Erol Manisalı
Erol Manisalı erolmanisa@yahoo.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Müjdat, Uğur, Necip ve Aylan çocuk

08 Eylül 2015 Salı

Aşağıdaki dört sahne, Türkiye ve bölgedeki acı gerçeklerin, birbirini tamamlayan bütünleşmiş ayaklarıdır.
Sahne 1: Bodrum Kalesi’nde sevgili Müjdat Türkiye’nin manzaralarını Uğur Dündar’ın hayatı üzerinden bize iletiyor. 1970’li yıllardan bugüne demokrasi, basın özgürlüğü, İslamlaşma nereye gelmiş, nereye götürülüyor?
Hafızalarımızı tazelerken gülmekten çok, içimizdeki derin acıyı yaşıyoruz, Türkiye acısını.
Sahne 2: Kalenin hemen yanındaki aşırı lüks milyonluk yatın kıçına 5 metre mesafede, Suriyeli iki minik çocuğun kaldırımda uyukladığını görüyorum, uyurken bile avuçları açık, dileniyorlar.
Kahveler boyunca yürürken 5-10 metrede bir dilenen Suriyeli ailelere, çocuklara rastlıyorum. Yatlar, bir gece kulübünün cazgır müziği ve Suriyeli çocuklar iç içe geçmiş, adeta birbirleriyle bütünleşmişler.
Karşılıklı “dışsallıklar” yaratıyorlar! Suriyeli dilenciler (göçmenler) bu ortam sayesinde dilenip ayakta durmaya çalışıyorlar; para verenlere sık sık rastlıyorum.
Turistler lokantalarda, kahvelerde kenardaki masalara oturmak istemiyorlar. 3-4 dakikada bir Suriyeli biri masaya yanaşıp para ve yiyecek istiyor.
Esnaf şikâyetçi, bunalmış durumda, “turistleri kaçırıyorlar” diye yakınıyorlar. Başımıza bunları salanların Allah belasını versin diyenler giderek artıyor.
Öyle ya, 2 milyon Suriyeli her yere doluşmuşlar: herkes ekmek parasının peşinde.
Sahne 3: Almanya’dan Türkiye’ye gelen dostum Necip Şahin ile buluşuyoruz. Almanya’daki Türklerin sorunlarını, Türkiye’nin durumunu tartışıyoruz.
Kendisi Almanya’daki Türk sivil toplum örgütlerinin seçilmiş, önemli bir lideri. Almanya’daki sosyal demokratlarla da yakın ilişkisi olan etkili bir sendika lideri.
1960’lardan bugüne kadar geçen sürede Türkiye’den Almanya’ya, “misafir işçiler” olarak gidişin 50 yılda ne noktaya geldiğini, nasıl 3 milyon dolayına ulaştığını tartışıyoruz.
Onlar 50 yılda, büyük ölçüde “organize biçimde” anlaşmalara bağlı olarak gitmişlerdi; yine de büyük sorunlarla karşılaştılar, bugün de sorunlar var.
Ya Suriye’de yaratılan iç savaştan, bombalardan, bölünmekte olan ülkeden bir kalemde Türkiye’ye bugün kaçmak ve göçmek zorunda kalan 2 milyonu aşkın Suriyelinin bizde yaratacağı sorunlar ne boyutlara ulaşacak.
Hem de AKP hükümetlerinin Suriye’nin bütünlüğünü temsil eden Esad’a karşı, resmen taraf olduğu bir iç savaş sonucu!

Ve son perde
Sahne 4: Gazetelerde, dünya ajanslarında, televizyonlarda, Bodrum’da kıyıya dalgalar tarafından savrulmuş minik bir çocuğun kumsalda nefessiz yatan bedeni yer aldı.
Gören, işiten herkesi ürperten bir sahne. Ama bu bir sonuç. Neyin sonucu;
- Bölgedeki ülkelerde iç savaşlar çıkararak BOP’u gerçekleştirmek istemenin sonucu.
- Etnik ve mezhep çatışmaları yaratarak silah ve terörist gönderenlerin ürettiği insanlık dışı durum.
- Kaçan insanlara boş verip, “benim sınırımı geçmesin de ne olursa olsun” diyen Avrupa’nın suçu.
- Suriye’de, Esad’a karşı taraf olarak silah gönderen, savaşçı eğiten odakların suçu.
O iliklerimizi donduran küçük çocuğun üzerinde bu odakların parmak izleri bulunuyor. Aylan çocuk, tüm dünyaya son nefesinde “kral çıplak” demiştir.
Geçmiş yıllarda Afgan kızı Şerbet’in, “Afganistan savaşından önceki ve sonraki iki fotoğrafı arasındaki çarpıcı fark” gibi.(*)

(*) E. Manisalı, Gölgeler, sayfa 55, Derin Yay., 2003.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları