Bu Sırada İsrail'de...

16 Temmuz 2012 Pazartesi
\n

\n\n\n

Büyük Ortadoğu panoramasına İsrail, genelde,Siyonist-emperyalistvb. sıfatlarla nitelenip, iç çelişkileri, dinamikleri ihmal edilerek ekleniyor. Bir ülkenin dış politika refleksleri, o ülkenin içinde yaşananlardan soyutlanarak açıklanamaz.

\n

Bir süredir Filistin sorunu arka plana itilmiş durumda, ama İsrailin içinde yaşanan kimi gelişmelere yakından bakmak bence giderek önem kazanıyor. Bakınca da karşımıza, Büyük Ortadoğu panoramasından çok da farklı olmayan, çelişkilerle, çatışmalarla dolu bir kargaşa, dağılma görüntüsü çıkıyor.

\n

Aslında bu çelişkileri ve çatışmaları irdelemeye mayıs ayında yaşananlardan başlamak gerekir, ama gelin önce geçen haftanın çarpıcı olaylarına bakalım.

\n

İki ucu kirli çomak...

\n

İsrailin kuruluşu sırasında, o zaman ufak bir azınlık oluşturan radikal dinci kesime, din eğitimine devam ettikleri takdirde askerlik hizmetinden muaf tutulacaklarına ilişkin bir imtiyaz verilmişti. Bu durumun değişmesine ilişkin tartışmalar geçen hafta, hükümetin bu yönde adım atmaya hazırlanmasına bağlı olarak yeniden alevlendi.

\n

Bu sorun, Ortadoğu ülkelerinin doğasına yakışır biçimde, iki ucu pis bir çomağa benziyor. Bir tarafta, ortada askerlik hizmetini zorunlu olarak yapmak durumunda olan Eşkenazi (seküler) İsrailliler açısından büyük bir haksızlık var. Askere giden iki yıl işinden gücünden uzak kalıyor, gelir kaybediyor. Halbuki dini eğitim yapan Yaşiva (Tevrat okuma okulları) öğrencileri, din adına kendilerini böyle bir sıkıntıdan kurtarmış oluyorlar, savaş çıktığında, cephede savaşmak yerine evde oturuyor olmak da cabası. Başlangıçta, 1848de ufak bir azınlık olan bu kesim, bu gün askerlik çağındaki erkek nüfusunun yüzde 10unu oluşturuyor. Bu konuda bir şey yapmak gerekiyor. Başbakan Netanyahu da yapmaya kararlı olduğunu iddia ediyor.

\n

Ancak bu çomağın öbür ucunda bir başka sorun var. Yedioth Ahranot yorumcularından Ariel Rubinsteinin işaret ettiği gibi Seküler Siyonistler İsrail toplumu üzerindeki etkilerini kaybetmekten korkuyorlar”. Orduya gönüllü olarak katılmış Yaşiva öğrencilerinin, ordu içindeki tutumları bu korkuyu daha da arttırıyor. Bunlar çeşitli dini isimler altında özel birliklerde örgütleniyor, kadınlarla aynı mekânları paylaşmıyorlar. Böylece ordu ikili bir yapı kazanıyor. Aynı gazeteden, Merav Betitonun vurguladığı gibi, İsrail ordusunun bu ikili yapıyı kaldırması olanaksız. Çünkü bu ikili yapı aynı zamanda ikili sadakat anlamına geliyor. Bu birliklerin fiilen iki başkomutanı oluyor. Biri ordu içindeki komutan, diğeri de bu birliği oluşturan askerlerin geldiği okulun dini lideri. Netanyahu, Yaşiva öğrencilerinin ayrıcalıklarını kaldırırsa ordunun içine bu Nil Nehrinden Fırat Nehrine kadar kutsal topraklar ilkesini savunan fanatiklerden on binlercesi dolacak. Her biri kendi birliğini istediğinden, İsrail ordusu adeta bir milisler toplamına dönüşmeye başlayacak (Haaretz, 12/07/2012). Birçok yorumcu, bu dönüşümün ordu içinde olası bir isyanın tohumlarını attığını savunuyor (Sherwood, Etzion, The Guardian, 11/07/2012).

\n

İşgal mi? Yok öyle bir şey...

\n

Netanyahunun hükümetince atanan Levi Komisyonunun geçen hafta açıkladığı esas olarak işgal edilmiş topraklar diye bir şey yoktur anlamına gelen kararı, orduyu dinci fanatiklerle dolduracak gelişmelere daha da korkutucu bir boyut ekliyor.

\n

Komisyonun bu kararı, 45 yıllık tarihi yok sayarak, uluslararası kararlara, kamuoyunun algısına ters düşüyor. Batı Şeriada yasadışı olarak kurulmaya devam eden yerleşimleri yasallaştırmanın ötesinde, Batı Şeriadaki Filistin halkının yaşadığı alanları küçük parçalara bölen C Bölgesini doğrudan İsraile katarak, Filistin devleti projesini olanaksızlaştırıyor.

\n

Böyleabuk sabukbir kararın, bunu dayatacak dinci fanatiklerden oluşan bir ordu projesinin, Filistin tarafında yeni bir intifada, yeni bir savaştan başka yol kalmadığını düşünenlerin elini güçlendirmesi kaçınılmaz, hele bölgedeki Müslüman Kardeşler ve Selefi akımların yükseldiği bir dönemde...

\n

The Times of Israelde yazan Sarah Hirschhorna göre, Bu adım 1967de atılsaydı, Filistin halkı açısından bir felaket anlamına gelirdi ama, İsrail açısından bir mantığı olabilirdi. Bugün 180 yerleşim bölgesi, dört savaştan sonra artık, İsrail halkını, arzuladığı uluslararası normalleşme ve çözümden daha da uzaklaştırmaktan, İsrail devletini, rüyasını tehlikeye atmaktan başka bir anlam ifade etmiyor.

\n

İsrail devletini ve rüyasını tehlikeye atan başka, adeta tarihin ironisi olarak görülebilecek gelişmeler de var. Yahudiler tarihleri boyunca, ırkçılığa, yerel halkın düşmanlığına, pogromlara, sınır dışı edilmelere katlanmak durumunda kaldılar, daha dünbir soykırıma uğradılar, ama sonra da, nihayet bir ülke ve devlet sahibi oldular. Bugün, İsrail halkından yaklaşık bin kişilik bir grup, 23 Mayıs günü Tel Avivin Hatika Meydanı ve mahallesinde toplanıp Afrikalı sığınmacılar aleyhine sloganlar attılar, yoldan geçen Afrikalılara saldırdılar, Afrikalıların işlettikleri dükkânların ve hatta bir de bir berber dükkânının (Chaplinin filmini anımsıyor musunuz?) camekânları kırıp içindekileri yağmalamışlar, adeta küçük bir Kristallnacht yaratmışlar.

\n

Göstericiler Sudanlılar sınır dışına sloganları atarken, iktidardaki koalisyonun Likud Partisinden Miri Legev, kalabalığa yaptığı konuşmada Goebbelsin hezeyanlarını anımsatır bir biçimde Sudanlılar bedenimizde bir kanserdir diye bağırıyormuş. İçişleri Bakanı Eli Yishai, Sudanlıların topluca tutuklanarak sınır dışı edilmesi gerektiğini söylemiş. Başsavcı Yehuda Weinstein Bu önerinin gerçekleşmesinin önünde yasal bir engel olmadığını açıklamış (Haaretz 24/05/2012). On Haziran tarihli Haaretz, hükümetin Sudanlıları topluca sınır dışı etmek için tutuklamaya başladığını aktarıyordu. Yishai bu, göçmenlerden arındırılmış bir İsrail yaratma yolunda (Nihai çözüm? -E.Y) ilk adımdır diyormuş.

\n

Ancak İsrail halkının geleceği açısından tümüyle kötümser olmamak için kimi nedenler de var. Haaretzin aktardığına göre, aynı gün göçmenlerden ve İsraillilerden oluşan kalabalık bir grup sığınmacılara yönelik yasaları ve saldırıları Sudanlılar kanser değildir”, Biz ajan değiliz göçmeniz sloganlarıyla protesto ediyormuş.

\n

Bir başka umut verici gelişme de şu: İsrailde de ABD ve Avrupadakilere benzeyen bir haklar hareketi (J14) var. Geçen ay bu hareketin sembolik lideri Daphne Leef ve 85 kişi tutuklandığında, sokaklar binlerce protestocuyla dolmuş. Denizden, Ürdüne kadar herkese demokrasi, sloganlarıyla yürüyen 10 bin kişinin içinde işgale son sloganı ve pankartları da dikkat çekiyormuş.

\n

Daha kısa dönemde bir anlamı olacak gelişme de Eski Başbakan Olmertin yolsuzluk davasının geçen hafta düşmesi, siyasete dönme olasılığının belirmesi. Gözlemciler, bu koşullarda Netanyahu hükümetinden kurtularak, daha merkezde bir koalisyon oluşturmak, barış sürecini yeniden başlatmak söz konusu olabilir diyorlar (Christian Science Monitor, Yedioth Ahranot 12/07/2102).

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları