Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Özgürlük İçin Delil Bulamamışlar!

14 Aralık 2015 Pazartesi

Halkın haber alma hakkını savundukları için tutuklanan arkadaşlarımız Can Dündar ve Erdem Gül’ün salıverilme istemleri bu kez daha da gülünç bir gerekçeyle reddedildi. Ret gerekçesinde hem tutuklama isteminde yer almayan yeni bir suç; “terör örgütüne üyelik” icat edildi hem de “tutuklamayı sonlandıracak yeni somut delil olmadığından…” gibi bir ibareye yer verildi. Doğan Tılıç’ın BirGün’de yazdığı gibi “dünyanın neresinden hangi hukukçuyu getirseniz, tutuklamayı gerektirecek somut bir delil bulamaz. Burada, tutuklama için delil aramayanlar, tutuklamayı sonlandırmak için ‘delil’ arayıp bulamıyorlar!”
Arkadaşlarımızın tutukluluğunun sürmesine üç genç gazeteci için verilen mahkûmiyet kararları eklendi. BirGün gazetesinden üç arkadaşımız, Barış İnce, Berkant Gültekin ile Cansever Uğur, attıkları manşet nedeniyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin hukuk dışı bulduğu “Cumhurbaşkanına hakaret”ten 11 ay hapse mahkûm edildiler. Verilen cezanın ertelendiğini ve bu ertelemenin “bir daha aynı suçu işlerseniz...” tehdidiyle verildiğini de ekleyelim. Tutuklu gazeteci sayısında hızlı bir artış var. Öyle anlaşılıyor ki, cezalar önceden kesilmiş, hüküm verilmeden infaza geçilmiştir.
Böyle gider mi? Gidebilir mi? Öyle görünüyor ki iktidar partisinin yargı üzerindeki vesayeti azalmayacak artacaktır. Yeni icatlar, yeni “suçlar” uydurarak baskı yaygınlaştırılmak isteniyor. Hukuksuzluklara karşı direnişi genişletmek, dayanışmayı bir an bile aksatmamak, kitleselleştirmek elimizdeki tek çıkış yoludur. Tutuklu arkadaşlarımızın neden tutuklu olduğunu herkese alatmak zorundayız. Onların yalnızca “halkın casusu” olduklarını, saklananları halka haber verdikleri için tutuklandıklarını anlatmaktır görevimiz.

Paris’teki İklim Zirvesi ve Medya
Geçen hafta Paris’te İklim Zirvesi toplandı. Medyamız ise magazin boyutunun ötesine geçmeyen haberlerle yetindi. Ne tartışıldı, ne kararlar alındı, bu kararlar ne anlama geliyor, Türkiye ne yaptı, ne gibi sözler verdi, halk bir türlü tam olarak öğrenemedi. Bu köşede medyanın duyarsızlığına dikkat çekmek görevimiz. Alınan karar ısınmanın 2 derece ile sınırlandırılması için fosil yakıt tüketimini azaltmak, karbon dioksit salınımını sınırlamak; yoksa durum daha da kötüleşecek. Çevreciler alınan kararları yaklaşan felaketi önlemeye yetecek düzeyde ve nitelikte bulmadılar. Peki, Türkiye ne yaptı? Ne gibi taahhütlerde bulundu? Medyada yer almayan ya da kimi köşe yazarlarının anlatabildikleriyle sınırlı kalan gerçek şöyle: Türkiye fosil yakıt tüketimini kısmaktansa daha fazla fosil yakıt kullanmayı, dahası fosil yakıt yakma hızını daha da arttırma sonucu doğuracak “önlemler”den söz etti zirvede. Türkiye, 2030’daki sera gazı salımını 1.175 milyon ton CO2 eşdeğeri yerine yüzde 21 azaltarak 929 milyon ton CO2 eşdeğerine indireceğini belirtti. Ne güzel değil mi? Aslında değil. 1990-2013 yılları arasında sera gazı salımı Türkiye’de ortalama senede yüzda 3.9 artmış. Türkiye, beyanında sunduğu ana senaryoda 2030’a kadar bu değerin senede yüzde 5.7 artacağını öngörüyor ve bunun yerine, salımı senede yüzde 4.2 artırmayı taahhüt ediyor. Yani Türkiye’nin “çevreci” senaryo olarak öngördüğü değer dahi, fosil yakıt tüketimi ve CO2 salımında geçmişe oranla daha hızlı bir artış demek. Gerçek buysa medya neden kulaklarını tıkıyor, gözlerini kapatıyor? Okurlarımız medyanın durumuna dikkat çektiler. Bu köşede o uyarılardan bir örnek bulacaksınız.

Çevre o kadar önemsiz mi?
Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmasının artık bardağı taşıran bilmem kaçıncı damla olduğunun, çok acı bir dönemden geçtiğimizin farkındayım. Daha kötü ne olabilir dediğim anda gerçekten daha da kötü bir olayın haberini almaktan yoruldum. Bu ortamda gündemin siyasete yoğunlaşmasını elbette anlıyorum ancak aynı anda dünyada takip edilmesi gereken çok kritik bir gündem daha var bence: Paris’teki dünya iklim zirvesi. Bu konuda Cumhuriyet’te çok az bilgi bulabildim, o bilgiler de Erinç Yeldan’ın köşe yazılarındaydı. Günlerdir Paris’te çevre eylemleri yapılıyor, bu konudan da hiç bahsetmediniz. Zirvenin başlangıcıyla ilgili gazetenizde gördüğüm haberler zaten siyasetle ilgiliydi, iklim değişikliği ikinci plandaydı. Hem dünya hem Türkiye için bu kadar hayati bir konudaki gelişmeleri günbegün manşetten paylaşmış olmanızı isterdim. Zira bu konuları sadece bir grup çevreci, romantik, ütopik, solcu sivil toplum örgütünün derdiymiş gibi gören çok geniş bir kitle var bu ülkede. Cumhuriyet’in bu hassasiyeti göstermesini ve küresel ısınmayla ilgili konulara sadece iç sayfalarda, ufak başlıklar altında, köşe yazılarının içinde değil ana gündeminde, manşetlerinde her zaman yer vermesini diliyorum. Petek Onur

‘Yüz ve üzeri net yapan’ deyince
12 Aralık tarihli Cumhuriyet portalda yer alan KPSS’de 230 kişiye dava başlıklı haberde, “Savcılık, sınavda 100 ve üzeri net yapan 3 bin 227 adaydan …” biçiminde bir cümle yer almaktadır.100 net yapan 100 sorunun tamamını doğru yanıtlamıştır; peki, 100 üzeri net yapan (herhalde 101, 102, 103… net yapan) acaba 100 soruluk sınavda 100 sorudan fazlasını mı (101, 102, 103… soruyu mu) doğru yanıtlamıştır? Saygılarımla... Zeki Karlı

‘Hattı zatında’ diye bir söz yok
Değerli bir yazarımızda bu yanlış kullanımı görünce çok şaşırdığımı söylemeden duramayacağım. Ayrıca isteyen istediği gibi düşünebilir ama Türkiye’de sol aydınların sağ siyaseti bilmediklerini, tanımadıklarını, muhafazakârlık hakkında fikir geliştiremediklerini söylemek aydınlara haksızlık olmaktan öte iyi izlenmediklerini de gösteriyor. Yalnızca geçtiğimiz günlerde Ankara ODTÜ’de gerçekleştirilen Sosyal Bilimler Kongresi izlenseydi böyle haksız bir değerlendirme yapılmazdı. Ekrem Kayalı

Resmi kabuller 10 Aralık tarihli “Kitap” eki, 25. sayfa, “Mustafa Kemal Sofya’da” başlıklı kitabın tanıtımı... Metinde “resmî kabuller” diye bir ibare geçiyor. Bu ibarenin, kabulün resmisi, resmi olmayanıyla hiçbir ilgisi bulunmuyor oysa. “Resim” sözcüğünün anlamlarından biri de “tören”dir. Burada olması gereken anlamı da odur. Türkçesi varken, niçin “resim”de ısrar ediliyor? Bu bir. Bir ad tamlaması olan “resm-i kabul”, niçin Türkçenin değil de Arapçanın kurallarına göre oluşturuluyor? Bu iki. Arapçanın kurallarına göre oluşturulan bu tamlama niçin Türkçedeki doğru yazımı olan “resmikabul” diye bitişik değil de, “resmî kabul” biçiminde sıfat tamlamasına dönüştürülerek bambaşka ve yanlış anlama gelecek biçimde ayrı yazılıyor? Bu da üç... “Kabul resmi” bile Cumhuriyet’e yakışmayan bir ifade. “Kabul töreni”nin nesi var acaba? Benzer hatanın, “resmigeçit”te de yapıldığına sıkça rastlanıyor. “Resmî geçit” diye...“Geçit töreni” dense iş bitecek oysa. Yabancı sözcükler kullanma özentisi, yabancı dillerin kurallarıyla oluşturulmuş sözcükleri kullanma merakı işte insana böyle hatalar yaptırır. Saygılar... Emre Yazman

Haberdeki fotoğraf
Kanımca bütün bir hafta boyunca gazetemizdeki sayfa azaltılması, yazarların yazı günlerinin eksiltilmesi vb. konularında sizlere okurlardan görüşler gelmiştir. Umarım bu duruma hemen hemen her sayfa için işe alınan editör ve tasarım elemanlarının olumsuz bir katkısı olmamıştır. Sayfa tasarımcılarının görevlerini tam olarak yaptıkları bence tartışma konusudur. En taze örnek olarak, 9 Aralık 2015 tarihli gazetemizin 13. sayfasında haber ve fotoğraf uyumsuzluğu gösterilebilir. Akdeniz’e savaş gemisi yığan Moskova ... diye başlayan haberdeki fotoğraf Britanya donanmasına ait bir denizaltıyı gösteriyor. Saygılarımla... A.Tarık Emre  

Okur Temsilcisi’nin notu: Bu konuyla ilgili iletilerdeki görüşleri gazete yönetimine ilettim. Yönetim, kararın sayfa sayısının azaltılması, habere daha fazla yer ayrılmasıyla ve tasarruf önlemleri ilgili olduğunu bildirdi. Konu benim ele alabileceğim ve değerlendirebileceğim alanın dışındadır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları