Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Yeni vekillerden beklenen
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde geçen dönemin muhalefet partileri çoğunluktalar artık. Seçim öncesi propaganda döneminde seçmenlerin ciddiye aldığı pek çok söz verdiler. Şimdi bu sözlerin yerine getirilmesi zamanıdır. Üstelik bu konunun kurulacak olası koalisyon hükümetiyle de eğer milletvekilleri sözlerini tutmak istiyorlarsa, bu sözleri pazarlıkta kullanmak üzere vermedilerse, doğrudan bir ilgisi yoktur. Özellikle demokratikleşme konusunda birtakım adımların atılmasını sağlayacak adımlar Meclis Başkanı seçilip Divan ve Komisyonlar oluşturulur oluşturulmaz gündeme getirilebilir ve sonuç alınabilir.
Neden bu konuların ivedi olarak ele alınması gerekiyor? Çünkü bunlar yol açıcı, Meclis’in gerçekten değiştiğinin belirtileri olacak ve kurulacak hükümete de yol gösterebilecektir. Ekonomiyi ilgilendiren kimi parti önerilerinin hükümetin kurulmasını beklemesi gerekiyor ama basın özgürlüğünü tıkayan kimi yasalarda değişiklik yapılması için beklenmeyebilir. Örneğin Meclis çoğunluğu alacağı bir kararla gazetecilere yönelen baskıları kınayabilir; akreditasyon uygulamalarının kaldırılacağı güvencesini verebilir; RTÜK’ün tuhaf uygulamalarının sürüp gitmesini önleyebilir; Basın Kartı’na sahip olmayan ama sahada fiilen gazetecilik yapanlara destek olabilir, çıkan olaylarda polislerin haksız uygulamalarına aktif olarak karşı çıkabilir; İç Güvenlik Yasası’nın değiştirilmesi hazırlığı yapılırken, bir yandan da bu yasayı keyfi bir şekilde uygulayan güvenlik güçlerine karşı milletvekilleri harekete geçebilir; Terörle Mücadele Yasası’na dayanarak gazetecileri terörist gibi gören anlayışa karşı durabilir. Kısacası Meclis çoğunluğu farkını gösterebilir ve baskıcı dönemi sona erdireceği izlenimini verebilir. Bunun büyük önemi var.
Değerli Prof. İbrahim Kaboğlu, seçimlerden sonraki havanın yargıda verilen kararlarda olumlu anlamda değişikliklerin gerçekleşmesini sağladığını belirtiyor. Kaboğlu Taraf gazetesine yaptığı açıklamada, “AKP’nin tek başına iktidarı kaybetmesiyle birlikte özellikle yargı kararlarında bir rahatlama var diyebiliriz. Yargı mensuplarında, ‘Aynı hükümet devam etmeyecek, bir değişiklik olacak’ gibi bir hava söz konusu olabilir veya hükümetin yargı mensupları üzerindeki gücü sınırlanmış olabilir. Peki, bu çıkan kararlar istisnai midir? Devam edecek midir? Bir tahmin yapmak oldukça güç. Ancak şunu söyleyebilirim ki, bir umut ışığı var. Hukuka aykırı, anayasaya aykırı tutuklamalara hep karşı çıkmak gerekir. 12 yıl boyunca böyleydi, şimdi de öyle devam eder dememek gerekir. Verilen cezalar, özellikle basın camiasına yönelik tutuklamalar sansasyonel olaylar olarak kalmaz. Yargıdaki rahatlama umut verici, önümüzdeki süreçte de böyle olacağını temenni edelim” diyor.
Bu gelişmenin geçici olmamasını sağlayacak olanların başında seçim öncesi önemli sözler vermiş olan muhalefet milletvekilleri olduğunun altını çizelim biz de.
Örneğin bir yolsuzluk iddiasını haberleştirdi, gazetecilik görevinin gereklerini yerine getirdi diye 23 yıl hapsi istenen arkadaşımız Canan Coşkun, yazdığı bir kitap nedeniyle yine hapsi istenen arkadaşımız Ahmet Şık, hakkında pek çok soruşturma başlatılmış Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’la ilgili soruşturmalar umarız durdurulur. Yargılanmayı bekleyen Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan’la ilgili davalar ilk duruşmalarda gazetecilik lehine sonuçlanır. Bunlar Cumhuriyet’ten örnekler; daha pek çok gazeteci ile ilgili açılmış soruşturmalar, bekleyen dosyalar var. Daha da önemlisi tutuklu gazeteciler var.
Umuyoruz seçim öncesi pek çok konuda gerçekten ciddiye aldığımız sözler vermiş olan muhalefet milletvekilleri, verdikleri sözlerin arkasında duracak, zaman yitirmeden harekete geçeceklerdir. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Meclis’e taşıdığı “Medyanın Sorunları” raporu da milletvekillerine hemen şimdi yapılabilecekler ve önümüzdeki yasama döneminde yapılması gerekenler konusunda yol gösterebilir.
Grafik tasarımı bir kere daha düşünseniz
Yıllardır Cumhuriyet Gazetesi’nin yakın izleyicisi ve okuruyum. İçerik, yazarlar, duruş olarak, inişlerin olduğu ölçüde, çıkışların da olduğu dönemler oldu, ama yıllardır sürekli olarak düşüş gösteren bir konu var; gazetenin grafik tasarımı. Üstelik de grafik tasarımın etkisinin dünyada hızla yükseldiği, içeriğin bile tasarımın ardından geldiği bir dönemde, gazetemizin bu konuda kendini yenileyememesi bir yana, kimliğinin çizgisini bile koruyamaması, kanımca özellikle genç ve dinamik kitlelerle buluşamamasının önündeki en büyük engeli oluşturuyor. Gazete yönetiminin de bu eksikliği bildiğinden kuşkum yok; içerik zenginliğini ve gündemde daha çok yer almayı başardığı şu günlerde, beklenen grafik tasarım atılımını da en kısa sürede yapacağını, yılların açığını bir an önce kapatacağını umuyorum. Saygılarımla. Aydın Özkaya
Kediler ve bebekler
Facebook’ta da sıkça paylaşılan spekülatif ve Cumhuriyet’e hiç yakışmayan bir üslup ile insanların duygularını kullanarak haber yapmayı amaçlayan bir makale. linki şöyle: http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ turkiye/307079Kedilere_mama_yagdi_bebegimiz_ ac_kaldi.html
Şimdi bir editör olarak sizden haberin başlığını tekrar okumanızı isterim. Anlamakta zorlandığım başlıkları açıklarsanız çok sevinirim ve haksız çıkmayı da çok isterim. - Böyle bir başlıkla hedeflenen ne idi? “Kedilere mama yağdı bebeğimiz aç kaldı” yanında mama yiyen bir kedi ve ona bakan bir aile? Tabii BEBEK. Düşmanımız, ülkedeki açlığın sebebi kedilere mama verenler mi? Bu haber yapılmamalı mıydı? Tabii ki yapılmalıydı. Fakat bir farkla, bu ailenin aç kalmasının sorumlusunun kedi maması yollayan insanlar değil de gerçekten kimler olduğunu belirterek, toplumu bir avuç hayvansevere karşı kışkırtmak yerine gerçek sorumlulara karşı bilinçlendirerek, bir bütün olduğumuzu vurgulayarak, insanları yardımlaşmaya teşvik ederek. Bir aktivist olarak, çok kırıldım. Tanıdığım birçok hayvansever zaten bir canı aç gördüğünde dayanabilen kimseler değil. Bu insanların çoğu sizin okurunuz, çoğu eğitimli, çoğu şu an toplumda azınlık, dışlanıyor. Böyle bir haber yaparak siz de dışlamış oldunuz. Değerli yorumlarınızı dört gözle bekliyor olacağım. Saygılarımla... Aslı Aydoğdu
Aşı meselesinde yanlışa ortak olmayın
22 Haziran Pazartesi tarihli gazetemizde “Aşı direnişine mahkeme onayı” 1. sayfada, “Aşıda son söz ailenin” 13. sayfada başlıklarla verilen haberiniz, Halk Sağlığı açısından sakıncalı bir haberdir.
Aile mahkemesinin kararı, Halk Sağlığını etkileyici bir karardır. Her ne kadar Ordu Tabip Odası’nın düşüncelerine ara başlıklarda yer verilmişse de, bu haberi masum göstermez. Hepatit B’nin karaciğer kanserine zemin hazırlama ihtimali, bu hastalığın diğer kişileri de hastalandırma ihtimali düşünülürse, bu gibi konuların Bilimsel Kurullardan görüş almadan haber olarak yayımlanması sakıncalıdır. Cumhuriyet Gazetesi değişen yüzü ile gerçekten çok iyi bir gazete oldu. Sanal ortamda da hep paylaşıyoruz. Gözbebeğimiz gibi sevdiğimiz gazetemizi alanımızla ilgili konularda bilgilendirmeyi sorumluluk gördüm. Saygılarımla. Dr. M. Şükrü Güner TTB Yüksek Onur Kurulu Üyesi
Zamanın ruhuna uymayı bırakın
25 Haziran tarihli gazetenizin 14. sayfasındaki “cami” haberinde “camii” kelimesi yanlış kullanıldığı gibi bu yanlışlık aynı haber içinde dört kez daha tekrarlanıyor. “Camii” kelimesi Türkcemizde cami kelimesinin iyelik eki almış halidir, “camisi” demektir. Aynı haber icinde “dahi” anlamına gelen “de”nin birleşik yazıldığını görmek de, her sayfanın en üstüne adlarını yazdıran sayfa editörlerinin işlerini ne kadar yetkinlikle yaptıkları sorusunu akla getiriyor. Gazetenizde kullanılan dilin, zamanın ruhuna uygun biçimde, giderek daha çok Arapça, Farsça kelimeler içermesini üzüntüyle karşıladığımı belirtmek isterim. Ali Sirmen’in bazı yazılarında kullanılan dil diğer yazılarıyla karşılaştırıldığı zaman sanki iki ayrı kişi tarafından yazılmışlar izlenimini veriyordu. Bugün bu kervana Özgür Mumcu’nun da katıldığını gördüm. Bu yazarınız, “istisna” ve “müstesna” kelimeleri arasındaki farkı bilmiyor ve “istisna” kelimesini her iki anlamda da kullanıyor. Ne kadar üzücü. Saygılarımla. Dr. Orhan Kurmuş
Sarayın kokusu
22 Haziran 2015 tarihli gazetenizin 24. sayfasında yer alan “Sarayın kokusu çıktı” başlıklı habere ilişkin düşüncelerimi iletmek istiyorum. “Sultan Abdülhamit Han sefere çıkarken atı gül yağıyla tımar edilirmiş” ifadesi haber kaynağına sadık kalarak verilmiş (haber daha önce:www.trthaber/.../ osmanlıpadişahları-hakkındailginç- bilgiler’de yayımlanmıştı.) Hiçbir açıklama olmadığına göre burada verilen bilgiler doğru kabul edilmiş demektir. Eğer sayfayı hazırlayan arkadaşlar bir de Sultan 2. Abdülhamit’in bu at üzerinde hangi seferlere çıktığını okurlara anlatırlarsa yeterince aydınlanacağız. Ben bir şeyin kokusunun çıkması deyiminin pek de olumlu anlama gelmediğini sanıyorum. Ayrıca yazının içeriği de olumsuz bir değerlendirme taşımıyor. Bu durumda iki renk üzerinden verilen bu başlığın amacı nedir? Okur avlamak mı? Okur kaçırmak mı? Saygılarımla. Can Hamamcı
Karşıyaka Spor Kulübü özeldir
Cumhuriyet Gazetesinde Karşıyaka Basketbol takımının başarısının ve yaşanan mucizenin yazı dizisi olarak ele alınmasını öneriyorum. Atatürk’ün armasında ay-yıldız taşıma yetkisi vermesi ve oyuncularının Kurtuluş Savaşı’na katılmış olması, KSK’yi özellikle tarihinden gelen birikimle tanımayı gerekli kılıyor.
Ülkemizde güzel şeyler de oluyor söyleminin son günlerde en güzel örneklerinden biri olan Karşıyaka Basketbol takımının başarı öyküsü hepimize örnek oluşturacak niteliktedir. Rakipleri karşısında sadece 8 milyon dolarlık, göreceli olarak dar bir kadro ile şampiyon olunması olağan bir durum değildir. Üstelik medyanın İstanbul takımlarını kutsadığı bir ortamda Karşıyaka’nın bir anlamda yel değirmenlerine karşı savaşarak şampiyon olması ve ülkemizde her kesimin takdirini toplaması uzun yıllar unutulmayacak, özlenen bir tablodur. Saygılarımla... Adnan Kaplan
KISA... KISA
Tahammül değil saygı
Önemsenmeyeceğimi düşünüyor ancak yine de yazmak istiyorum. Daha önce 23.12.2014’te önemsenmedim çünkü. Başlık çok güzel! Peki ya alt başlığı? 21.06.2015 tarihli gazetemizin 16. sayfası şöyle devam ediyor; Ramazan’da oruçluya saygı beklemek için, oruç tutmayanlara da tahammül etmek gerekir. Belirtmek isterim ki oruç tutmayan biri olarak bana tahammül edilmesini değil, saygı gösterilmesini beklerim... Saygılarımla... Sabri Fikret Bingöl
Tonguç Baba ne zaman öldü?
Tonguç Baba’nın ölüm yıldönümü 23 Haziran mi 24 mu? Tarihte Bugün’cüler Google ve Vikipedia dışında da biraz araştırmalılar diye düşünüyorum... Sevgi ve saygılar... Serdar Güray
Temsilcinin notu: En ilgili ve güvenilir kaynak olarak Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği’nin sitesi ölüm tarihini 23 Haziran 1960 olarak veriyor. 24 Haziran’da İnönü’nün de katılımıyla cenaze töreni yapılmış.
Yorumlara ne oluyor?
Yapmış olduğum yorumlar neden hep beklemede kalıp daha sonra kaldırılmaktadır. Hakaret ve küfür içeren yorumlar yayımlanırken benim yorumlarımın yayımlanmaması tuhaftır. Ayrıca editörünüze attığım mail geri dönmektedir, sanırım mail hesabında bir sorun var. Saygılarımla... Mehmet Aral
Beyaz iyi görünmüyor
Merhaba, İnternet sayfanızda yer alan resimlerin üzerindeki yazılar beyaz olduğu için okunmuyor... Seher Eroğlu
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Kılıçdaroğlu'na 'Meral Akşener' yanıtı
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- 'Hadi gelin kapatın!'
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Yeni dönem başlıyor: Taksi, otobüs, dolmuş...
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Al Nassr'dan Talisca açıklaması!
- Bir sonraki ve en büyük ekonomik patlama...
- Yetki kısıtlayan teklif komisyondan geçti