Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Vicdan Zorbalığa Karşı

18 Mayıs 2014 Pazar

Soma’da olup bitenler içimizdeki korkuyu ve çaresizliği büyütüyor mu yoksa derin bir öfke göğsümüzden yukarı doğru mu tırmanıyor? Bilmiyorum. Bildiğimiz şudur; insanlar Soma’da olup bitenleri anlamaya çalışır, madenden çıkarılan ya da çıkarılacak ölü kardeşlerini beklerken yumruk atan, “Yuh çekersen tokadı yersin” diyen bir Başbakan, tekme atan bir danışmanla karşılaştılar.
Gördüğümüz bu tablonun korkuya ya da cesarete dönüşmesi an meselesidir. Korkuya kapıldığımızda olacak olanları anlatmak istemiyorum. Ama bir anlatan var. Şöyle diyor:
“Bir nesil ideallerini, ateşini ve renklerini yitirdiği anda, ortaya etkileyici bir adamın çıkması, kendisinin, yalnızca kendisinin yeni bir formül bulduğunu ya da yarattığını buyurgan bir biçimde açıklaması daima yeterli olur; binlerce kişinin güveni hemen o anda bu sözüm ona halk kurtarıcısına, dünya kurtarıcısına doğru akar...”

***

Stefan Zweig bu satırları, Cenevre’de Katolik papanın engizisyonuna karşı yeni ve kahredici bir başka zorbalığı hayata geçiren Calvin’i anlatmak için Vicdan Zorbalığa Karşı (Can Yayınları) başlığıyla Türkçeye çevrilen eserinde yazdı. Ama yalnız Calvin’i, onun dehşetengiz diktatörlüğünü değil, o çağdan bu zamana kadar hemen bütün diktatörleri anlatmaya elverişli satırlardır bunlar
Kendilerini “ülkenin kurtarıcısı, askeri vesayeti sona erdirenler” olarak tanıtan ve bunu geniş bir kitleye kabul ettirenleri, artık gizlenemeyen, tekmeyle tokatla, sürekli değiştirilen ve bir diktatörlüğün gereksindiği yasalarla toplumu sımsıkı bir cendereye sokanları anlatıyor aslında Zweig.

***

Açıklamalar henüz gerçeği tam anlatmıyor ama 300’ü aşkın madenciyi yeraltında, madenin karanlık dehlizlerinde yitirdik. Çok soru vardı. Sorulara yanıt vermeyen, veremeyen maden sahibini Başbakan’la tokalaşırken gördük. Büyükçe bir holdingin patronu olduğunu, gökdelen dikmeye meraklı olduğunu da biliyoruz.
Korkumuzun nedeni bellidir. Yasa değişiklikleriyle, artık anlamsızlaştırılmış kuvvetler ayrılığına, demokratik haklara ağır saldırılarıyla, halkın her koşulda kendisini izleyeceğine olan kör inancıyla baş başayız ve tarih böyle zamanların olabileceğini ve uzun sürebileceğini yazıyor. Korkumuzun nedeni bu.

***

Peki, onlardaki bu akıl almaz saldırganlığın nedeni de onların korkuları olabilir mi? Baskıların geri tepeceğinden korktukları için baskıyı artırmaktan başka çare bulamıyor olabilirler mi?
Korktukları gerçek belki de şöyle bir şeydir? “... Sırf bilek gücüyle dayatılmış bir ilke marifetiyle insanlığı iyi ve kötü, Tanrı’dan korkanlar ve sapkınlar diye, devlete itaat edenler ve devlet düşmanları diye, siyah ya da beyaz olarak bölmeye kalkışmak çok bayağı, çok gereksiz bir çabadır. İnsan özgürlüğünün bu şekilde baskı altına alınmasına isyan edecek bağımsız kafalar her zaman çıkacaktır.”

***

Çıkacak mıdır? Bu sorunun yanıtını arıyoruz.
Soma’da halkın üstüne yürüyenlere, acıları paylaşmak için Soma’ya gidenleri provokatör ilan edenlere, orada bile “gerçek Somalılar, dışarıdan gelenler” diye bölmeye çalışanlara karşı, Ankara’da, İstanbul’da, yurdun öteki kentlerinde Soma kıyımını kınayanlar, protesto edenler, madencilerle dayanışmayı özgürlük bilinciyle buluşturanlar bu sorunun yanıtını bulacaklardır.
Bizim korkumuzla onların korkusu yarışıyor şimdi.
Ama önünde sonunda üç beş kuruşa madenlerin karanlık dehlizlerinde insanları ölüme gönderenler, kendileri gökyüzüne doğru tırmananlar yitirecek, cesaret kazanacaktır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları