Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bu Filmin Sonu Kötü

18 Aralık 2015 Cuma

Kimi romanlar kurguya dayalı bir “gerçek” yaratır; o gerçek olmayan gerçek büyük olasılıkla da kötü bir şekilde sonuçlanır. Kimi romanlarda ise yaşanan gerçeğin yeniden kurgulanması söz konusudur. Anlatılan hikâye sizi gerçekten koparmayacak, tam tersine onu çok boyutlu olarak resmedecektir. Birincisinde postmodernizmin gerçeği dağıtma, silme, parçalama çabasını, her şeyin her şeyle sistemsiz ilişkisini görecek, gerçeğin önemsizleştiğine, giderek ortadan kaybolduğuna tanıklık edeceksiniz. İkincisi ise sizi kendini sürekli kanıtlayan gerçekler dünyasının acımasızlığı ile baş başa bırakacaktır.

***

Birincisine Umberto Eco’nun Sıfır Sayı romanını, ikincisine sevgili Ahmet Ümit’in Elveda Güzel Vatanım adlı eserini örnek gösterebilirim. Umberto Eco’nun kimilerinin pek beğendiği, bir şekilde medya dünyamızla özdeşleştirdiği, “gerçek diye bir şeyin olmadığını, kurgulanmış gerçeğin gerçek olabileceğini” ustalıkla anlatan romanını değil, Ahmet Ümit’in İttihat Terakki’yi, sonraki yılların hesaplaşmasını gerçeği kurgulayarak anlatan romanını yeğlerim ben. Ahmet Ümit’in romanı günümüzün acı gerçekleriyle yüzleşmeye çağırıyor. Umberto Eco ise “Boşver diyor; gerçek kurgulanmış bir şeydir.” Üstelik bunu medya dünyasında benim dünyamda kurguluyor; “bırak gerçeğin peşini, o zaten uydurma, boşuna başını belaya sokma” diyor bana.

***

Romanları kıyaslamak belki de doğru bir iş değildir. Oku geç işte. Ama hayat öyle değil, okunup geçilemiyor. Yaşanan gerçek yakıyor; bizler yaşadığımız hayatın gerçekleri arasında renksiz kokusuz bir şekilde var olamıyoruz. Belki mümkündür ama biz kendine misyonlar, görevler, vicdanlar yüklemiş, üstelik herkesten aynı tavrı bekleyen insanlarız. Gözlerimizi kapatamayız, umursamaz bir tavırla seyirci konumuyla kendimizi “kurgulanmış gerçeğin” kollarına bırakamayız.

***

Ne kadar zor, ne kadar tehlikeli olursa olsun olup biteni görecek, fikrimizi oluşturacak, “açık ve endişesiz bir şekilde” safımızı seçeceğiz. Karmaşık gerçeğin içinde sağlam ipuçlarının peşine düşeceğiz. Bir iki sınanmış söz yol gösterebilir bize: Barış olabilir, özgürlük olabilir; insanların kendi seçtikleri gibi yaşamalarına, dillerini vatan haline getirebilmelerine, ona bir coğrafyada sahip çıkabilmelerine hak vermek olabilir. İnsanın yaşama, hem de iyi bir şekilde yaşama isteğini ölesiye savunmasını alkışlamak da olabilir. Savaşa ikirciksiz, yani işin içine din, ırk, milliyet falan katmadan karşı çıkmak olabilir.

***

Sorun şu ki; gerçek bütün bu karmaşanın içinde kendini kolay göstermiyor. Çok farklı hesaplar, çok farklı kurgular arasında kaybolmak mümkün. Şimdilik kendini en kolay, en hızla bir şekilde gösteren ölümdür. Seyrettiğimiz filmin kurgusunda, senaryosunda ölümler, tanklar, toplar, göçler, hendekler, sokak yasakları var. Bir halkın yolunu ayırmasını, öfkesinin koyulaşmasını isteyen kindar, ne yaptığını bilmeyen bir reji var işbaşında.
İyi değil bu filmin sonu.

***

Senaryoya itiraz etmeli, romanı yeniden yazmalıyız. “Yorumlamakla yetinmek” gerçeği görmezden gelmek, postmodern sularda gezinen filozoflara özenmektir; oysa itiraz etmek, “gerçeği değiştirmek” için geç kalmadan ses vermek zamanıdır.
Çünkü ölümlerle ölçülüyor geçip giden zaman.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları