Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Büyük Satranç Tahtası ve NATO -1-
Gürcistan’ın Güney Osetya’ya saldırısıyla başlayan gelişmeler, “Soğuk Savaş”ın ardından içine düştüğü “kimlik sorununu” Afganistan’daki etkinliğinin gösterdiği gibi dünya çapında bir işlev kazanarak aşmaya çalışan NATO’nun, gerçekte derin bir kriz içinde olduğunu bir kez daha gösterdi.
‘Büyük Oyun’dan ‘Büyük Satranç Tahtası’na
On dokuzuncu yüzyılın hegemonyacı gücü İngiltere, Orta Asya’yı denetimi altına almak için Rusya ile kıyasıya bir rekabete girişmişti. “Büyük Oyun” kavramı bu rekabetin ideolojik kültürel yansımalarından biri olarak popülerleşti, özellikle, Rudyard Kipling’in eserlerinde dillendirildikten sonra: Casuslar, vahşi fanatik milliyetçi aşiretler, hainler ve tabii ki Afganistan macerası... (Afganistan ovalarında yaralanıp arkada kaldığında/ Ve kadınlar işini bitirmek için bıçaklarıyla çıkıp geldiğinde/ acı bir gülümsemeyle tüfeğine uzan, beynini patlat/ Ve tanrına kavuş bir asker gibi)
Sonra, İngiltere’nin yerini ABD, Rusya’nın yerini SSCB aldı; rekabetin bağlamı değişti, alanı tüm dünyayı kapsayacak, iki bloklu bir denge oluşturacak biçimde genişledi. Rekabetin genel adı “Soğuk Savaş”, bölgedeki adıysa “Yeni Büyük Oyun” olacaktı. Bu kez Afganistan ovalarında düşme sırası Rus askerleriyle, Mücahidin’e lojistik destek sağlayan, hatta birlikte savaşan ABD gizli ajanlarına gelmişti. Derken, “Soğuk Savaş” sona erdi, SSCB, bir seri yeni cumhuriyet doğurarak dağıldı.
ABD’nin Mücahidin’e verdiği desteğin mimarlarından, Başkan Carter’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı, ABD dış politika “nomenklaturasının” önemli isimlerinden Zbigniew Brzezinski’ye göre şimdi ABD Karadeniz’den Orta Asya’ya kadar uzanan, stratejik enerji kaynaklarını içeren büyük kara parçasının denetimini ele geçirmeliydi. Brzezinski’ye göre SSCB sonrası dönemde “Yeni Büyük Oyun”un yerinde şimdi, gerektiğinde Ortadoğu’ya kadar uzanabilen bir “Büyük Satranç Tahtası” vardı. ABD tahtadaki oyunu kazanabilmek için, küresel liderliğini, özellikle Avrupa ile ilişkileri bağlamında pekiştirmeliydi. Çünkü SSCB’nin yıkılmasıyla, ABD’nin komünizme karşı sunduğu güvenlik şemsiyesinin önemi kalmamış, Batı Bloku’nu bir arada tutan tutkal erimeye başlamış, dış politika “nomenklaturasının” bir başka ismi Kissinger’ın deyişiyle dış politikada bir “paradigma krizi” oluşmuştu.
NATO ne işe yarar?
Bu “paradigma krizi”, NATO için de bir “kimlik krizi” anlamına geliyordu. Çünkü NATO’nun amacı, ilk NATO Genel Sekreteri Lord Ismay’ın deyişiyle “Rusları dışarıda, Amerikalıları içeride, Almanları da aşağıda tutmaktı”. Ancak, artık SSCB çökmüş, Rusya tehlike olmaktan çıkmış, potansiyeli yüksek bir ihracat, yatırım pazarı ve çok önemli bir enerji kaynağı olarak dünya ekonomisine, esas olarak da Avrupa’yla bütünleşmeye başlamıştı. Almanya birleşmiş, Avrupa Birliği’nin en büyük ülkesi, dünyanın en dinamik ekonomilerinden biri haline gelmişti. Dış politikadaki paradigma krizini, “küreselleşme” ve “tek kutuplu dünya” projeleriyle aşmaya çalışan ABD’nin de NATO’ya bakışı değişmişti.
Şimdi, genişlemeye başlayan NATO’nun amacı, ABD Harp Akademisi Deniz Savaşları (imparatorluk stratejileri) bölümünün başkanı (halen Swarthmore College’de) Prof. Kurth’a göre, “Avrupa’yı, ABD’nin dünya düzeni vizyonunun tutarlı ve tamlayıcı bir parçası olarak konsolide etmek; büyük bir ABD projesi olan küreselleşme etrafında şekillenen mücadelelerde Avrupa’yı sağlam bir üsse ve sadık bir ortağa dönüştürmekti” (The National Interest, 01/09/2001). Diğer bir deyişle, artık NATO, hem SSCB’den geri kalan coğrafyayı ABD nüfuz alanına bağlayacak, hem de küreselleşmeyi korumak üzere, hatta Prof. Ivo Daadler’in (Brooking Institute, George Washington University, Council on Foreign relations) işaret ettiği gibi uygun bulduğu her ülkeyi üye alabilen dünya çapında bir örgüte dönüşecekti (Foreign Affaires, Eylül/Ekim 2006).
NATO’nun yeni işlevi, AB ‘merkezinin’ planları...
Ancak Avrupa’nın Almanya ve Fransa gibi merkez (geleneksel emperyalist) ülkelerinin başka planları vardı. ABD’den bağımsızlaşmak, AB süreci yardımıyla dünya çapında etkin bir ekonomik ve siyasi blok oluşturmak hatta NATO’dan ayrı bir Avrupa savunma örgütü kurmak istiyorlardı. Dahası, NATO’nun Kosova savaşından sonra 1999’da küreselleşmeye başlamasından, 1997’de, 2004’te ve 2008’de üç kez genişleyerek Ukrayna ve Gürcistan gibi Rusya açısından stratejik öneme sahip ülkeleri de üye almaya hazırlanarak Rusya’yı kuşatmasından hoşnut değillerdi. Bu ülkelerin liderliğindeki Avrupa Birliği, NATO tüzüğünün 5. maddesi yüzünden istemedikleri yerlerde istemedikleri savaşlara ortak olma riskini almak istemiyorlardı.
NATO’nun genişlemesi AB’nin genişlemesine paralel ilerlediğinden, AB’nin güçlü bir blok oluşturma projesine karşı da işleyebiliyordu. Yeni gelen Doğu Avrupa ülkeleri ekonomik olarak AB ile bütünleşirken, NATO bağlamında askeri hatta siyasi olarak ABD’nin nüfuz alanına giriyorlar, uluslararası ilişkilerde, son derecede kritik dönemeçlerde, örneğin Irak savaşı sırasında olduğu gibi ABD ile birlikte davranmayı seçebiliyor, Rusya’ya karşı, AB merkez ülkelerinin planlarıyla çelişen, düşmanca, hatta kışkırtıcı söylemler geliştirebiliyorlardı. Dahası, ABD, bir “Eski Avrupa” - “Yeni Avrupa” (sonradan katılan, ABD yanlısı ülkeler) söylemiyle AB bütünleşme süreci üzerinde yönlendirici hatta merkezileşme eğilimlerini engelleyici etkiler yaratabilecek bir kaldıraç da elde etmeye başlamıştı.
Bu koşullarda, AB ile ABD’nin tutumları da, Irak, İran, Filistin sorunu, füze kalkanı, Rusya ile ilişkiler gibi kritik dış politika sorunlarında sık sık çelişmeye başladı. ABD tek yanlı bir dış politika izlemeye yöneldikçe, Avrupa’nın kuşkuları arttı, Birleşmiş Milletler, Kyoto Protokolü, Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi platformları savunma refleksi güçlendi.
Füze kalkanı projesi, teknik olarak işleyip işlememesi bir yana, Rusya etrafında bir seri ülkeye füze ve dinleme sistemleri yerleştirerek, adeta kimi AB ve NATO üyelerini de içeren yeni bir askeri ittifaklar zinciri kurmaya başlıyordu. Başkanlık seçimleri yaklaşırken her iki partinin dış politika çevrelerinde sık sık “demokrasiler birliği” ya da “demokrasiler ittifakı” gibi kavramlar gündeme geliyordu. Tüm bunlar ABD’nin, BM dışında bir platform oluşturarak, BM’nin etrafından dolaşacak, hatta NATO’daki sıkışıklıkları aşacak projeler, ittifaklar aramaya başladığını düşündürüyordu.
Bu gelişmeler, yeni projeler, söylemler vb... NATO’nun ABD ve AB’yi birleştirmekte zorlandığını gösteriyor; Afganistan’daki başarısızlığı da hem bu zorlanmayı yansıtıyor hem de NATO’nun “krizini” (bir türlü yeni bir işleve yerleşememe anlamında) ağırlaştırıyordu. ABD’nin, Kafkaslar’daki uydusu, NATO üyeliğine aday Gürcistan’da patlak veren savaş bu “krizi” yeniden gündeme getirdi.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Erdoğan belayı satın aldı
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- Yıkılması gerekiyor!
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Trabzonspor'da ayrılık!
- Ali Koç'tan çok sert Kayserispor açıklaması!