersini çocuklarımıza okutmayacak mıydık?
Selçuk’un deyişiyle bizdeki “resmi tarih” budur ve ben bildim bileli bu da tartışma konusudur...

***

Bizim “resmi tarih”imizde Mustafa Kemal’in İstanbul’dan Anadolu’ya Dokuzuncu Kolordu Müfettişi olarak “resmi” görevle geçtiği yazılıdır; gizlisi saklısı falan yok.
O sırada İstanbul’dan Anadolu’ya emperyalizmin vizesi olmadan “resmen” kimse geçemezdi.
Yalnız Mustafa Kemal mi?
Herkes denetleniyordu...
Albay Bekir Sami çarpıcı bir örnektir...
20 Mayıs 1919 günü İstanbul’da Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa’nın elini öperken, cebinde Genelkurmay’ın emri vardı.
21 Mayıs sabahı Bandırma’ya gitmek üzere vapura bindi. İtilaf devletleri ortak polisi (İngiliz, Fransız, İtalyan) Kızkulesi açıklarında gemiyi çevirerek denetlediler.
Ülke o duruma düşmüştü ki, İngiliz ruhsatını almadan İstanbul’dan Anadolu’ya geçmek olanağı kalmamamıştı. Mustafa Kemal, bu utançtan ve felaketten ülkeyi kurtarmak için yola çıkmış, meğer ne büyük bir iş yapmış...
Yenilgiden yengiye, düşman işgalinden kurtuluşa doğru yürümenin uykusudur bu!
Resmi tarih böyle yazar...
Özel tarih ne yazar? Resmi tarihi beğenmeyenler özel tarihle ilgili bir şey yazmadılar bugüne dek.
Her sabah gözlerimizi laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nde açıyoruz...
Eğer bir düş görmüyorsan “resmi tarih” doğru demektir...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları