Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Böyle Giderse Halk Kaybeder

20 Aralık 2013 Cuma

AKP’yi kuranların Erbakan’dan ayrılmalarının temel nedeni, onun yöntemleriyle başarıya ulaşmanın, rejim değişikliğini gerçekleştirmenin olanaksız olduğuna inanmalarıydı. Milli Görüş’ü terk ettiğini söyleyen kurucular iki temel karar almışlardı. Birincisi; ekonomide güç sahibi olmak, ikincisi; ittifaklar konusunda Erbakan’ın sevmediği müttefiklere yönelmek. Her ikisi de egemen devlet yapısını değiştirebilmek için zorunluydu. AKP her iki amacına da uygun iç ve dış koşulların yardımıyla ulaşmayı başardı.
Başarı derken biraz durup düşünmek gerekiyor kuşkusuz. Özellikle ekonomiyi dönüştürmek, daha doğrusu AKP yanlısı bir sermaye yaratabilmek kolay iş değildi. Bunun için işe yarar, kısa zamanda sonuç alabilecek ve yetenekleri dahilinde bir manivelaya gereksinim duyuyorlardı. Buldular.
En iyi bildikleri alanlarda harekete geçtiler: İnşaat ve ticaret.

***

Bu alanlarda hızlı bir sermaye birikimi ve yeni zenginler yaratabilmek ancak bir şekilde mümkün olabilirdi. Engel tanımayan bir “hukuk” yaratmak. Bu ise ancak her türlü yolsuzluğun mubah sayıldığı bir hukuksuzluk anlamı taşıyordu. Liberallerin desteği ile yaratılmış “ileri demokrasi” masalı, bu hukuksuzluğun başarılı örtüsü oldu. Burada özellikle AB kökenli dış desteği de ihmal etmemekte yarar vardır. Yolsuzluklarla ilgili her türlü yayın sindirildi, ısrar edenler ağır yaptırımlarla karşılaştılar, iflah olmayanlar da ağır baskılardan paylarına düşeni aldılar.
“İleri demokrasi”nin bir baskı rejimi olduğu kısa zamanda anlaşıldı. Bu baskı rejimi, “askeri vesayeti bitiriyoruz” parolası altında, kendine ‘Cemaat’, ‘Hizmet’ vs. adları takan dini gruba devlet içinde örgütlenme olanaklarının tanınması ile, onun yeteneklerinin alabildiğine kullanılması ile kurulabilmişti. Başarılı oldular. Türkiye gözlerden gizlenemeyen bir baskı rejiminin egemen olduğu, korkulan en güçlü kesime; askerlere “balyoz” indirildiği, gazetecilerin tutuklandığı, hüküm giydiği tutuklu aydınlar listesinde uluslararası şampiyonluğa oynayan bir ülke haline geldi.
Öyle ki, bu gözlerden gizlenmesi olanaksız durum destekçi güç liberallerin bile parçalanmasına yol açtı. “Eyvah şimdi ne olacak” diyenler kendilerine yeni müttefikler arama derdine düştüler. Bir kesimi günah çıkardı. Bir diğer kanat AKP’ye ikirciksiz biat ederken, iflah olmaz tetikçiler de ittifakın ‘Cemaat’ kanadında kendilerine “melce” aradılar.
Şimdi şaşkındırlar.

***

Başa dönelim.
Ekonomide güç sahibi olmak, yandaş zenginler yaratmak için girişilen inşaat ve ticaret işleri sonuç verdi. Her türden yolsuzluğa izin veren bu sistem öylesine korunup kollandı ki devletin hesap sorma, denetleme organı Sayıştay bile gözler önünde iğdiş edilebildi. “İttifakın demir yumruğu” rolüne soyunan kesimse görevini yerine getirmiş, alacağını almış, kadrolarını bugün temizlene temizlene bitirilemeyen ölçülerde kurmuş bulunuyordu. Ortalık tertemiz olmuşsa, düşman kuvvetler sindirilmiş, muhalefet etkisizleştirilmişse ittifakların çatlama zamanı da gelmiş demektir. Öyle zamanlarda her iki taraf da en iyi bildiği yerlerden vurur eski müttefikini.
Cemaat sanki bugüne kadar ortak değilmiş, bilmiyormuş gibi dış politikada güçten düşmüş eski dostuna darbeyi yolsuzluktan vuruyor. AKP ise sanki bugüne kadar o demir yumruğu birlikte kullanmamışlar gibi “Çete” diyor, “devlet içinde devlet” diyor.

***

Olup bitenin kısası, özet hikâyesi böyledir.
Ama burada bir eksik var.
Hep birlikte oturduk bu heyecanlı kapışmayı izliyoruz. Arenada gladyatörler birbirlerinin kanını dökmek üzeredirler. Peki ama biz niye izleyici sıralarında oturuyoruz ki? Hallaç pamuğu gibi atılan, canına okunan bu ülke bizim ülkemiz değil mi? Halk eğer sahaya inip gücünü göstermezse bu maçın kazananı kim olursa olsun memleket kaybetmeyecek mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları