Erol Manisalı
Erol Manisalı erolmanisa@yahoo.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Seçimler Yaklaşırken Partilerin Kimlikleri

02 Aralık 2013 Pazartesi

Yüzde 10 barajı dolayısıyla Meclis’e “doğrudan” girebilecek üç parti görülüyor; AKP, CHP, MHP.
Küresellik, ulusallık (yerellik), bölgesellik, etnisite ve İslamcılık ölçütlerine (kriterlerine) göre partilerin kimliklerine bakalım. Üç partiye BDP ve İP’yi de ekleyelim.
- AKP, küresel değil ama “en bölgesel ve İslamcı parti” durumunda.
- CHP, özellikle Batı ile iyi ilişkileri açısından “en küresel” kimliğe sahip. Sosyalist Enternasyonel’den AB ile sıcaklığa, Batı yaşam tarzından demokratik ölçütlere kadar her alanda bu kimliği sergiliyor. Batı’daki sivil toplum kuruluşları ile diyalog içinde.
- MHP ise “en yerel” parti; küresele karşı, sola karşı, açılmaya ve açılımlara karşı çıkıyor.
- BDP Kürtçülüğü küreselleştirdiği için bu boyutta büyük derinliklere sahip. Ancak öte yandan Kürt milliyetçiliğinde MHP’nin simetriği (ve paraleli) konumunda.
- İP ise Çin’i, Asya’yı ve ŞİÖ’yü öne çıkararak Asya bağlamında, “bölgesellikte” öne çıkıyor. CHP Batı’dan, İP Asya’dan küresel özellikler gösteriyorlar.
Yerellik (ve ulusalcılık) ile küresellik cepheleri arasında partilerin çelişkileri çok fazla; AKP İslamcı ve bölgesel kimliğine karşı uygulamada “Batı’nın taleplerini en fazla karşılayan parti”. Bu nedenle en fazla ABD ve AB desteği alan parti.
CHP özde ve söylevde Batılı kimlik sergilerken “ulusallıkla küreselliğin sentezini yapmaya çalışıyor”. Doğru; uluslar (ulusallar) varsa uluslararası (ve küresel) olunabilir; bir monarşi hiçbir zaman “uluslar arası” olamaz. Önce milletin, devletin ve demokrasinin olması gerekir.
-Franco “uluslar arasında” yoktu; bunun için Avrupa Konseyi’nin dışındaydı. Yunanistan da 1963-1974 döneminde Albaylar Cuntası yüzünden aynı konumdaydı, dışlanmıştı. Kuzey Kore aynı nedenle “uluslar arasında yer alamıyor”.
S.Arabistan, Kuveyt, Yemen benzeri ülkeleri “uluslar arası içinde görülen, ancak ayrı bir sepette markalanan edilgen devletler” olarak düşünmek gerekir.
1990 sonrası yeni küreselleşmeye tek taraflı da olsa en çabuk uyum sağlayan AKP oldu. 2002’den sonra ABD, AB ve Batı kapitalizmi ile çok hızlı bir işbirliğine girdi.
-Ulusal politikalara karşı çıktı; onun yerine İslami yapılanmayı şemsiye olarak uygulamaya başladı.
-Aynı zamanda iktisadi ve siyasi “açılımları” hızla uygulayarak ABD ve AB’nin olduğu kadar Batı kapitalizminin taleplerini en iyi karşılayan parti oldu.
-Özelleştirmeler, hiçbir dönemde olmadığı kadar ileri taşındı. Batı da, kapitalizm de hoşnutlar.

Çelişki nerede?
Buna rağmen İslami boyuttaki derinleşmeler AKP’nin küresel imajını ortadan kaldırdı. Özellikle Sudan, Mısır ve Suriye’de radikal İslamcıların desteklenmesi AKP-Batı ilişkilerini sarstı.
Ayrıca içerdeki İslami yapılaşma uygulamaları ABD ve AB açısından bir uzaklaşma ve çelişki olarak değerlendirilmeye başladı.
İçerdeki demokratik zaaflar ve antidemokratik uygulamalar AKP’nin imajını ABD ve Avrupa’da bozdu.
Tekrar başa dönelim; AKP, CHP, MHP, BDP ve İP yeniden dizayn edilmekte olan Türkiye’de çok farklı misyonlara soyundular;
-Ulusal politikalarla küresel baskılar arasında sıkışıp yeni sentezlere yönelenler...
-Batı’nın desteğini kaybetmek ile İslamcı devlet arasında bocalayanlar...
-Kürt milliyetçiliği ile küreselleşme arasında sıkışanlar yaklaşan seçimler karşısında bocalıyorlar.
-Yeniden yapılandırılmakta olan Türkiye’de, partilerin de yeniden dizayn ederek uyum sağlamaya çalışanlar sorunlarla karşı karşıya bulunuyorlar.
Bu konuda en fazla sıkıntı yaşayanlar, AKP ve CHP olarak görülüyor. Ancak CHP’nin çağdaş demokratikleşme konusunda önemli avantajları var.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları