Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Tekrarı Komedi Olmayabilir

15 Ocak 2016 Cuma

Yine aynı hikâyenin içine mi düştük, aynı karabasanı tekrar mı yaşıyoruz? 12 Eylül’de başımıza gelmişti; aydınlar diktatörlüğün ülkeyi sürükledikleri karanlığa itiraz etmek için güç bela, zor koşullarda bir araya gelebilmişler, hazırladıkları bildiriyi diktatöre ulaştırmak istemişlerdi. Diktatör Evren elinin tersiyle itmiş, aydınları “vatan haini” ilan etmiş, “Ben ne yapayım böyle aydını” diye tehdit, karalama karışımı bir nutuk çekmeyi de ihmal etmemişti.

***

O zaman da şimdikine benzer bir koronun aydınlara etmediği küfür, tehdit kalmamış, bir iki istisna dışında medya da aydınların hainliği üzerine fantezi geliştirmek için elinden geleni yapmıştı. Hapiste olmayan avukatlar, korkmayan baro başkanları aydınlarla saf tuttular, Türkiye’de diktatörlere direnilebileceğini, memleketin onurunun kurtarılabileceğini gösterdiler. Şimdi durum biraz farklıdır. Baskı rejimleri arasındaki, onlarla mücadelenin karakterini de belirleyebilecek farkı Deniz Yıldırım abc.com internet sitesindeki makalesinde kapsamlı bir şekilde ele aldı, tartışmaya sundu.

***

Özeti; şimdi karşı karşıya kaldığımız durum, rejimin korunması ile ilgili bir düzeltme harekâtı değildir. “Bol gelen anayasanın daraltılması” ya da “solun, gençlerin hizaya çekilmesi”, “bu kış gelmesi muhtemel komünizmi önleme, şehir eşkiyasını tedip etme operasyonu” da değildir. Şimdi yapılmak istenen rejimi tümüyle baştan aşağıya değiştirmek, başka bir rejim “kurmak”tır. Deniz Yıldırım tartışılmasında büyük yarar olan tezini Hitler’in makbul hukukçusu Carl Schmidt’in ilginç sınıflandırmasına dayandırıyor.

***

Schmidt’e göre baskı rejimleri “komiseryal” ve “egemen” olarak sınıflandırılabilir. “Komiseryal”; bizim 12 Eylül benzeri “koruyucu”, “egemen” olan ise; “kurucu”, rejimi baştan aşağıya değiştirmeyi amaçlayandır. Şimdilerde gündemde olanın daha doğrusu gerçekleştirilmek istenenin ikincisi olduğu ortada. Bunun farkında olmak karşı duruşun karakterini belirleyecektir. Muhalefetin, sosyalist muhalefet de dahil bu konuya kafa yormasında yarar yok mu?

***

Durumu fark etmeyenlerin başında “ortada durma” meraklıları geliyor. Ortada durmayı “sivillerin, çocukların sorumlusu kim olursa olsun öldürülmesine karşı çıkan, barış isteyen akademisyenlerle” “yeni bir rejim kurmak isteyenlerin” ortasında durmak olarak anlayanlar yanıldıklarını kısa bir süre içinde göreceklerdir. “Cehenneme giden yolların iyi niyet taşlarıyla döşeli olduğuna” dair o sözü bilirsiniz; Barolar Birliği Başkanı’nın değil ama CHP’nin o yolda yürümekteki ısrarını anlamakta zorlanıyor insan. Aklıma “reformcu” sosyalist Lassalle’ın Prusya Başbakanı Bismarck’ın daveti üzerine yapılan görüşmede denediği talihsiz pazarlık geliyor. Tarih Marx’ın Bismarck’tan gelen benzer bir daveti reddettiğini de yazar.

***

Pazarlığı Lassalle’ın istediği kimi “tavizlerin” değil, Bismarck’ın belirlediğini biliyoruz. O yolun sonunda büyük bir yıkımla sonuçlanan savaş patlak vermiş, Almanya’yı çökerten Versay ve durumu “düzeltmeyi” değil, yeni bir rejim “kurmayı” amaçlayanların büyük yıkımla sonuçlanan iktidarı gelmişti. “Tekrarı komedi olur” derseniz yanılırsınız; tarih bazen kendini yinelemekten hoşlanır. Önemli olan sizin hoşlanıp hoşlanmayacağınızdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları