Erol Manisalı
Erol Manisalı erolmanisa@yahoo.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

ABD’nin Türkiye Ortaklarında Ufuk Turu

21 Ekim 2013 Pazartesi
Yalta Konferansı’nda Türkiye savaşın galipleri
tarafından Batı Bloku’na “bırakılmıştır�. O tarihten
itibaren Türkiye’nin yaşadığı iktisadi, siyasi, askeri
ve kültürel süreç içinde ABD kendi çıkarı doğrultusunda
yerli ortaklar bulmuÅŸtur.
Atatürk sonrası İnönü’nün geçiş döneminde
Demokrat Parti’nin iktidara gelişi ile önemli değişikliklere
uğramıştır.
1950’den itibaren ABD’nin Türkiye ile ilişkilerinde
askeri, siyasi ve iktisadi faktörler birlikte
kullanılmıştır:
- Türkiye, Kore’ye ABD’nin yanında durarak
asker göndermiş ve 1952’de NATO’ya alınmıştır.
- Ä°ktisadi olarak serbest piyasa ve liberalizm yolu
ile Batı kapitalizmine dahil olma niyeti ve çabası
içinde bulunmuştur.
- 27 Mayıs 1960 darbesine ABD fiilen taraf olmamış
ancak 1961 Anayasası gibi Avrupa tipi
demokrasiye kapı açan bir belge ortaya çıkmıştır.
- 1960-1980 aralığı ABD için Vietnam savaşı
ve Küba krizinin damgasını vurduğu; Türkiye’nin
ön cephede tutulduğu bir dönemdi. Askerler, siyasetçiler
ve bürokratlar aracılığı ile yürütülen bir
işbirliği söz konusu oldu. Yerli ortaklar bunlardı.
Bir Kıbrıs anekdotu
- Ayrıca Ortadoğu’da ve Kıbrıs’ta önemli gelişmelerde
TSK öne çıkarıldı. 20 Temmuz 1974 askeri
müdahalesi özünde, “üçüncü dünyacı Makaryos’un
TSK’ye hallettirilmesi sonucunu doğuruyordu�.
(Pek bilinmeyen bir anekdotu aktarayım; Atina
askeri cuntasının, ABD’nin de desteklediği
adamı olan Nikos Samson 15 Temmuz 1974’te
Makaryos’u devirmek için darbe yaptığında gücü
yetmez; Rauf Denktaş bana, “Nikos Samson bize
haber gönderdi, bana destek verin, Makaryos’u
devirelim, sonra biz aramızda anlaşırız dedi; ama
biz oralı olmadık� dedi.)
Denktaş bu ifadeyi, TV 8’de birlikte yaptığımız
programda da, silik bir biçimde de olsa söyledi.
1974’te dönemin bölgesel koşullarının Washington,
Ankara ve Kıbrıs arasında nasıl geliştiğini anlamak
için, bu pek bilinmeyen gerçeği araya sıkıştırdım.
- 12 Eylül 1980 sonrasında ABD’nin Türkiye politikasında
askerler ve sermaye öne çıktı. Özal döneminde
piyasalar ve şirketler yolu ile Türkiye’nin
küresel sisteme entegrasyonu iyice ağırlık kazandı.
Mal ve sermaye hareketleri için alışkanlık çok
geliÅŸti, fiili bir entegrasyon oluÅŸtu.
- Sovyetler Birliği’nin dağılması ile 90 sonrası
“yeni küreselleşme dönemi� başladı. Artık ABD
açısından dış politikada komünizm tehdidi veya
kurgusu yoktu. Çünkü Rusya da sisteme entegre
olacaktı; hatta Çin ile birlikte.
- Türkiye’de askerlerin aracılığı söz konusu olamazdı.
Siyasiler ve bürokrasi de yeni küresel düzen
(ve düzenlemelerle) sisteme uymak ve itaat etmek
durumundaydılar. Asker ve bürokrasi devre dışı
oluyordu.
- 1990 sonrasında uygulanmaya başlayan
Ortadoğu’nun yeniden yapılandırılmasında kiminle
işbirliği yapılacaktı? Yeni yerel ortaklar kimler
olacaklardı?
Türkiye’de, askerler içinde oyunbozanlık edenler
vardı!
Ortadoğu’nun (ve Türkiye’nin) iç dinamiklerinde
İslami çevreler ve siyasal İslam potansiyel olarak
artık en önemli “örgütler� konumundaydılar.
Cemaatler, tarikatlar ve mezhepler çok esaslı ve
derin teÅŸkilatlara sahiptiler.
İslami örgütlerin avantajı
Siyasal parti, ordu, sermaye ve sendikal örgütlere
oranla güç olarak kendilerine özgü üstünlükleri vardı.
ABD, Ortadoğu’da işbirliği konusunda, “ılımlı
olmak koşuluyla siyasal İslamı tercih etti�; Ortadoğu
politikası daha rahat yürütülecekti.
Bu bir anlamda, Ortadoğu ülkelerinde statükoyu
koruyor ve maceracı açılımlara yolu kapatıyordu.
Ancak öte yandan “ılımlı İslam ile radikal İslam�
arasındaki kanalların açık olması yüzünden her an
radikalleşme olasılıkları söz konusuydu.
Aynen Müslüman Kardeşler örneğinde olduğu
gibi, Mısır ve Tunus’ta yaşandı. Hatta Suriye’de
bugün yaşandığı gibi El Kaide ve bağlantılı Batı
karşıtı ve saldırgan İslami örgütleri sisteme dahil
ediyordu.
Obama üzerinden ve kapitalizmin sosyalleşmediği
gerçeği yüzünden sorun yaşayan ABD’nin, Türkiye
ve Ortadoğu politikasındaki İslami boyut yanlışları
su yüzüne çıkarıyordu. Türkiye’den Tunus’a,
S.Arabistan’dan Sudan’a kadar durum böyleydi.
İsrail ve İran faktörlerini eklediğimizde, Rusya’nın
Doğu Akdeniz’de askeri ağırlığını arttırdığını değerlendirdiğimizde
ABD’nin faturası yükseliyor.
ABD bölgede artık, “daha makul olanlarla İslami
boyutu öne çıkarmadan işbirliği olanaklarını arıyor�.
Yeni potansiyel ortaklara, sosyal demokratlar ve
ulusalcılar da dahildir.
Bu arayışı, ABD’nin Ortadoğu politikalarında bir
geçiş süreci olarak değerlendirmek mümkün. AB’nin
son Türkiye ilerleme raporu da Batı’nın Ankara
konusundaki değişim (ve zikzaklarını) yansıtıyor.


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları