Büyük Satranç Tahtası ve NATO -1-

26 Ağustos 2008 Salı

Gürcistanın Güney Osetyaya saldırısıyla başlayan gelişmeler,Soğuk Savaşın ardından içine düştüğü kimlik sorununuAfganistandaki etkinliğinin gösterdiği gibi dünya çapında bir işlev kazanarak aşmaya çalışan NATOnun, gerçekte derin bir kriz içinde olduğunu bir kez daha gösterdi.

‘Büyük Oyun’dan ‘Büyük Satranç Tahtası’na

On dokuzuncu yüzyılın hegemonyacı gücü İngiltere, Orta Asyayı denetimi altına almak için Rusya ile kıyasıya bir rekabete girişmişti. Büyük Oyunkavramı bu rekabetin ideolojik kültürel yansımalarından biri olarak popülerleşti, özellikle, Rudyard Kiplingin eserlerinde dillendirildikten sonra: Casuslar, vahşi fanatik milliyetçi aşiretler, hainler ve tabii ki Afganistan macerası... (Afganistan ovalarında yaralanıp arkada kaldığında/ Ve kadınlar işini bitirmek için bıçaklarıyla çıkıp geldiğinde/ acı bir gülümsemeyle tüfeğine uzan, beynini patlat/ Ve tanrına kavuş bir asker gibi)

Sonra, İngilterenin yerini ABD, Rusyanın yerini SSCB aldı; rekabetin bağlamı değişti, alanı tüm dünyayı kapsayacak, iki bloklu bir denge oluşturacak biçimde genişledi. Rekabetin genel adı Soğuk Savaş, bölgedeki adıysa Yeni Büyük Oyunolacaktı. Bu kez Afganistan ovalarında düşme sırası Rus askerleriyle, Mücahidine lojistik destek sağlayan, hatta birlikte savaşan ABD gizli ajanlarına gelmişti. Derken, Soğuk Savaş sona erdi, SSCB, bir seri yeni cumhuriyet doğurarak dağıldı.

ABDnin Mücahidine verdiği desteğin mimarlarından, Başkan Carterın Ulusal Güvenlik Danışmanı, ABD dış politika nomenklaturasınınönemli isimlerinden Zbigniew Brzezinskiye göre şimdi ABD Karadenizden Orta Asyaya kadar uzanan, stratejik enerji kaynaklarını içeren büyük kara parçasının denetimini ele geçirmeliydi. Brzezinskiye göre SSCB sonrası dönemde Yeni Büyük Oyunun yerinde şimdi, gerektiğinde Ortadoğuya kadar uzanabilen bir Büyük Satranç Tahtasıvardı. ABD tahtadaki oyunu kazanabilmek için, küresel liderliğini, özellikle Avrupa ile ilişkileri bağlamında pekiştirmeliydi. Çünkü SSCBnin yıkılmasıyla, ABDnin komünizme karşı sunduğu güvenlik şemsiyesinin önemi kalmamış, Batı Blokunu bir arada tutan tutkal erimeye başlamış, dış politika nomenklaturasınınbir başka ismi Kissingerın deyişiyle dış politikada bir paradigma krizi oluşmuştu.

NATO ne işe yarar?

Bu paradigma krizi, NATO için de bir kimlik krizianlamına geliyordu. Çünkü NATOnun amacı, ilk NATO Genel Sekreteri Lord Ismayın deyişiyle Rusları dışarıda, Amerikalıları içeride, Almanları da aşağıda tutmaktı. Ancak, artık SSCB çökmüş, Rusya tehlike olmaktan çıkmış, potansiyeli yüksek bir ihracat, yatırım pazarı ve çok önemli bir enerji kaynağı olarak dünya ekonomisine, esas olarak da Avrupayla bütünleşmeye başlamıştı. Almanya birleşmiş, Avrupa Birliğinin en büyük ülkesi, dünyanın en dinamik ekonomilerinden biri haline gelmişti. Dış politikadaki paradigma krizini,küreselleşmeve tek kutuplu dünyaprojeleriyle aşmaya çalışan ABDnin de NATOya bakışı değişmişti.

Şimdi, genişlemeye başlayan NATOnun amacı, ABD Harp Akademisi Deniz Savaşları (imparatorluk stratejileri) bölümünün başkanı (halen Swarthmore Collegede) Prof. Kurtha göre, Avrupayı, ABDnin dünya düzeni vizyonunun tutarlı ve tamlayıcı bir parçası olarak konsolide etmek; büyük bir ABD projesi olan küreselleşme etrafında şekillenen mücadelelerde Avrupayı sağlam bir üsse ve sadık bir ortağa dönüştürmekti(The National Interest, 01/09/2001). Diğer bir deyişle, artık NATO, hem SSCBden geri kalan coğrafyayı ABD nüfuz alanına bağlayacak, hem de küreselleşmeyi korumak üzere, hatta Prof. Ivo Daadlerin (Brooking Institute, George Washington University, Council on Foreign relations) işaret ettiği gibi uygun bulduğu her ülkeyi üye alabilen dünya çapında bir örgüte dönüşecekti (Foreign Affaires, Eylül/Ekim 2006).

NATO’nun yeni işlevi, AB ‘merkezinin’ planları...

Ancak Avrupanın Almanya ve Fransa gibi merkez (geleneksel emperyalist) ülkelerinin başka planları vardı. ABDden bağımsızlaşmak, AB süreci yardımıyla dünya çapında etkin bir ekonomik ve siyasi blok oluşturmak hatta NATOdan ayrı bir Avrupa savunma örgütü kurmak istiyorlardı. Dahası, NATOnun Kosova savaşından sonra 1999da küreselleşmeye başlamasından, 1997de, 2004te ve 2008de üç kez genişleyerek Ukrayna ve Gürcistan gibi Rusya açısından stratejik öneme sahip ülkeleri de üye almaya hazırlanarak Rusyayı kuşatmasından hoşnut değillerdi. Bu ülkelerin liderliğindeki Avrupa Birliği, NATO tüzüğünün 5. maddesi yüzünden istemedikleri yerlerde istemedikleri savaşlara ortak olma riskini almak istemiyorlardı.

NATOnun genişlemesi ABnin genişlemesine paralel ilerlediğinden, ABnin güçlü bir blok oluşturma projesine karşı da işleyebiliyordu. Yeni gelen Doğu Avrupa ülkeleri ekonomik olarak AB ile bütünleşirken, NATO bağlamında askeri hatta siyasi olarak ABDnin nüfuz alanına giriyorlar, uluslararası ilişkilerde, son derecede kritik dönemeçlerde, örneğin Irak savaşı sırasında olduğu gibi ABD ile birlikte davranmayı seçebiliyor, Rusyaya karşı, AB merkez ülkelerinin planlarıyla çelişen, düşmanca, hatta kışkırtıcı söylemler geliştirebiliyorlardı. Dahası, ABD, bir Eski Avrupa- Yeni Avrupa(sonradan katılan, ABD yanlısı ülkeler) söylemiyle AB bütünleşme süreci üzerinde yönlendirici hatta merkezileşme eğilimlerini engelleyici etkiler yaratabilecek bir kaldıraç da elde etmeye başlamıştı.

Bu koşullarda, AB ile ABDnin tutumları da, Irak, İran, Filistin sorunu, füze kalkanı, Rusya ile ilişkiler gibi kritik dış politika sorunlarında sık sık çelişmeye başladı. ABD tek yanlı bir dış politika izlemeye yöneldikçe, Avrupanın kuşkuları arttı, Birleşmiş Milletler, Kyoto Protokolü, Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi platformları savunma refleksi güçlendi.

Füze kalkanı projesi, teknik olarak işleyip işlememesi bir yana, Rusya etrafında bir seri ülkeye füze ve dinleme sistemleri yerleştirerek, adeta kimi AB ve NATO üyelerini de içeren yeni bir askeri ittifaklar zinciri kurmaya başlıyordu. Başkanlık seçimleri yaklaşırken her iki partinin dış politika çevrelerinde sık sık demokrasiler birliği ya da demokrasiler ittifakı gibi kavramlar gündeme geliyordu. Tüm bunlar ABDnin, BM dışında bir platform oluşturarak, BMnin etrafından dolaşacak, hatta NATOdaki sıkışıklıkları aşacak projeler, ittifaklar aramaya başladığını düşündürüyordu.

Bu gelişmeler, yeni projeler, söylemler vb... NATOnun ABD ve AByi birleştirmekte zorlandığını gösteriyor; Afganistandaki başarısızlığı da hem bu zorlanmayı yansıtıyor hem de NATOnun krizini (bir türlü yeni bir işleve yerleşememe anlamında) ağırlaştırıyordu. ABDnin, Kafkaslardaki uydusu, NATO üyeliğine aday Gürcistanda patlak veren savaş bu kriziyeniden gündeme getirdi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları