Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Zehirlenmiş Medyanın Panzehiri

12 Şubat 2014 Çarşamba

İktidarın ağır baskısı altındaki medyada “yok böyle bir şey, özgürlüğün tadını çıkarıyoruz” demenin imkânsız olduğunu kabul etmeyen herhalde kalmamıştır.
Kalmış mıdır? Kaldıysa onları gazeteci saymama özgürlüğüne sahibiz. Çünkü zaten bildiğimiz, yaşadığımız iktidar baskısı yalnızca açıklanan, yayımlanan telefon konuşmalarının kayıtlarıyla değil, o baskıya birinci elden muhatap olan gazetecinin sözleriyle de kanıtlanmıştır.
Biliyoruz artık; Başbakan, danışmanları, bürokratları seçim öncesi muhalefetin sesini tümden kısabilmek için yoğun bir çaba içine girdiler. Bir benzerine dünyanın başka bir yerinde rastlayamazsınız. Rastlarsınız belki ama sonuçları farklı olur. Eski Alman Cumhurbaşkanı Christian Wulff, kendisi ile ilgili küçük -bizimkilerle kıyaslıyorum da onun için küçük diyorum- bir yolsuzluğun üstü örtülsün diye bir gazeteye “tehdidimsi bir ricada” bulunmuştu; istifa etmek zorunda kaldı.
Bizde öyle alışkanlıklar yoktur. Tam tersi olanı biteni büyük bir gürültüyle örtmek her zaman mümkündür. Öyle de oluyor. Peki, neden öyle oluyor?
Muhafazakâr seçmen kitlesine duyulan derin güvenden olabilir mi? “Ne yaparsak yapalım yüzde 40 oyumuz garanti” mi diyorlar? Öyle diyor olsalardı, bu kadar paniğe kapılmaz, olmaz işleri oldurmaya yeltenmezlerdi. Demek ki iyi gitmeyen bir şeyler var ve bu işi gitmeyen işleri düzeltebilmek için “zücaciye dükkânına girmiş fil” olmaktan başka çare bulamadılar.
Her neyse, bu işin o tarafı. Bir de bu tarafı var.

***

Hep birlikte Fatih Altaylı’ya teşekkür etmek durumundayız! Medya üzerindeki yaygın ve etkili baskı bir gazetenin genel yayın yönetmeni tarafından açıkça ortaya konmuştur. Bir gazetenin genel yayın yönetmeni, baskılar karşısındaki çaresiz kalmış, bir haber nedeniyle arkadaşlarının, yayın grubunun başına geçirilen ve görevini pek güzel yaptığı kayıtlardan anlaşılan “hükûmet komiseri” tarafından işten atılmasını önleyememiştir. Altaylı, gerilediğini, ama bunu bu koşullarda bile direnebilmek adına yaptığını söylüyor. Belki doğrudur nereden bilelim, ama aynı zamanda acıdır; zehirlenmiş medyanın gizlenemez, üstü örtülemez görüntüsüdür.
Bu zehri temizlemek yine gazetecilerin işi. Kimileri gazeteciliği bir yana bırakıp “iktidarı desteklemek gazeteciliğin hasıdır, iktidarın da medyası olmasın mı” diye yeni tanımlar yazmaya çalışıyor olabilirler, yapılacak iş gazeteciliğin gerçekleri halka duyurmak olduğunda ısrar etmektir.

***

Bu arada şimdilerde birbiri peşi sıra ortaya dökülen dinleme kayıtları ile ilgili tehlikeli ve sakat bir anlayışla da hesaplaşmak gerekecektir. O da kayıtların halktan gizlenmesine ortak olma anlayışıdır.
Yasadışı dinlemeleri önlemek her zaman devletin görevidir. Aslında “yasaya uygun” dinlemelerde de iktidarların pek kötü sınav verdiklerini unutmadan söyleyelim; ortaya çıkmış gerçekler yasadışı dinlemelere dayanıyor olsa bile gazetecinin görevi, eğer o dinlemelerde bir gerçek ortaya çıkıyorsa, o gerçeği halka ulaştırmaktır. Gazeteci, “Ben duydum ama halk duymasın” diyemez.
Yasadışı dinlemeyi işine geldiği zaman pekâlâ kullanan iktidarlara, karanlık kulaklara değil, ortaya çıkmış olanın gerçekliğine, o gerçeğin duyulmasında kamu yararı olup olmadığına bakmalı gazeteci. Gazeteci kuşkusuz yasadışı dinlemeyi, dinleyenlerin amaçlarını, niyetlerini dikkate almadan haberleştiremez, ama ortaya çıkan olguyu kendi süzgecinden geçirmiş, sahihliğine, doğruluğuna inanmış, kendi kaynaklarıyla doğrulatmışsa ve buna rağmen halktan gizliyorsa tez elden bırakmalıdır gazeteciliği
Evet, medya zehirlendi ve zehri bünyesinden çıkarıp atmak zorunda. Çare; halkın haber alma hakkına saygı duymak, baskıya karşı koymak, nerede olursa olsun gerçeği bulup halka ulaştırmak...
Zehirlendi medya, panzehiri gerçektir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları