Avrupa Birliği mi?

18 Nisan 2011 Pazartesi
\n\n\n

Tarihsel olarak, gelişmiş (ilk önce kapitalistleşmiş) ülkelerle geri kalmış (daha sonra kapitalistleşmeye başlamış) çoğu eski sömürge ülkeler arasında görülen, merkezle -çevre, egemenlik- bağımlılık ilişkisine benzer bir dinamiğin, Avrupa içinde de şekillenmiş olduğuna geçen hafta dikkat çekmiştim. Bu bile Avrupa Birliğine üye olanın refahı artarsavını yalanlamanın yanı sıra, Avrupa Birliğinin aslında ne kadar birlik olduğunu sorgulamaya yeter diye düşünüyorum. Bu sorgulamayı derinleştirmeyi gerektiren başka gelişmeler de var.

\n

\n

Ulus devletin dönüşü

\n

\n

Daha önce de birkaç kez tartıştık. Mali kriz AByi vurunca, karşımıza ilginç bir görüntü çıkmıştı. Brüksel bürokrasisi arka koltuğa geçerek, arabanın yönetimini AB Troikasına (Almanya, Fransa, İngiltere) bırakmıştı. Kriz ilerledikçe Troikadağıldı ve Almanyanın etkisi artmaya başladı. Diğer bir deyişle birleştirilmiş egemenlikiddialarını (bana kalsa fantezisini) temsil eden kurumlar ayak altından çekildiler, ulus devletler ulusal çıkarları ve güçleri doğrultusunda sürece damgalarını vurmak için sahneye çıktılar.

\n

Angela Merkelin, geçen kasımda Bruges kentinde, AB bürokrasisine kadro yetiştiren Avrupa Kolejinde yaptığı konuşma, Financial Timesdan Quentin Peelin deyişiyle Gerçek müritlerde şok yaratmıştı.” Merkelin “‘Topluluk yöntemi(komisyonlar ve parlamento) vardır, ama bir de Avrupa Konseyinde temsil edilen devletlerin kararları üzerinde yükselen bir Birlik yöntemivardır. Bu en az topluluk yöntemikadar, belki de daha önemlidir sözleri, bürokrat adaylarına esas patronun ulus devletler olduğunu anımsatıyordu.

\n

Devletler arası ilişkiler her zaman egemenlik ve bağımlılık ilişkileridir. Belli bir istikrara ulaşabilmeleri için de bir hegemonya sistemi gerektirirler. Nasıl iki Dünya Savaşı ABDnin hegemonyacı güç olarak yükselmesinin koşullarını sağladıysa, bu mali kriz de, sanırım, Avrupada Almanya hegemonyasının yükselmesine uygun koşulları gündeme getiriyor. Ancak, Almanya hegemonyası altında bir ulus devletler topluluğu sisteminin Avrupa Topluluğuna dayalı bir AB projesinden farklı bir şey olacağı da kesin.

\n

Ulus devletin geri dönüşü”, “herkesin, bir hegemonya oluşana kadarortak çıkarlaradeğil de kendi ulusal çıkarlarına öncelik vereceği, hatta bu zeminde yeni hegemonyacı gücün yükselişine sonuna (kabul etmekten başka çare kalmayana) kadar direneceği anlamına geliyor.

\n

\n

Herkes kendi yoluna mı?

\n

\n

The New York Timesdan Rachel Donadionun işaret ettiği gibi mali kriz başladığından bu yana Avrupa Birliği ülkeleri, ekonomi politikası, dış politika ve yabancı göçmenler konularında derin yaklaşım farklılıkları sergilediler (12.04.11).

\n

Ekonomi politikası alanındaki ayrılıklar, esas olarak, kurtarma paketleri söz konusu olduğunda, en büyük mali katkıyı yapma gücüne sahip Almanyanın yardıma karşılık dayatmaya başladığı önlemlerin kriz içindeki ülkelere çok ağır gelmesinden kaynaklanıyor. Avrupa Merkez Bankasının faizleri arttırması ve Wolfgang Munchaunun vurguladığı gibi arttırmaya devam edecek olması da bu ülkelerin sorunlarını ağırlaştırmanın ötesinde, İspanyayı da yardıma muhtaç ülkeler listesine katacak gibi görünüyor (Financial Times, 10.04.011). Almanyanın Fransaya 17 ülkeden oluşan AB çekirdeğine dayalı rekabet paktınıkabul ettirmesi de iki farklı hızla ilerleyecek bir AB yapısı öngörüldüğünü düşündürüyor.

\n

Dış politika ayrılıklarına gelince; şu sırada en çarpıcı örneği, Almanyanın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1973 sayılı Libyaya müdahale kararından sonra oluşan koalisyona katılmaması oluşturuyor. Atlantic Councilden Stephan Vormannın yorumuna göre, Böylece Almanya en önemli müttefikleri ABD ve Fransayı dış politika alanında terk etmiş oluyor. Le Monde da, 12 Nisan günü Luxembourgda toplanan Avrupa Birliği üyesi ülkelerin temsilcilerinin, Libyaya müdahalenin biçimleri üzerinde ortaya çıkan yaklaşım farklılıklarını aşamadıklarını aktarıyordu (14.04.011).

\n

İsrail gazetesi Yediot Ahranot da bu hafta Almanya ile diğer AB ülkeleri arasındaki bir başka dış politika farkına dikkat çekiyordu. Gazeteye göre Almanya, bir taraftan İsrailden yana bir söylem sürdürürken, diğer taraftan, İsrailin düşmanlarına destek oluyor. Alman Yahudi Konseyinin Başkanı Dr. Dieter Grauman çok fazla Alman şirketi bir soykırım inkârcısı olan İran rejimiyle iş yapmaya devam ediyor diyormuş. Alman dışişleri de İranla Hindistan arasındaki petrol alım satımlarına ilişkin para transferlerinin Hamburgdaki bir Alman-İran bankası üzerinden yapılmasına göz yumuyormuş.

\n

\n

Sınırlar da mı geri \tdönüyor?

\n

\n

Avrupaya Afrikadan gelmeye başlayan göçmenlerinde (sığınmacıların), AB ülkeleri arasında aşılması çok zor sorunlar yaratmaya başladığı görülüyor. Ocaktan bu yana İtalyaya, Afrikadan yaklaşık 23 bin yeni göçmen gelmiş. İtalya Başbakanı bu göçmenlerin isterlerse İtalyadan başka Avrupa ülkelerine gitmelerine olanak sağlanmasını istiyordu. Geçen hafta 27 AB ülkesi, İtalyanın bu talebini reddetti. Önceki hafta pazartesi günü Fransa, İtalyanın bu göçmenlere geçici vize verilmesi talebini de reddetti ve İtalya sınırında güvenlik önlemlerini ve denetimlerini arttıracağını açıkladı (Bloomberg 11.04.011). Böylece biz de İtalya ve Fransa arasındaki sınırın geri döndüğünü öğrenmiş olduk. Almanya da İtalyan yönetimini Schengen anlaşmasını ihlal etmekle suçluyor, her ülkenin kendi göçmen sorununu kendisinin halletmesi gerektiğini savunuyor.

\n

Bu koşullarda, gittikçe ırkçılık düzeyi artan İtalyan halkı karşısında iyice bunalan Başbakan Berlusconinin tepkisi de Ya Avrupa Birliği somut bir gerçeklik olarak vardır ya da yoktur. Eğer yoksa, en iyisi, herkesin kendi yoluna gitmesi, kendi bencil politikalarını izlemesi olacak biçiminde oluyor. İtalyan İçişleri Bakanı Roberto Maroni de Avrupa Birliği içinde kalmaya devam etmek artık mantıklı mı diye soruyor.

\n

İtalya, ülkesindeki Afrikalı göçmenlerden kurtulmak isterken, İspanyanın yetiştirdiği kalifiye elemanları Almanyaya kaptırmaktan şikâyetçi olduğu görülüyor (Financial Times, 12.04.011). İspanyada iş olanakları bulamadığı için Almanyaya göç edenler de, İspanyaya kıyasla daha yüksek bir yaşam standardına erişmekle beraber, birlikte çalıştıkları Almanların, İspanyanın yardıma muhtaç olmasıyla ilgili yaptıkları şakalardan yakınıyorlarmış.

\n

AB üyeleri arasındaki ayrılık konularına, Japonya felaketinden sonra gündeme gelen nükleer enerji politikasını da ekleyebiliriz. Angela Merkelin nükleer santralların sayılarını azaltmaya başlayacağına ilişkin açıklaması, elektriğinin büyük bir kısmını nükleer enerjiden elde eden Fransanın egemen kesimleri arasında ciddi bir hoşnutsuzluk yaratmış.

\n

Özetle, bu Birliknasıl bir birlik diye sorarak ve kaygıyla izlemeye devam ediyoruz.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları