Erol Manisalı
Erol Manisalı erolmanisa@yahoo.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Demokrasinin Kapanan Yolları

30 Aralık 2013 Pazartesi

- 1961 Anayasası baraj sınırlamasını kaldırarak toplumdaki eğilimlerin Meclis’e yansımasına olanak vermişti.
- Sendikal ve diğer örgütlenmeler alanında Avrupa standartlarında bir özgürlük getiriyordu. Bu yolla demokratikleşme konusunda altyapının sağlanmasında ortam hazırlıyordu.
- İçerideki statükocu çevreler rahatsız oldular, “bu elbise bize bol gelir, daraltalım” dediler.
Öte yandan Soğuk Savaş koşulları vardı, Türkiye ön cephede tutuluyordu. İç ve dış dinamikler önce 12 Mart sonra 12 Eylül darbelerini askere yaptırdılar.
1961 Anayasası’nın demokrasiye açılan öğeleri ortadan kaldırıldı; otoriter, aşırı merkeziyetçi ve antidemokratik bir anayasa oluşturuldu.
1980’ler ve 1990’lar Türkiye’nin “edilgen bir biçimde küresel sisteme entegrasyonunun” yaşandığı yıllar oldu. 1961 Anayasası’na 12 Mart ve 12 Eylül ile müdahale edilmeseydi, Türkiye küresel sisteme edilgen bir şekilde değil “karşılıklı çıkarlarını koruyan, dengeli bir biçimde katılacaktı”.
Türkiye-Avrupa ve Türkiye-Batı ilişkileri ülkenin çıkarlarını zedelemeden gelişecekti. Bu yapılamadığı için “dengesiz ve tek taraflı gelişmeler” ağırlık kazandı; antidemokratik zeminin koşulları hazırlandı.
- 1989’da Özal bu nedenle, “AB bizi tam üye yapmasa da Gümrük Birliği’ne dahil olacağız” diyerek “tek taraflı bağlanmayı en baştan kabul etti”.
- 1990’lı yıllarda, Türkiye yeni dünya düzeninin Ortadoğu’daki dayatmacı koşullarına, baskı altına alınarak sokulabiliyordu.
- “Avrupalı” bir Türkiye yerine, “Ortadoğulu ve bağımlı bir Türkiye’nin koşulları hazırlanıyordu”.
- Avrupalı Türkiye yerine Ortadoğulu Türkiye’ye Batı’nın verdiği isim, “Yeni Türkiye” idi. İçeride buna, ikinci cumhuriyet diyenler de vardı.
Ve bugünkü demokrasi krizi
Bugün yaşamakta olduğumuz antidemokratik ortam, Türkiye’de 12 Mart ve 12 Eylül ile başlatılan sürecin sonuçlarıdır. Bu sürece, 90 sonrasının yeni küresel koşulları eklendi.
1961 Anayasası 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleri ile değiştirilmese Türkiye, “katılımcı demokrasinin altyapısını hazırlama konusunda önemli adımlar atabilecekti”.
Avrupa ülkelerinde olduğu gibi çıkar gruplarının örgütlenme özgürlüklerinin gelişmesi sonucu, katılımcı demokrasi gelişecekti.
- Çağdaş ölçütler dışında, otoriter ve totaliter yapılanmalara sürüklenmeyecektik.
- Doğu’daki ağalık sistemi gibi, siyasete egemen olan bir yapı ortaya çıkmayacaktı.
- Siyasi, iktisadi, kültürel, sanatsal ve dini konularda kararlar Meclis’te ve toplumdaki ilgili her katmanda, “saydam ve özgür bir biçimde tartışılarak verilebilecekti”.
Bunun yerine, Sayıştay raporlarının bile Meclis’e ulaşamadığı bir karartma dönemine geldik.
Demokrasi, oligarşik ve marjinal çıkar gruplarının kararlarda egemen olduğu bir düzenle örtüşemez.
Bu çıkar grupları toplumdaki etkili güçleri ile adaleti tekelleri altına almış iseler bırakın demokrasiyi, tam bir kaos ortamına gelinir.
Dr. Andrew Mango’ya iki yıl önce sorduğum soruyu bir kez daha tekrarlayayım; “Yani sen şimdi, Türkiye kendini yok etmeye programlamış bir bilgisayara mı benziyor” diyorsun, demiştim.
2014’e girerken böyle bir köşe yazısı yazmak ne acı... Mutlu yıllar demeye bile dilim varmıyor...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları