Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Zahid Bizi Tan Eyleme’

15 Aralık 2013 Pazar

Bütün kabahati halkta, bir türlü kendindelikten kurtulamayan kendisi için olamayan sınıflarda bulan analizleri, değinmeleri okuduğumda dilime hep Kul Hasan Dede’nin “halkı tan eylemek nemiz” ya da Ruhi Su’dan hep dinlediğimiz Muhyi’nin “Zahid bizi tan eyleme” dizeleri gelir takılır.
Her şey kendiliğinden olabilirmiş, insanlar, halk sınıfları, işçiler bir sabah kalkıp “hey dur bakalım, ne oluyor yahu, geri bas” diyeceklermiş gibi düşünüyor halkı tan eyleyenler.
Aslı astarı yoktur.

***

Hiç kuşku yok tarihte böyle bir sabah uyanıp da ortaya çıkan hareketler vardır. Ayağa kalkmak gerektiğini bir şekilde hissederek ortaya çıkan hareketlerdir bunlar. Onlara da bir şeyler yön vermiştir, bıçak kemiğe dayanmıştır, haksızlık diz boyunu aşmıştır, ama bir neden, bir vesile kendini göstermiş, dayatmış, öfke harekete dönüşmüştür.
Ama o orada kalır. Ne istiyorsun sorusuna yanıt gelmez o hareketten. Çünkü ne istediğini tam olarak bilemez, istediğine nasıl ulaşacağını anlatamaz o kitle.
O nedenle onun sendikaya, partiye, siyasete gereksinimi vardır. O nedenle “şu kışla yapılmasın, şu ağaçlar kesilmesin” diye ortaya çıkan büyük “Haziran hareketi” gibi hareketler de zamanın öğütücü dişlileri arasına girer.
Peki ne olacak? Yaşadığımız ülkede, coğrafyada, dünyada haksızlığı bin kez kanıtlanmış, her bunalımda yükü halk sınıflarına yüklemeyi başaran piyasa düzenine kapitalizme itiraz etmeyi ne zaman öğreneceğiz?
Bunun bir yolu yöntemi yok mu?
Karşılaştığımız haksızlık, hukuksuzluk zirveye çıktığında, fabrikada, işyerinde, büroda sattığımız emeğin karşılığını alamadığımızda bunu yanı başımızdakine anlattığımız zaman öğrenmeye başlamış olabilir miyiz yolu yöntemi.
Sendikacıya, “Kardeş sen ne yapıyorsun, neden şu yolunu kesen yasaya, düzene karşı isyanlarda değilsin, neden ‘ne yapalım zaman böyle, elimiz kolumuz bağlı’da takılıp kaldın sen” diye sorduğumuzda...
Yola yönteme giriş yapmış olabilir miyiz?

***

Nâzım’ın sevmediğim şiiri yok.
İkisine “şerhim” var yalnızca.
Birisi, zamanının büyük atılımını anlatmak için yazdığı ve o zamanların haleti ruhiyesini resmeden, o zamanların devrim yapmış kitlelerini, insanlarını yüreklendirmeye adanmış, ama sonuçta onları insanın kölesi olan makine olmaya özendiren “Makinalaşmak” şiiri, diğeri insanı köleliğe boyun eğmekle suçlayan “Akrep gibisin kardeşim” şiiridir.
“Akrep gibisin...” de “kabahat senin demeye de dilim varmıyor ama...” dizesiyle, hüznünü ve umudunu içselleştirir ama insanın çelişkisini anlatmayı yine de unutmaz büyük ozan.
Şerhim o büyük sınıfın bireyini anlatırken insanın karmaşık iç dünyasını büyük ustalıkla anlatmasına değil; yanlış okunmaya çok uygun olmasına. Yoksa Nâzım’ın şiirinde “halkı tan eylemek” hiç ama hiç yer bulamamıştır kendine.
İşte, “yaşadığımız günlerin saptırılmış gündemlerine bir dur diyelim, halkı tan eylemek yerine işimize gücümüze bakalım, şu gidişe bir yön verelim, kısası asıl meseleye gelelim” demeye çalışırken, bir önceki yazımda Shakespeare’e, onun Atinalı Timon’una başvurdumsa bundandır; “bir uçtan bir uca savrulan Timon gibi olmayalım” demek istemiştim.
Aslında Muhyi’nin dediği gibiyizdir: “Sayılmayız parmağ ile / Tükenmeyiz kırmağ ile / Taşramızdan sormağ ile / Kimse bilmez ahvalimiz”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları