Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Bu Siyasi Rejim Bitti mi?
Seçim kampanyalarını izlerken “Siyasi partiler hükümet olmak için mi yarışıyorlar? Yoksa bu seçimlerde rejimin karakteri mi oylanacak” diye sormadan edemiyorum.
\nMeşruiyet sorunu
\nSeçimlere katılan partilerin temsilcilerinin kullandıkları dil, özellikle AKP’nin, ana muhalefet partisi CHP’ye ve Kürt siyasi hareketinin temsilcisi BDP’ye yönelik eleştirilerinin sertliği, içeriği, bugün ülkede geçerli olduğu varsayılan siyasi rejimin meşruiyetini kaybettiğini düşündürüyor.
\nKapitalist toplumlarda, aynı rejime ait olduklarını (“parlamenter demokrasi” sistemi üzerinde uzlaştıklarını) kabul eden “düzen” partilerinin liderlikleri, seçim döneminde, birbirlerini kıyasıya eleştirseler bile bu eleştirilerin, hem ait oldukları siyasi seçkinler tabakasının hem de genel olarak rejimin, halkın (seçmenin) gözünde meşruiyetini zedeleyecek bir düzeye ulaşmamasına özen gösterirler. Herkes rakibinin iyi niyetli olduğunu var sayar (inanmasa bile). Liderler birbirlerini doğrudan yalancılıkla, ahlaksızlık, yolsuzlukla suçlamazlar. Suçlamalar, liderlikleri değil her zaman kimi bürokratları, nadiren yönetici seçkinlerin bir üyesini hedef alır. Lider de suçlamaya cevap veremediği noktada, bu kadrosunu veya bürokratı feda ederek kendi itibarını, rejimin meşruiyetini korur. Rejimin korunmasının gerekliliği, siyasi partilerin özel çıkarlarının her zaman üstünde tutulur. Egemen sınıfların bu partilerin içindeki sesi ve genel olarak medya bu ilkenin korunmasına, “oyunun kurallarına göre oynanmasına” dikkat eder. Bu koşullara uymayanlar siyasi sistemden ayıklanır. Rejimi meşruiyetinin korunabilmesi için siyasi sınıfın temizlik imajının -en azından görünüşte- korunması gerekir. Neticede halkın karşısında “hepsi” aynı sahnededirler...
\nYeni bir rejim kurmayı amaçlayan siyasi parti ve akımlar bu kurala uymazlar. Onlar siyasi faaliyetlerinin merkezine, değiştirmeyi amaçladıkları rejimin meşruiyetini, bunu taşıyan siyasi partilerin ve seçkinler tabakasının “kişiliklerini” seçmenin gözünde yıpratmayı koyarlar. Rejimi hedef alan siyasi partiler, hedef aldıkları siyasileri, ahlaksızlıkla, yalancılıkla, hatta çoğunluğun kutsalına uymayacak duyarlıklar taşımakla, kolaylıkla suçlayabilir. Artık, siyasal seçkinler tabakası homojenliğini, ortak “bilincini” çoktan kaybetmiştir. Gündemdeki değişim olasılığı, artık hükümet düzeyiyle değil rejimin niteliğiyle ilgilidir.
\nSkandal üstüne skandal
\nŞu günlerde, seçim kampanyası ortamında yaşananlara baktığımızda, sıradan bir parlamenter demokrasi açısından skandal sayılacak olayların birbiri ardına yaşandığını görüyoruz.
\nBaşbakan, ana muhalefet partisi liderini sürekli yalancılıkla suçluyor, dini ve etnik kimliğine gönderme yaparak, seçmenin gözünde ötekileştirmeye çalışıyor. Bu sırada, bir diğer siyasi parti, lider kadrolarının özel yaşamının, yasadışı yollarla elde edilmiş görüntü kayıtlarının açıklanması yoluyla, seçimlerden önce imha edilmeye çalışılıyor. Ülkenin düzenini korumayı üstlenmiş olması gereken hükümet partisi bu saldırıyı engellemek için önlem almak bir yana, seyirci kalıyor, daha da ötesi, açıkça ve düzenin siyasi seçkinler tabakasının toptan yıpranmasına aldırmadan, bundan yararlanmak için elinden geleni yapıyor. Kamuoyunda, iktidar partisinin seçimleri kaybetmemek için her türlü yola başvurmaya hazır olduğuna ilişkin bir korku oluşuyor.
\nVerili “siyasi rejimin” bileşenlerinden biri de “Kürt sorunu”nu çözme çabasıdır. 1990’lardan bu yana hükümetler, siyasi seçkinler, hep bu sorunu çözmekle uğraşır görünmeye özen gösterdiler, seçimlerde çeşitli vaatlerde bulundular. Bu kez hükümet partisi, seçimlere bu sorunun artık çözüldüğünü iddia ederek giriyor. Hem de bu sorunun yoğunluğunun en yüksek düzeye ulaştığı bir dönemde. Başbakan’ın “sorun çözüldü” iddiasıyla gerçek durum arasındaki uçurumu, Kürt siyasi hareketini camileri terk etmekle, kadın erkek birlikte namaz kılmakla suçlayan ifadelerle kapatmaya kalkmasıysa, “rejimin meşruiyetini” sorgulayan bir başka gelişme.
\nGenel olarak bir liberal demokratik mutabakatta ve bu ülkede, rejimin önemli bileşenlerinden biri siyasi akımların, liderlerinin dini inançlarının doğrudan ve açıkça gündeme getirilemeyeceği, dinin siyasete alet edilmeyeceği varsayımıydı. Din her zaman siyasete, bu görüntü korunarak, alet edilirdi. Başbakan’ın yaklaşımı artık bu görüntünün korunmayacağını düşündürüyor.
\nDeğinmek istediğim son bir nokta da devlet bürokrasisinin tarafsızlığı, güvenilirliği “görüntüsüyle” ilgili. ÖSYM skandalında, “şifre var ama kopya yok” iddiaları, yetersizliği saptanmış bir bürokratın feda edilememesi, 1 milyon 700 bin öğrencinin kaygılarına ve “siyasi rejime” olan inançlarının kaybolması olasılığına hiç önem verilmediğini gösteriyor. Başbakan’ın bu konuyu gündeme getiren gazetecileri tehdit eden sözleriyse bu kez devletin şiddet aygıtlarının, üzeri güçler ayrılığı “peleriniyle” örtülmeye çalışılmadan, açıkça ve keyfi olarak kullanılacağını düşündürüyor.
\nBu görüntüler de kaçınılmaz olarak bizi şu iki çıkarsamadan birine götürüyor: Ya AKP seçimleri kazanmak için korumakla yükümlü olduğu rejimin meşruiyetini feda etmeye hazırdır. Ya da bu seçimlerden sonra şöyle veya böyle bir rejim değişikliği gündeme gelecektir.
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Tanrıkulu'ndan Diyarbakır iddiası: Kayyım atanacak mı?
- Akşener'den oy bölme tartışmalarına cevap!
- YURTTAŞLAR KABİNEYE ATEŞ PÜSKÜRDÜ!
- Ekonomik kriz tiyatronun yolunu unutturdu
- Yerel seçime son 5 gün
- Akşener Özel'in o sözlerini hatırlattı
- İmamoğlu önceki dönemi anlattı
- Mart ayı 1. Dönem Çocuk Meclisi toplandı
- İmamoğlu eşi Dilek İmamoğlu ile Vefa Bozacısı'na gitti
- Özel İYİ Partili ve AKP'li adayları yerden yere vurdu
En Çok Okunan Haberler
- Büyükşehirlerde başa baş seçim
- 'Mahremimizi ortaya saçıyor'
- Belediye çalışanlarına miting ‘yoklaması’
- '30 yıl sonra aynı yanlışın tekrarlanmaması için...'
- Özgür Özel'den 'anket' açıklaması!
- Öğretim görevlisi açığa alındı
- Erdoğan'dan 'emekli maaşı' açıklaması
- Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan 'altın' kararı
- ‘İçişleri Bakanlığı’nın izni olmadan taktık’
- ‘Bağış olarak verdim’