Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Türkiye, İran, İsrail ve ‘Kürdistan’
1990 sonrası Ortadoğu’nun yeniden yapılandırılmasında en önemli bölge aktörleri İsrail ve İran oldular.
Türkiye de bu işe fazlasıyla soyunmasına karşın edilgen bir konumda kaldı. Bölge dışı esas aktör ABD’yi de kattığımızda, Türkiye özellikle 1991’den (Çekiç Güç’ten) başlayarak bugün ABD ve İsrail’in bölgedeki uzantısı durumuna geldi. Hem de Araplara (ve Sünnilere) aşırı yakın iktidara rağmen.
Türkiye’nin siyasi, iktisadi, askeri ve ölçek olarak büyük ağırlığına karşın Ortadoğu’daki fiili gelişmelerde ülkesinin çıkarlarını İsrail ve İran gibi savunamamasında en önemli faktörler şunlar olmuştur:
- Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra 1990 sonrasında Türkiye’nin iç iktidar kavgaları, siyasal partilerin ve diğer etkili grupların “iktidar çatışmalarına düşmeleri”.
- NATO içindeki “uyumlu” TSK’nin 1990’lı yıllarda, kısmen de olsa inisiyatif kullanarak bölgede, “küresel planlara ve tertiplere karşı çıkmaya başlaması”; özellikle Kuzey Irak ve Karadeniz’de.
- Bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşı ile birlikte elde edilen uluslararası statünün (Lozan’ın) Yalta Konferansı sonrasında, Türkiye’nin Batı kampına dahil edilmesiyle birlikte en baştan erozyona uğramaya başlaması da altyapıyı hazırlayan nedenlerden birisidir.
- Türkiye’yi “Avrupalı yapmakta olan” 1961 Anayasası’nın uygulamalarından rahatsız olan kimi iç gerici unsurlarla bazı küresel güçlerin Ortadoğu planlarının örtüşmemesi; içerdeki radikal dinci ve ırkçı kimi güçlerin desteklenerek Türkiye’nin 12 Mart ve 12 Eylül darbelerine götürülmesi.
- 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri ile hazırlanan altyapının ülkeyi “Cumhuriyet’e, Atatürkçülüğe, gerçek demokrasiye yandaş olanlarla İslami bir şemsiye altında ülkeyi bir din devleti haline getirmek isteyenlerin karşı karşıya gelmeleri; işlerin 10 Ağustos 2014’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde görülen” oy dağılımına kadar gelmesi.
- Irak’ta ve Suriye’de başlayan bölünme ve ayrışma sürecinin, “biçimsel demokrasi” şemsiyesi ile Türkiye’ye de yansıtılmış olması.
Bütün bu faktörler Türkiye’yi, Ortadoğu’daki yeniden yapılanma sürecinde, “kendi ulusal çıkarlarını gözetemeyecek edilgen bir konuma soktu”; Türkiye’yi bölgenin “potansiyel büyük aktörü olarak”, İsrail ve İran’ın çok gerisine itti.
Aracılık konusu
Edilgen konumdaki Türkiye bir yandan da başkalarının ürettiği projelerin en etkili aracısı ve uygulayıcı konumuna düştü; belki de gönüllü olarak geldi demek daha doğru olur.
- Arap Baharı’nda Suriye’den Libya’ya birçok Arap ülkesini darmadağın hale getiren ve bugünkü kaos ortamını yaratan bir uygulamanın yardımcısı olması. İç savaşlara taraf olarak Türkiye’nin bu ülkelerle ilişkilerinde kapatılamayacak yaralar açıldı.
- Bu gelişmeler Türkiye’yi hem siyasi hem de iktisadi olarak büyük kayıplara uğrattı.
- Hukuk dışı uygulamalarla ülke, uluslararası hukuk alanında suçlu duruma düştü.
İsrail ve İran’ın durumlarına baktığımız zaman, “onların yapmakta oldukları hatalar bile bölgedeki konumlarını güçlendirecek nitelik taşıyorlar”.
Her şey Kürdistan’a endeksli
Ortadoğu’daki yeniden yapılanma, büyük ölçüde Kürdistan’a endekslenmiş durumdadır.
Son haftalarda ABD’nin Irak’ta İran ile girdiği yakınlaşma (ve mutabakat), Kürdistan’ın İran ayağının şimdilik ertelendiği sinyalini vermektedir. Okkanın altına gidenler ise Irak, Suriye ve Türkiye oldu.
Irak ve Suriye’de en kanlı bir biçimde iç savaşlar yaratılarak sonuç alınan gelişmeler, Türkiye’de tereyağından kıl çeker gibi yumuşak, biçimsel demokrasi kuralları içinde (!) yürütülmekte.
Çatı adayı sorunu ile birlikte HDP’nin oylarının, seçimlerde barajı aşacak duruma gelmesi bunun en açık kanıtıdır.
İran, İsrail, Türkiye üçgeninde Kürdistan gelişmeleri üzerinden İsrail ve İran’ın konumlarını güçlendirmelerine karşın Türkiye bölünmenin eşiğine getirilmiş bulunuyor.
Aslında Türkiye üzerinde pek çok şey Kürdistan’ın oluşumuna endekslenmiş bulunuyor. Ergenekon ve Balyoz “komploları” bunun için düzenlendi. Ve AKP iktidarı da aynı endekslemeye bağlıdır.
Ankara’nın hesapları ise “iktidarda kalmaya odaklı olarak” bu endeksleme üzerinden yürütülüyor; her şey bir yana, iktidarda kalmak bir yana; sorun varlık yokluk kavgası haline dönüşmüştür. “Ya kalacaksın ya kalacaksın” veya “ya gideceksin ya gideceksin”...
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Kılıçdaroğlu'na 'Meral Akşener' yanıtı
- Elazığspor'dan maça çıkmama kararı!
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Ali Koç'tan çok sert Kayserispor açıklaması!
- Al Nassr'dan Talisca açıklaması!
- Yetki kısıtlayan teklif komisyondan geçti