Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Dans Etme Zamanı

01 Ağustos 2014 Cuma

Dünyamız neredeyse bir barut fıçısına benziyor. Hemen her köşesinde her anlamda altüst oluşlar ya da kabuğuna sığmayan hareketlenmeler görülüyor. Bu durumu nasıl tanımlamalı?
Bu konuya kapitalizmin kendini savunma dönemine girdiği saptamasıyla bir giriş yapılabilir belki de. Marx’ın, “Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi”nde sözünü ettiği “taşlaşmış ilişkiler”de bir kıpırdanma söz konusudur artık. Sermaye sürekli büyüme hedefiyle ilerlerken kendi karakterinin, kendisine ayak bağı olduğunu ve giderek attığı her adımda tökezlemeye başladığını anlamaya başladı. Sermaye sınıfları, politik temsilcileri bu nedenle ne yapacaklarını, krizleri nasıl atlatacaklarını bilemiyorlar. Arada bir içlerinden birileri, krizlerin gelip geçici değil, yapısal olduğunu dile getiriyor. Marx’ın haber verdiği ve toplumu tutsak etmiş “taşlaşmanın” “kendi şarkılarını” söylemeye başlama ihtimali onları ürkütüyor. Çareyi, körükledikleri kargaşalıkları bunalımlarını aşmak için kullanmakta aramaları bundandır. Yönetimde zorbalığın dozunu artırmaları da öyle.
Ama artık yönetmekte zorlanıyorlar.

***

Toplumların bu hareketlilik içinde kendi çıkarlarına uygun bir yöneliş içinde bulunmadıkları, bu anlamda bir kıpırdanmanın bulunmadığını bıkkınlıkla, ümitsizlikle yineleyecek olanlara tarihin gerçekten de sürprizlerle dolu olduğunu hatırlatabiliriz. Doğrudur; var olan hareketlenmeler ortaya çıktıkları yerlerde sanki tarihi geriye doğru zorlayan hareketlenmeler gibi görünüyor. Bu Türkiye’de de, bölgedeki öteki ülkelerde de böyledir. Ama yine de “taşlaşmış ilişkiler”in ağır bir darbe yediği ve insanların, ezilen sınıfların “kendi şarkılarını söyleme” zamanının yaklaştığını hissettiklerini gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.

***

Bu tarihsel iyimserliğimizin temelinde başta söylediğimiz gerçek yatıyor. Sermaye artık kendi kendine sürekli çelme takan bir ihtiyardır; yapısal sıkıntısını giderememe ölümcül hastalığına yakalanmış durumdadır. Onun hâlâ dünyanın efendisi olduğu ve bütün süreçleri yönetebildiğini söyleyenlere kimse inanmıyor. Son yıllarda gelir dağılımındaki olağanüstü bozulmanın yaklaşan tehlikeyi haber verdiğini yazan ve kitaplarına “Kapital” adını koyarak bir tür ters reklama sığınanların, “sistem akademisyenlerinin” sayısındaki artış da bu nedenledir.

***

Memlekete dönelim.
Zaferlerini taçlandırma, ustalıklarının zirvesinde olmanın tadını çıkarma hevesinde olanlar da dahil hemen herkes yolun sonunun göründüğünü biliyor. Tüm dünyada kendini gösteren savunma içgüdüsü Türkiye’de de geçerlidir. Her şeye muktedir olduklarını bağıra çağıra ilan edenlerin laçkalaşması da gerçekte artık bir iktidarın söz konusu olmadığını anladıklarını ve bu nedenle bunalımında olduklarını gösteriyor. Sözün değerinin ve anlamının kalmadığını ilan ediyorlar.
Telaşın nedeni budur; kaynağı sistemin hemen her yerde tıkanmış olmasıdır. Eğer bir ülkede sistemin koruyuculuğu için düzenlenmiş yasalar iktidar partileri tarafından ve sıklıkla ihlal ediliyorsa, orada artık kendini uzun yıllar için garantiye almış bir sistemden, bir devlet düzeninden söz edilemez.

***

Yasaları ve meşruiyet sınırlarını zorlayarak başkan olma niyetinin gösterdiği de budur. Tıkanan siyaset zücaciye dükkânına giren file benziyor artık. Öyleyse zamanıdır; Marx’ın “Taşlaşmış ilişkiler, onlara kendi şarkıları söyletilerek dans ettirilmelidir” derken bize anlattığı da budur ve iyimserliğin ancak devrimci bir yorumla gerçeğe dönüşebileceğine işaret eder.
Evet, ne ülkemizde ne de çevremizde iyi şeyler görüyoruz. Ama biraz daha geniş bir açıdan bakabilir, yerinde duramayan bir sabırla hareket edebilirsek ruhumuzdaki taşlaşmayı da kırabiliriz.
Dans etme ve dans ettirme zamanıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları