Ceylan Adanalı Kabadayıoğlu

4 Ekim Doğayı İpotek Günü

03 Ekim 2019 Perşembe

Bugün 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü.

Ülkemizde 4 Ekimler en yaygın haliyle; “ sokak hayvanlarının barınması, beslenmesi, korunması fikrini aşılamak” adına yapılan farkındalık çalışmaları ve etkinlikleri olarak yaşatılıyor. Yaşadıkları her şeye, maruz kaldıkları tüm eziyete şiddete rağmen bizlere karşılıksız ve koşulsuz sevgilerini sunan, yaşamımızın ayrılmaz ve vazgeçilmez parçası olan dostlarımız adına 4 Ekimlerde yapılan farkındalık çalışmaları çok değerli olmakla bilirkte yazık ki mesele; tüm EKO SİSTEMi içine alan genişlikte ve kapsamda.

Sorun sokaktaki dostlarımızdan büyük.

Sorunun en büyüğü; doğal yapısını koruyamadığımız ve oradaki ekolojik dengeyi sürdürülebilir kılamadığımız YABAN HAYATta.

Ülkemiz; geçmişte imza attığı “Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaş Ortamlarının Korunması Sözleşmesi” “Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi” gibi uluslararası sözleşmelerin de gereği olarak yaban hayatın korunması adına pek çok stratejiler kurguladı, uygulamaya geçirdi. Ancak sadece biyolojik verilere göre düzenleme yapıldığından söz konusu uygulamalar uzun vadede yetersiz kaldı. Çünkü unuttukları, herşeyden etkin bir faktör vardı; İNSAN !

Biz insanlar; yaşamak için hayvanların varlığına, hatta çeşitliliğine muhtacız. Ama Onların nesillerini devam ettirmelerine mani olan en büyük engel de BİZ İNSANLARIZ!

Biz çoğaldıkça, Onları azaltıyoruz.

Biz mutlu oldukça, Onları mutsuz ediyoruz.

Biz kendimize yaşam alanı açtıkça, Onlara yaşayacak alan bırakmıyoruz.

Bir başka deyişle; Hayvanlarla ortak kullanım alanımız olan doğaya ipotek koyuyoruz

 

CARETTA CARETTALAR DENİZE ATTIĞIMIZ POŞETİ DENİZ ANASI SANIP YİYEREK HAYATINI KAYBEDİYOR

Biz olmadık yerlere binalar diktikçe, biz denizleri ormanları kirlettikçe, biz yasa dışı bilinçsiz avlandıkça, biz deodorantımızdan plastik kullanımımıza kadar atmosferi kirletip küresel ısınmaya sebep oldukça DOĞAL TAHRİBATA YOL AÇIYORUZ.

Ekosistemin en önemli parçası olan “YABAN HAYAT”ın dengesini bozuyor ve yaban hayatın canlılarını yok oluşa sürüklüyoruz..

Dağlardaki tepelerdeki yeşil alanları yalandan yakıp yıkıp yok edip biraz yasını tutuyor, sonra oralara evler binalar dikiyoruz. Sonra yaşam alanlarını işgal ettiğimiz hayvanlar şehire, yani bizim yaşam alanımıza iniyor.

Balıkesir’in Edremit ilçesinde aç kalan domuzların Kazdağları’ndan şehre inmesi ve tarım mahsullerine saldırması gibi. Kuşadası’nın en yüksek noktası Pilav Dağı’nda aç kalan 10 domuzun şehre inmesi ve Ege Mahallesinde dolaşarak yiyecek araması gibi. Biz Onların yaşam alanını işgal ediyoruz, Onlar yaşam haklarını geri almak, besin bulmak, yaşama tutunmak için bizim alanımıza giriyor.

Deniz anasıyla beslenen caretta carettalar denize attığımız poşetleri deniz anası sanarak yiyor ve yaşamını sürdüremiyor. Nesli tükenmeye yüz tutmuş pek çok tür gibi onlar da nesillerinin tükenme riskiyle karşı karşıyalar.

Yasa dışı ve bilinçsiz avlanmamız yüzünden Türk denizlerimiz alarm veriyor. Balığın bir çok türünde popülasyon geriliği yaşıyoruz. Uzmanlar amatör balıkçıların dip balıklarına verdiği zararın teknelerden çok daha fazla olduğuna, gece dalışı yapan zıpkıncıların balıklar ekonomik değer arz edecek büyüklüğe ulaşmadan yuvaları kuruttuğuna dikkat çekiyor.

 

ARILAR ÖLÜRSE İNSANLAR DA 4 YIL İÇİNDE YOK OLUR.

Biz Onların yaşam hakkını ellerinden alalım..Onların her biri hepimize iyi gelmeye, ilaç olmaya devam ediyor.

Dünyaca ünlü davranış bilimciler hayvan sevgisinin çocuklar arasındaki ayrımcılık ve şiddetin önlenmesinde mucize etkiler ve gelişimler yarattığına dair ulusal kongreler veriyor.

Gelişmiş dünya ülkelerinde psikologlar içine kapanık, kendine güvensiz, arkadaş edinemeyen çocukların ailelerine “psikologların değil hayvan barınaklarının kapısını çalın” çağrısında bulunuyor.

Amerika’da yavru hayvanlar çocuk terapisinde kullanılıyor.

Avrupa ülkelerinde evcil köpekler otizmli çocukların iyileştirilmesinde kullanılıyor.

Pandaların bağışıklık sistemi çok güçlü bir antibiyotiğin kaynağı. Ancak sayıları artık sadece 1600 civarında!

Bizi sokar mı diye öldürüp durduğumuz arılar olmasaydı aldığımız gıdaların yüzde 90ı olmazdı ve ilk Albert Einstein’ın açıkladığı gibi insan ömrü sadece 4 yıl olurdu. Tüm dünyada doğaya bereket ve canlılık getiren hayvanlar olarak bilinen arılar; uçarken bile boş durmuyor ve yaptığı salınımlarla bize havayı temizleyip de gidiyor.

 

* * * * *

Benzin istasyonlarında, dinlenme tesislerinde bile yaban hayvanı kolleksiyonculuğunun yapıldığı ülkemizde insandan; sokaktaki hayvandan yaban hayata kadar uzanan yelpazede bir hassasiyet beklemek de ne kadar gerçekçi bir beklenti olur bilmiyoruz. Ama artık 4 Ekimlerde hayvanlarla ilgili yapılan farkındalık çalışmalarının ve kamu spotlarının sokak hayvanlarından öteye geçmesini, EKOLOJİK DENGENİN VE GENETİK ÇEŞİTLİLİĞİN KORUNMASI yönünde olmasını istiyoruz.

 

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

23 Nisansız çocuklar 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları