Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

AKP- Cemaat - Devlet

06 Ağustos 2014 Çarşamba

Siyasal akımların hiçbiri, faşizm hariç, devletle barışık değildir. Değerli anayasa hukukçusu Prof. Dr. Cem Eroğul “Devlet Nedir?” kitabının ilk önsözünde yalın bir şekilde bu gerçeği anlatır (Yordam Kitap). Hocanın söylediği gibi anarşistlerin gözünde devlet her türlü kötülüğün kaynağıdır. Marksistler devletin bir çırpıda ortadan kaldırılamasa bile adım adım kuruyup gitmesi için elden gelen her şeyin yapılmasını ister, geçici devletin bu amaca göre şekillenmesi gerektiğini söylerler. Sosyal demokratlar kapitalist sistemle kurdukları iflah olmaz uzlaşma nedeniyle sevmeseler de devleti giderek azalacağını umdukları eşitsizliği kaldırmada bir araç olarak kullanabileceklerine inanmak isterler.
Liberallerin ve muhafazakârların da devletle ilişkileri ikiyüzlülük kokar. Onlar da sosyal demokratlar gibi devletle gizli bir aşk yaşamayı ve mümkünse sistemle uzlaşma kapsamında içgüveysi olmayı tercih edeceklerini sık sık dile getirirler.
Faşizm ise devleti ve onun karşı konulmaz gücünü kutsar, her türlü insanlık dışı işinin aracı kılar.

***

Bu kısa özet aynı zamanda devlet içindeki çatışmaları ve devlet gücünü, iktidarı ele geçirme savaşlarının ipucunu, anahtarını da verir bize.
Şimdi Türkiye’de hızlanmış olan iktidar savaşlarının anlaşılabilmesi için böyle bir anahtara ihtiyacımız var. Ama ne yazık ki henüz anahtar elimizde değil ve halk bu savaşların yalnızca gözlemcisi konumuna düşürülmüş durumdadır. Temsili demokrasinin de gerisine çekilmeyi ifade eden cumhurbaşkanlığı seçimleri Türkiye’yi neredeyse bir arenaya, bizleri de çaresiz seyirciler konumuna düşürdü.
Şimdi bize “o mu, bu mu?” diye soruluyor.
Şamata bütün hızı ve gürültüsüyle sürerken, devletin daha muktedir olacağı bir dönem vaat eden Erdoğan, tüm sokakları kaplamış, zihinleri esir almış görünüyor.

***

Yaratılan algıya bakarsanız iş çoktan bitmiştir ve artık muktedir, karşısındaki adaylarla değil, bir aday olarak ortaya çıkmamış olan iktidar ortağıyla savaşmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki iktidardaki ortaklık henüz sona ermemiş, iç savaş bitmemiştir.
Yakın geçmişte hukuk dışı silahları ve uygulamaları askerler, aydınlar, muhalifler üzerinde büyük bir iştahla ve derin bir işbirliği ile denemiş, insanlara acılar çektirmiş olan taraflar, şimdi birbirlerinin gözünü oymak için canla başla çalışmakta ve geçmişte denedikleri silahları birbirlerine karşı kullanmakta ikirciksiz davranmaktadırlar.

***

Seyirciler, yani bizler de doğrusu iyi seyircileriz!
Başparmaklarımızı bir aşağı çeviriyoruz bir yukarı. Sizi bilmem, ama ben oynanmak istenen bu oyundan sıkıldım. Gerçek şudur: Arenada bütün hızıyla süren bu kavganın tarafları, devleti kendilerine göre yeniden biçimlendirmek ve yepyeni araçlarla canımıza okumak istiyorlar.
Seyircilerin birbirlerine beddualar okuyan taraflarla ilişkilerini tez elden kesmelerinde, her türden sempati, empati ne varsa sona erdirmelerinde büyük yarar vardır. Bu türden ilişkileri salık verenlere; “işte intikam saati geldi” diyerek AKP yanında saf tutmamızı isteyenlere de, “hukuksuzluk Cemaate yöneldi” diyerek geçmişi, kan emenleri unutmamızı isteyenlere de rest çekmek yerinde olacaktır.
Arenayı terk edelim, seyircilikten istifa edelim ve onları kendi kaderleriyle baş başa bırakalım.

***

Seyirci olmaktan kurtulmadıkça ne kahhar devletten ne de sömürü düzeninden kurtuluş vardır. Bu arada, “cumhurbaşkanlığı seçiminde ne yapalım?” diye soran dostlara öğüt vermek haddim değil, ama ben devlet meselesini unutmadan ve tehlikenin kapıda olduğu bilinciyle kullanacağım oyumu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları