Hikmet Çetinkaya

Evlat acısı...

21 Ocak 2017 Cumartesi

Hrant Dink’in öldürülüşünün üzerinden 10 yıl geçti...
Anma törenleri yapıldı.
Acılar tazelendi, sessizliğin sesi, bir kış sabahında hüzünlerle buluştu.
Bir yeraltı ırmağı aktı, tutkular düğüm düğüm...
Öksüz bulutun öfkesi günbegün çoğalarak kaplıyor gökyüzünü...
Hrant Dink cinayetinin sis perdesi aralanmıyor aradan on yıl geçse de.
Kim verdi “vur” emrini?
Bilinmiyor...
Bilmem şairin söylediği gibi mi tüm yaralı aşklar, özlemler, yaralı şaşkın yapraklar içinde mi kış umutları?
Bir şeyler fısıldıyor eski zaman saatleri...
Bir çocuk gözlerini açıyor şafak söktüğünde, bir anne sabaha dek uyumamış, uykusuz...
Sararmış kareli defter, alınmış notlar...
Ayaz dudaklarında kanıyor senin...
Okumaya başlıyorsun yazdıklarımı:
“Bense bir savaşın sonunda kumla örtülü gördüm seni; sessizliğin ve suyun sınırlarında bocalarken; ve ağzın son yıldızlarla kirli; gecende beklemenin korkusunu bir çığlığı parçalarken...”
Uzun bir yazıydı okudukların...
Masalımsı kahramanlar, kısırdöngüler içinde kıvranırken ölümlerle çoğalan toplum olmuştuk artık.
Tüm yaşananlar belleklerimizde yer etmişti hepimizin.
Taraçalarda koştuğunu görüyordum, rüzgârla savaştığını...
Şaşkın bakışlar içindeydin, ne çok ölmüştük, ne çok yaralıydık yüreklerimizde.
Özgürlüğün bir bedeli olmalıydı, belki onu ödüyorduk.
Ve bir kış öğlesinde, adına şiirler yazılan gençler, yaşam, küstahlık, tepeden tırnağa Atatürk düşmanlığı, çıkar ilişkileri, bezginlik...

***

Dink cinayetine ilişkin ikisi tutuklu 35 kamu görevlisi yargılanıyor...
Çoğunluğu Emniyet müdürleri, istihbarat daire başkanları, emekli askerler...
Dink ailesi avutlarından Hakan Bakırcıoğlu on yıllık dava sürecine ilişkin şöyle diyor:
“Kendilerini milliyetçi olarak tanımlayan kişilerin cinayete giden süreçte çeşitli durumlarda ortaya çıktığını gördük.
Bu adların cinayetle bir bağlantısı olduğunu söyledik. AdlarıFETÖ’yle ilişkilendirilen kişilerle ilgili de beyanlarımız var. Bütün bu yapıların cinayetle bağlantıları olduğunu düşünüyoruz.”
Davada cinayeti işleyenlerin ya da suikastın ayakları arasında yer alan kişilerin öngöremedikleri bir şey olduğunu söylüyor avukatlar...
O da toplumsal tepki, dayanışma ve duyarlılık.
Duyarlılık daha da büyürse kanlı düğüm çözülecek.
Yakın tarihimizin kanlı sayfalarında hep failleri bilindiği halde meçhul kalan cinayetler var.
Uğur Mumcu, Musa Anter, Ahmet Taner Kışlalı cinayetleri gibi...
Unutulmuş bir tatil sabahı...
Yine hüzün topluyoruz.
Paul Celan’ın “Bütün bir hayatı”yla başlıyor gün:
“Beyazdır ölümün güneşleri, çocuklarımızın saçları gibi:
O, yükselen sulara gelmişti, sen kumlukta bir çadır kurduğunda
Sönmüş gözleriyle, başımızın üzerinde
Mutluluğun hançerini kaldırmıştı.”
Hani bitirecektik faili meçhulleri?
12-13 yaşındaki çocuklar gözaltına alınıp kafasına kurşun sıkılıp asit kuyularına atılırken...
Bazen evinden kaçırılan, köşe başında öldürmek için...
Askerlerimiz, polislerimiz, teröristler tarafından kalleşçe katledilirken, FETÖ, PKK, IŞİD terörü kol gezerken...

***

Bir kış sabahı...
Şafağın rüzgârı dağların yamaçlarına vuruyor.
Bir sis iniyor suların üzerine.
Renkler ışık saçıyor toprağa. Sessizliğin sesi toprak kokusunu getiriyor.
Bir umut, tutulacak bir dal...
Kayıp hukukun acısını yaşıyor evlatlar...
İnsan olamamanın acısını yaşıyoruz hep birlikte...
Bir düşünce ırmağı akıp gidiyor bir zaman dilimi içinde... 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları