Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Doğanın Kanunu Bu

09 Mart 2014 Pazar

Havada dönüp durduk bir saat. Tıpkı Türkiye gibi. Nereye ineceğimiz belli değil. Yoğun sis Sinop’a inmemize izin vermedi. Samsun’a iniyoruz. Otobüslerle nihayet ulaştığımız Sinop’ta Nükleer Karşıtı Platform’un bilgili öncülerinden Hülya Hanım’ın dediği gibi; doğa kendi koşullarını dayatıyor, doğayla oyun oynanmıyor, doğanın kendi eylemiyle oluşmuş ve bir kum yükseltisinin üzerine kurulması planlanan nükleer santral hayalinin berbat bir hayal olması gibi.

***

Ama Türkiye’de çıkar hesaplarına dayalı o kadar çok hayal var ki, sonunda insanı hiçe sayan bu hesaplar bir yere kadar gidebiliyor. Genellikle iktidarlarını ebedi kılmak isteyenlerin kurduğu bu hayaller nedeniyle pek çok insanın hayatı kararıyor, ama ne gam; onlar tökezleyen planlarına karşın ayakta kalmayı hayal etmeyi sürdürebiliyor, üstelik geçmişi unutmaya ve unutturmaya cüret edebiliyorlar.
Hiç olacak iş mi?
Pek çok aydını, yazarı, gazeteciyi, bilim insanını Silivri zindanına kapatan soruşturmaların, davaların ilk adımını atan, soruşturmaları başlatan emniyetçi şimdi dertli dertli anlatıyor ve dediği şudur: “O dönemde benim yaptığım tüm operasyonlarda siyasi otorite benim arkamda değil miydi? Sayın Başbakan benim ve ekibimin yaptığı onca operasyondan birine yüzünü ekşitti mi? Tam tersine çok memnundu herkes.”
Yüzlerini ekşitmediklerini, tam tersine savcılığa soyunduklarını biliyoruz. Yasal ya da yasadışı dinlemeleri pek büyük bir hoşnutlukla karşıladıklarını ve gazetelerinde manşete çektiklerini de biliyoruz. Ama şimdi Tarzan zor durumdadır. Çaresiz bir şekilde dinlemelerden yakınıyor, yıllarını zindanda geçirenleri “suçun kabahatin kendilerinde olmadığına” inandırmak için bin dereden su getiriyorlar.

***

Peki, bir çare bulabilirler mi dertlerine? Bulamazlar, yine de deniyorlar ve denemeyi sürdürecekler. Çare dedikleri de, baskıyı artırmaktan, eski ortaklarının “madem öküz öldü, öyleyse ortaklık da bitmiştir, gayri size bizden himmet yoktur” diyerek “ortak sırlarını” açığa vurmaları karşısında, olmayacak duaya amin demekten, yasakçılığa soyunmaktan başka bir şey değil. Yok interneti kapatacaklarmış, yok Facebook’u engelleyeceklermiş, yok Twitter’a çomak sokacaklarmış; doğrusu millet gülüyor. Ortaklarına kendi elleriyle kurup, armağan ettikleri özel yetkili mahkemeleri kapatarak, “işte demokrasi” diye milleti kandırmaya çabalamaları da ayrı bir komedidir. Sokaklarda gittikçe tırmanan zorbalıklarını, ellerine geçirmek için bin dereden su getirerek oluşturmaya çalıştıkları yargı düzeninde hukuku, insan haklarını yerlere seren dalavereleri yasallaştırmaya çabaladıklarını sanki insanlar görmüyor; sanki çuval çuval, torba torba Meclis’ten geçirdikleri yasalarda neler olduğunu millet bilmiyor.

***

Ortaya çıkan ve iyi ki de artık halktan gizlenemeyen kayıtlardaki rezillikleri savunmaya kalkışmaları da halkın gerçekleri daha açık bir şekilde görmesine olanak sağlıyor. Bu da işin doğasında vardır. “Ne olmuş yaptımsa yaptım” diyen aslında itirafnamesine son imzasını atıyor gibidir. Mahkemede “Evet ben yaptım” diyen sanığın ifadesinden farksızdır. Peki, hafifletici neden olarak ileri sürdükleri “memleket menfaatı için yaptım” savunmasına kanacak birilerini bulabilirler mi?

***

Sis yoğun ve biz havada dönüp durduk. Sinop’a inemedik, Samsun üzerinden karayoluyla ulaştık Nükleer Karşıtı Platform’un toplantılarına. Olsun, doğayla kavga etmedik ve etmeye niyetlenenlerin başına gelenleri de biliyoruz işte artık. Doğa sonunda intikamını bir şekilde alıyor. Doğanın yasaları böyle.
Toplumun yasaları da öyledir. Gecikebilir, ama ondan da kaçış yok aslında.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları