İran Üzerinden 'Büyük Oyun'

18 Ocak 2012 Çarşamba
\n

Büyük Oyunun alanı Asya Pasifik bölgesine doğru kayarkenOrtadoğusahnesinde de İran (ve Suriye), üzerinde yoğunlaşmaya başladığı görülüyor.

\n

Büyük Oyun kavramı ilk önce 19. yüzyılın başında İngiliz ve Rus emperyalizmi arasındaki rekabeti tanımlarken kullanılmış. Daha sonra, bu kavram İngiliz hegemonyası gerilemeye başladığında, Güç Transferisüreci bağlamında 20. yüzyılın başında popüler olmuştu.

\n

Reagan döneminde, 1980lerde başlayan ve SSCBnin yıkılması,küreselleşmeaçılımıyla konsolide olan bir restorasyondenemesinden sonra ABD hegemonyası Asya kriziyle birlikte yeniden hızlanarak gerilemeye başlamıştı. Artık ABD dış politikası, giderek yükselen güçlerin, yükselişine uyum sağlama, bu yükselişi geciktirme sorunsalı üzerinde yoğunlaşıyor, Ortadoğu (Büyük Ortadoğu) yeni Büyük Oyunun sahnesi olarak öne çıkıyordu.

\n

ABD imparatorluk projesinin başarısızlığı, bunun getirdiği mali yükün de katkısıyla patlak veren mali kriz içinde Güç Transferisürecinin tarafları, yeniBüyük Oyunun aktörleri de ABD ve Çin olarak belirmeye, oyunun kapsamı değişmeye başladı.

\n

ABDnin geçen hafta tartıştığım Yeni Savunma Stratejisibu yeni durumu özetlerken Brzezinskinin Foreign Affaires dergisinin ocak/şubat sayısındaki denemesi, hafta sonunda Financial Timesla yaptığı söyleşi de bu durumunarkasındaki mantığı açıklıyordu: Avrupanın lider ülkeleriyle ilişkiler yeniden güçlendirilecek; Polonya, Türkiye ve Rusya bu gruba eklenecek; güç konuşlanması, Çinle bir çatışma çıkarmamaya dikkat edilerek Asya Pasifik bölgesine kaydırılacak.

\n

Peki, bu koşullarda Ortadoğu ne olacak? Arap Baharıdenilen olayın bölgenin enerji denklemine getirdiği değişiklikleri daha önce Yeni Soğuk Savaş savı bağlamında tartışmıştık. Kısacası, bölgenin enerji kaynakları gittikçe artan oranda bölgede kullanılacak, küresel enerji tedariki denkleminde bölgenin katkısı, özellikle ABD açısından giderek azalacaktı.

\n

Uluslararası danışmanlık şirketi Ergodan Kathleen Sullivanın cuma günü Financial Timesda yayımlanan Suudi Arabistanın Küresel Petrol Piyasalarındaki Egemenliği Bitiyorbaşlıklı yorumu da bu sürecin ayrıntılarını anlatıyordu.

\n

Bu madalyonun öbür yüzünde, Çin ve Hindistan açısından bölgenin enerji ihracatının öneminin artmaya devam ediyor olması var. Goldman Sachsın tahminlerine göre önümüzdeki iki yıl içinde Çin dünyanın en büyük petrol ithalatçısı olacak (BBC, 15/01).

\n

Çin yıllık petrol ithalatının yüzde 11ini İrandan gerçekleştiriyor; Suudi Arabistandan günde ortalama bir milyon varil ham petrol ithal ediyor. Çin, 2009 yılında ABDyi geride bırakarak Suudi Arabistanın bir numaralı müşterisi olmuş. Bu ithalat yılda yüzde 13 gibi bir hızla artmaya devam ediyor. Çinin Katardan yıllık petrol ithalatı da 2011de yüzde 76 oranında artarak 1.8 milyon varile ulaşmış (Wall Street Journal, 14/01).

\n

Bölgede İran ve Suriye dışındaki, özellikle enerji kaynaklarının bulunduğu ülkelerin hepsi ABDnin siyasi askeri nüfuz alanı içine düşüyorlar. Diğer bir deyişle yeni Büyük Oyunda ABDnin karşısında yer alan Çin, bölgeden en büyük petrol ithalatını ABD nüfuz alanının dışında kalan İrandan gerçekleştiriyor.

\n

Eğer Çin ABDnin İrana uygulamaya başladığı ambargoya katılırsa: Birincisi, İrandan yapılan ithalat kesildiği için oluşacak açığı nereden karşılayacak? İkincisi, İran petrolü piyasadan çekilince yükselen fiyatlar, Çin üzerine ek bir mali yük getirirken Batının büyük petrol şirketlerinin kârları artacak. Üçüncüsü, Çin bu açığı Ortadoğudan kapatmaya çalıştığı oranda, ABDnin denetimindeki enerji kaynaklarına bağımlılığı artacak.

\n

Bu oyunda birbirini tamamlayan iki senaryo düşünebiliriz. Birinci senaryoda, İranın bağımsızlığına son veriliyor, tüm enerji kaynakları ABD nüfuz alanı kapsamına alınıyor. İkinci senaryoda, ABDnin enerji tedariki açısından bölgeye gereksinimi azalırken istikrar sağlama amacı önceliğini yitiriyor, denetim önem kazanıyor. ABDnin rekabet eden güçlere her an uzaktan müdahale edebilmesine olanak veren bir denetimli istikrarsızlık ortamı oluşuyor.

\n

Ancak, bir üçüncü senaryo daha düşünülebilir. Bu senaryoda, İran bağımsızlığını koruyor; hatta nükleer silah imal ederek daha da konsolide ediyor. Çin, ambargoya katılmıyor. Bu durumdan cesaret alarak Hindistanda İrandan petrol ithalatını, ticari ilişkilerini geliştirmeye devam ediyor. Çin, Suudi Arabistanla, Körfez ülkeleriyle ekonomik ilişkilerini geliştirmeye devam ediyor, ABDyi bölgeden dışarı iten bir basınç oluşturmaya başlıyor. ABD açısından, denetimli (ya da salt) istikrarsızlık, Sünni-Şii çatışmasını kışkırtmak giderek tek uygulanabilir senaryoya dönüşüyor. İran ve Suriyenin komşusu ve Sünni eksenin parçası olan Türkiyeyi, sizce bu senaryolar içinde neler bekliyor?

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları