Erol Manisalı
Erol Manisalı erolmanisa@yahoo.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Tarihsel boyutta ‘İngiliz’ olmak

28 Haziran 2016 Salı

1980’li yıllarda ünlü oryantalist yakın dostum Dr. Andrew Mango İstanbul’da, Girne konferanslarında veya Londra’daki sohbetlerimizde bana; Erol, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nde işi ne, biz ABD’ye Avrupa’dan çok daha yakınız” diye serzenişte bulunurdu. Kendi çocuklarının bile Avrupa ülkelerine değil ABD’ye yerleştiklerini anlatırdı.
Tabii bana söylediklerinde bir eksik vardı; “İngiltere’nin, AB’nin siyasal, ekonomik ve kültürel şemsiyesi altına sığınmış olmasını hazmedemiyordu”.
Dr. Mango’nun düşüncelerini eski İngiltere Başbakanı Edward Heath’te de gördüm. 1980’li yıllarda Ayhan Şahenk, Heath’i özel konuğu olarak İstanbul’a davet ettiğinde evindeki yemekte ve Boğaz’daki tekne gezisinde ben de Avrupa üzerine çalışan bir akademisyen olarak davetliydim. Öyle ya, eski başbakanla Avrupa’daki gidişatı konuşacak biri gerekiyordu!
Heath aynı çizgide olmasa bile Mango ile benzer görüşleri savundu.
İşte referandumda yüzde 52’yi oluşturan kesim, Heath ve Mango gibi “üst düzey elit ve düşünür olmasalarda” onların geleneğini yansıtan insanlardı.
İngiliz gençliğinin bugünkü “Avrupalılık yaklaşımından” çok farklıydılar.

Türkiye ve İngiltere’nin ortak kaderi
İngiltere Birinci Dünya Savaşı’ndan başlayarak ABD ve Kıta Avrupa’sı arasında kalmıştır. Aynen Tanzimat’la birlikte Osmanlı Devleti’nin Doğululuk ve Avrupa arasında sıkışması gibi.
Ancak İngiltere’nin İngiliz Milletler Topluluğu içindeki tarihsel ve küresel hükümranlığı, ülkeler bağımsızlıklarını elde ettikçe yeni bir sürece girdi. Avustralya’dan Kanada’ya, Yeni Zelanda’dan G. Afrika Birliği’ne kadar ülkeler, Londra ile çok özel bağlarını sürdürdüler.
Bütün bu özel tarihsel bağlar İngiltere’nin, “AB şemsiyesi altına sıkışmakla, yedi kıtaya yayılmış özel ilişki bağları arasında bocalamasına” yol açtı.
Üstelik Avrupa’da Fransa ve Almanya gibi “tarihi bölgesel rakipler” hâlâ kimi konularda hassastılar.
Bütün bunlar nesiller boyu birikimler halinde, yüzde 52-48 oranları içinde yer aldılar.
İşgal edilen Osmanlı Devleti sonrasında kurtuluş ve kuruluşla ortaya çıkan Atatürkçü Türkiye Cumhuriyeti ise tercihini net olarak yapmıştı.
- Bilim, akılcılık, sanat ve uygarlık Avrupa’daydı.
- Atatürk bu nedenle Avrupa’dan bilim ve sanat insanları davet etti; kendi insanımızı da Avrupalı bilim ve sanat değerlerini benimsemeleri için Avrupa ülkelerine gönderdik.
Atatürkçülükle birlikte Türkiye, “Batı ve Doğu arasında bocalamaktan kurtuldu”, tercihimiz Avrupa’daki bilim, sanat ve uygarlıktır dedik.
Ancak AKP ile birlikte Avrupa’nın çağdaş değerlerinden uzaklaşma tehdidi altına girdik.
İngiltere AB para sistemine girmedi, eski sömürge ülkeleri ile AB’nin izin verdiği ölçüde ilişkilerini sürdürdü.
Bu arada, 1960’lı yıllarda Ali Kemal’in oğlu Zeki Kuneralp büyükelçi idi.
The London School of Economics’te düzenlediğim Türkiye’nin tanıtımı sergisinin açılışını 1965’te, LSE’deki binada gelip Zeki Bey yaptı. Biliyorsunuz daha sonra Madrid’de iken Asala Terör Örgütü saldırısına uğradı ve sevgili eşi öldürüldü.
Ne ilginç tesadüf; İktisat Fakültesi’nde 70’li yıllardaki asistanım, Zeki Kuneralp’in oğlu Sinan Kuneralp ile evli bulunuyordu.
Diğer torun Boris Johnson’un adı çok geçince birden hatırıma geliverdi.
Londra’da tanıdığım Zeki Kuneralp çok değerli bir diplomattı. Zeki Kuneralp Ankara’da girdiği elçilik sınavını kazanınca gelip Başbakan İnönü’ye sormuşlar; “Efendim, kendisi Ali Kemal’in oğludur, ne yapacağız?”. İnönü de, “Sınav kazandı ise bana ne diye soruyorsunuz” demiş.
İşte Atatürk Cumhuriyeti’nin büyüklüğü buradadır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları