Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Hadarilerin Geleceği

15 Haziran 2014 Pazar

Türkiye’nin başında geçmişten geleceğe uzanan büyük bir bela var. Geçmişten geliyor; çünkü büyük desteklerle, ideolojik politik koruma altında palazlanmıştır. Geleceğe uzanıyor; çünkü artık kendini ilan etmiş, bundan sonra gücünü etkisini daha açık göstereceği, fikir yürüten, analizler yapan uzmanlar tarafından kabul edilmiştir. El Kaide ve onun şemsiyesi altında büyüyen, “bağımsız” bir “devletin” neredeyse yarıya yakınını işgal etmiş IŞİD’den, şeriatçı bir örgütten söz ediyoruz.
Bu türden örgütler konusunda bilgi sahibi olduğunu bildiğimiz Ruşen Çakır bakın ne diyor? “El Kaide’nin Türkiye’de dikiş tutturamayacağına inanan veya inanmak isteyen, buna bağlı olarak da ‘bize kesin bulaşmazlar’ diye düşünen çok kişi var. Ne var ki bundan mesela 15 yıl önce Suriye ve Irak içinde benzer iyi niyetli tahminler yapanlar çoğunluktaydı, gelinen nokta ortada.”
Peki, bu başı sonu belli olmayan, sürekli doğuran ve ama ideolojisi değişmeyen “postmodern” örgütü Ruşen Çakır’dan da daha iyi kim bilir? İslamın ideologları bu örgütleri iyi biliyorlar, iyi tanıyorlar ve kimse kızmasın ama ideolojik olarak “içeriden” biliyorlar.
IŞİD’i iyi tanımak istiyorsak onları okuyacak, fikir sahibi olacağız.

***

Onları okudukça gerçekten nesnel bilgi sahibi olabiliyor, geçmiş ve gelecek konusunda bir fikir edinebiliyor, Türkiye’nin Müslümanları içinde kimi kesimlerin onlarla ilgili düşüncelerini okuyunca belki ürkütücü gelebilir ama gerçekçi olabilme şansını da yakalıyorsunuz. İlk başta öğrendiğimiz şudur. Karşı karşıya olduğumuz eli kanlı örgüt, yani IŞİD, İslamı yaymak için silahlı mücadeleyi esas alan ve ideolojik mayası Sünni “Selefilik” olan bir örgüttür.
Peki, nasıl bakmalı, nasıl görmeli bu örgütü. Ben bu konuda Ali Bulaç’ı öneriyor, ona kulak vermeyi salık veriyorum. İslamcı bir örgütü en iyisi bir İslamcı ideologdan dinlemeli.

***

Şöyle yazıyor Ali Bulaç? Bugün çeşitli versiyonları ile karşılaştığımız El Kaide Harici savaş, isyan ve tasfiyeciliği esas almaktadır. Vehhabi karakteri onu Şii-Alevi düşmanı kılıyor. Ancak bu modern Harici isyanın yöneldiği asıl hedef İslam dünyasındaki Batı’nın askeri ve politik hâkimiyeti ile kültürel hegemonyasıdır.” Devam edelim: “Batı’nın uzantısı olan Ortadoğu’daki diktatörlükler, otokrat rejimler ve Batı dünyasıyla ittifak halinde olan rejimler de onların hedefleri arasındadır.”
Bu tarif bize uyar efendim. Ama bir iki satır daha aktarmama izin verin Ali Bulaç’tan, çünkü önemlidir ve bu türden örgütlerin bizim gibi ülkelerde nasıl bir desteğe sahip olduklarını, nasıl bir sempati ile karşılaştıklarını, karşılaşacaklarını iyi anlatıyor. Kısadır, şöyledir:
“Yoksul değiller, arkalarında muazzam gelir kaynakları var, Kur’an’ı ve hadisleri düz (tamamen lafzi-literal) okuyup amel ediyorlar. İbni Haldun’un dediği gibi ‘bedevi asabiyeti’nin harekete geçirdiği enerjileriyle rejimleri, hayat tarzları çürümüş hadarileri darmadağın edip saldırıyorlar, yakıp yıkıyorlar.”

***

Nesnel bilgi var, “derin” eleştiri de var. Ama memleketimizin İslamcılarının ruhunu okşayan “hayat tarzları çürümüş hadarileri darmadağın eden” bu örgüte, örgütlere sempati duyan, duyacak olanların ruh halini de anlatmıyor mu bu satırlar
Peki, şimdi şu “yozlaşmış kentliler”; şu kahrolası “hadariler” olarak titreyip kendimize gelme zamanı değil midir? Ne yapalım şimdi biz? İlkelliğin ideolojik politik saldırılarından paniğe kapılıp kentleri terk ederek çöllere mi sığınalım? Kime danışalım?.. IŞİD’e yol yordam göstermiş, hastanede yatak açmış, pek güvenmiş, konsolosluğunu emin ellerde sanıp oralarda bırakmış “stratejik derinliğiyle” maruf şahsiyete mi soralım hadarilerin pejmürde istikbalini?..   



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları