Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Haziran’ın Sürekliliği

01 Haziran 2014 Pazar

Gezi ya da Haziran, Türkiye tarihinin en önemli direnişlerinden birisidir. Toplumsal hareketlenmelere, hak arayışlarına ilham verdiği, onların her alanda yaygınlaşmasını sağladığı, ortak itiraz ruhunu canlandırdığı ve bu nedenle siyasetçiler ve devlet için korkutucu olmaya başladığı da ortadadır. Halkın bu direnişine en fazla saldıran, ona hakaretler yağdıran, herkesin bildiği gibi Başbakan Erdoğan’dır. O, direnişin şiddetle bastırılması hedefinden hiç vazgeçmedi. Cumhurbaşkanı Gül’ün “Başta iyiydi, sonradan illegal örgütler devreye girdi” türünden gerçeklerden uzak, Gezi’nin yığınsallığını, taleplerinin haklılığını dikkate almayan yaklaşımlar ise ne Gezi’nin amacını ne de topluma aşıladığı cesareti anlayabilmişti.
Ülkenin birkaç il dışında neredeyse tümünü kapsayan ve milyonların katıldığı Haziran eylemlerini “illegal” diye tanımlamanın ya da katılanların yüksek bir bilinçle onayladıkları, kendi sesleri, hareketleriyle gösterdikleri amaçlarını görmezden gelmenin gerçeğin üstünü örtmeye çalışmaktan başka ne amacı olabilir?
Bu soru, Soma’da kendini hatırlatan sömürü çarkını, insan haklarını, özgürlükleri ve nihayet devlet ile insanın ilişkilerini, sınıfların güç ve konumlarını, siyasetin çok kapsamlı doğasını ele almayı gerektirir.

***

Cuma günkü yazıda, iktidar partisi ve liderinin devletle ilişkisini ele almıştım. Devlete tümüyle hâkim olarak baskıcı, otoriter siyasi programları yürürlüğe koyabilmek için sınırları zorlayan, sistemi maceraya sürükleyen eğilimlerin başarı şanslarını tartışmayı denemiş ve şöyle demiştim: “Zayıf bir ideolojik temel ve yanıltıcı bir kitle desteği ile sırf kendini kurtarmak için sistemin devletiyle oynayanların şansı yoktur.”
Öyledir; bu gibi durumlarda sistem kendini korumaya alıyor ve partilerin, kişilerin eğilimlerini değil, sistemin bekasını birinci planda tutuyor.
Ama sistemin kendini yalnızca otoriter eğilimlerin yarattığı tehlikelere karşı savunduğunu düşünmek büyük hata olur. Kapitalist sistemin devleti, her şeyden önce sistemi savunmaya kurgulanmıştır. O nedenle de devlet hakkında konuşurken onun Gezi Direnişi, talepleri, sistemin sınırlarını zorlayan yığınsal ve yaygın halk hareketleri karşısındaki konumunu da hesaba katmak gerekir.

***

Yığınsal ve yaygın Gezi Direnişi benzeri gelişmeler, şimdilik şaşkınlık yaşayan devletin ne yönde evrileceğini de belirleyecektir. Devlet, sistemi layıkıyla savunabilmek, koruyabilmek için “herkesin devleti” olduğu iddiasını, kurumlarının eylemiyle ve sık sık sınırları belirterek yineler. Bu sınırların esnetilmesi yığınsal halk hareketinin gücüne bağlıdır.
Devletlerin ömrü kitlelerin eylemlerinden bağımsız değildir ve bu nedenle sömürüye son vermek ve özgürlük amaçlarında birleşenler devlet ile dar anlamda siyaset arasındaki çelişkiyi dikkate almalıdırlar. Bu durum, uzun erimde devleti dönüştürmenin, yani devrimin ve en sonunda insan doğası karşısında yenik düşürmenin kapısını açabilir.
Devlet kendini ve sistemi korumaya alırken, daha akıllı davranmaya, sistemi tehlikeye atmamaya, “keskin zekâlara” karşı önlem almaya çalışır. Çünkü İbni Haldun’un Mukaddime’de dediği gibi “idare başında bulunanların bu derecede keskin zekâlı olmaları zulmün bir kaynağını teşkil eder, bundan dolayı devletin düzeni bozulur.”
Gezi’nin belki de en önemli ve sürekliliği umut yaratan kazanımlarından birisi devlet ile otoriter eğilimli siyaset arasındaki çatışmayı açığa çıkarmış olmasıdır.
Bu çelişki ve çatışmanın halkın yararına sonuçlar doğurup doğurmayacağı, artık halk için siyasetin önemli bir bileşeni haline gelmiş Haziran hareketinin sürekliliğine ve siyasal hedeflerle kendini yenilemesine bağlı olacaktır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları