Erol Manisalı
Erol Manisalı erolmanisa@yahoo.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Hatalarda ısrar mı? Demokrasi mi?

02 Ağustos 2016 Salı

15 Temmuz’dan beri televizyonlarda, gazetelerde, diğer medya kaynaklarında izlediklerimiz, dünyada eşi benzeri olmayan bir hadise. “Niçin bizde oluyor” sorusunun yanıtlarını dikkatle araştırmamız ve ona göre önlemleri “uygulayabilmemiz” gerekiyor.
Orduda, poliste, adliyede, siyasal partilerde, medyada, iş çevrelerinde, üniversitelerde, okullarda, sağlıkta bir örümcek ağı gibi 1971’den beri nasıl “sistemli ve örgütlü” bir biçimde sızabilmişler?
Bizim iç yapı bozukluğumuz dışında iki temel kaynağa dayanıyor; a) din ve cemaat odaklı olması b) Türkiye ve bölge üzerinde planlar yapan büyük devletlerin güdümünde bulunması.
Dini (ve cemaatleri) kullanarak amaca ulaşmak en uygunu, istismarı çok kolay, hele fakiri ve işsizi bol bir ülkede. “Bilimden, akılcılıktan hatta insanlıktan uzaklaştırarak” kurşun askerler gibi “oyuncak insanlar” üretiyorsunuz.
Demokrasi yok, akılcılık yok, çağdaş uygar değerler yok. “Doğmalar üzerine oturtulmuş bir çıkar birliği” oluşturuyorsunuz. Hele arkanızda, bir süper gücün büyük desteği olursa.

Türkiye’de neden kolay olmuş?
1) TBMM’de siyasal partiler olarak aranızda konuşarak ve tartışarak ortaya koyduğunuz uzun ve orta vadeli siyasi, iktisadi, askeri ve kültürel politikalarınız yok.
Demokrasi işlemediği için Fransa, Almanya ya da İngiltere’de olduğu gibi hiçbir alanda makro maksimizasyon yapamıyorsunuz.
Fiilen iktidardaki hükümet, “ben yaptım oldu” yöntemi ile istediğini yapıyor.
2) Devlet kurumlarında 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerine ek olarak din odaklı bir yapılanma eklenmiş. Cemaatler zaten demokrasinin yerini almış.
Arkasına emperyalizmin gücünü alan Gülen cemaati A’dan Z’ye her alana, bir örümcek ağı gibi yerleşmiş.
Şimdi yapılması gereken şey, yukarıda sıraladığım bozuk düzenin “koşullarını değiştirmek”. Çünkü koşullar değiştirilmez ise ileride Gülen cemaatinin yerine başka biri yine dış odaklarla birleşerek aynı şeyleri tekrarlar.
Atatürk devrimlerinin ve Atatürkçülüğün birleştirici gücü buradaydı; eğitimde, iktisatta, siyasette, kültürde ve güvenlikte ulusun (milletin) çıkarlarını önde tutarak dış dünya ile denge oluşturmak. Hem de Batı sentezi ile.
Ulusallık politikası bir denge politikasıdır; içerde “bireyin çıkarı ile toplumun yararı arasında denge sağlayacaksınız” dışarıda, “başka devletlerin ulusal çıkarları ile kendi ulusal çıkarlarınızı dengeleyeceksiniz”. Ankara ne NATO, ne AB, ne de Rusya ile bu dengeyi sağlayabildi.
Komünizmle Mücadele Derneği ile başlayan bozulma süreci cemaat ağırlıklı yönetime kadar sürüklendi.
Emperyalizmin ve onların güdümündeki cemaatçilerin Meclis’e, orduya, Emniyet’e kadar varan ve siyasi liderlere suikasta kadar uzanan girişimleri aklımızı başımıza getirecek mi?
Türk milletinin çok büyük çoğunluğu bunu bekliyor. Dini siyasete alet ettiğiniz zaman emperyalizmin bir örümcek ağı gibi içimize sızması kolaylaşıyor. Emperyalizmin esas hedefinin iç çatışma ve Kürdistan olduğunu hiç unutmayalım.

Özdil, Mazıcı, Hakan ve demokrasi
Olayların röntgenini çekerek köşesinde tarih yazan Yılmaz Özdil, AKP ve CHP’li siyasilerce rahatlıkla ve kızmadan okunabildiğinde: Prof. Nurşen Mazıcı TV stüdyolarında rahatça ve saldırıya uğramadan konuşabildiğinde: Ahmet Hakan’ın Atatürk’ü övgüyle anmaya başlaması desteklendiğinde Türkiye’de demokrasi yeşermeye başlamıştır diyebilirim.
Ama Türkiye’de varlıklarını ve güçlerini kutuplaşma ve çatışma üzerine oturtanlar Yılmaz’a saldırırlar, tehdit ederler; Nurşen’e küfür edip konuşturmazlar; Ahmet’in dönüşünü adeta nefretle karşılarlar.
FETÖ’cü darbeleri besleyen en büyük güç, bu tehlikeli zeminden geliyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları