Atı alan Üsküdar’ı geçmeden önce...

01 Ağustos 2016 Pazartesi

Türkiye’de ve hatta dünyada eşi görülmemiş barışçı ve demokratik sivil protesto hareketi olan Gezi olaylarının hemen ertesiydi... Bir grup meslektaş Ağustos 2013’teki Irak ziyaretimizde Dicle Nehri kıyısında Bağdat’ın eskiden ne kadar masalsı olduğunu konuşuyorduk. 1970’lerdeki “petrol patlamasıylaSaddam’ın şehri parklar, yollar, otoyollar ve köprülerle donattığını.. Kaçınılmaz olarak Türkiye’deki “otoyol ve köprü” söylemi düştü aklımıza. İçimizdeki bir “büyüğümüzün” ikazıyla irkildik. Özetle şöyle dedi:
O vakitler Saddam, Amerikan ve Körfez destekliydi, işler yolundaydı. 1979’da İslam Devrimi’ni yapmış İran’ın üzerine salındı, sekiz yıllık savaş ülkeyi tarümar etti. 1990’da bunu tazmin gerekçesiyle Kuveyt’e saldırdı. Sonrası yarım işgal, kuzey ve güneyde uçuşa yasak bölgeler, Irak’ın ambargolarla sarsılması, 11 Eylül’le ilişkillendirilmesi ve Amerikan işgali. Dua edelim de bizim başımıza gelmesin. Esas o zaman ne yaparız..

***

Aradan üç sene geçti. Maalesef alçakça bir darbe girişimi sonrasında memleket toz duman içinde. Batılılarla elbirliği içinde komşusunda kanlı bir savaşı besleyip büyüten, karambolde kendi öfkeli çocuklarını kontrol edebileceğini zanneden, Kürt sorununu yüzüne gözüne bulaştıran bir siyasi iktidar, kendi topraklarını iç savaşın eşiğine taşıdı. Artık zayıflıklarını “milli birlik” görüntüsü ile kapatmaya çalışanların ülkeyi nereye taşıyacağını kestiremiyoruz. Ve son 14 senede ılımlı İslam yatırımından verim alamamış Batı’nın, olası “hışmı” ile karşı karşıyayız.

***

Birbiri ardına itiraflar, darbe girişiminin arkasında Gülen Cemaati ve ABD yönetiminin bir kesiminin bulunduğuna işaret ediyor. Ancak amatörlüğü ve tuhaflığı bin bir soru ve komplo teorisine kaçınılmaz olarak kapı aralıyor. Avrupalılar biraz da bu yüzen “üç maymunu oynuyorlar”. Bu toprakların insanı için kendi Meclisinin bombalanıp namlunun sivil halka çevrilmesinin mealini anlamıyorlar. Diğer yandan, ılımlı İslam yatırımlarını boşa çıkaranların devrilmesine aslında hiç üzülmeyecekleri anlaşılıyor. Özeleştiri niyetine yansıyan “Erdoğan aslında ne kadar iyiydi ama değişti..” diye özetlenenler ve “timsah gözyaşları”...

***

Oysa olup bitenlerde Batı’nın da dahli büyük. Türkiye’nin modernleşmeci güçlerinin altının oyulmasına katkı yapan onlar. Küresel neoliberal sisteme uyumun yüzü suyu hürmetine demokrasiyi; “dilediği durakta inilecek bir tramvay” diye niteleyen, “dinle uyutulacak” bir ahali eşliğinde “sandıkçılıktan” ibaret sayan, mütemadiyen kutuplaştırma üzerinden iktidar devşiren bir siyasal zihniyeti yıllarca desteklediler.

***

Sorun şimdi işlerine neyin geleceği. Bu coğrafyaya burunlarını sokuş biçimi üzerinden özeleştiri vereceklerini zannetmiyorum. Irak’ta, Suriye’de halleri ortada.
Eğer laik, demokratik, parlamenter Cumhuriyet rayına oturtulmaz, içeride ve dışarıda dengeler sağlanmazsa artık Türkiye’nin “Iraklaştırılması”, liderinin de “Saddamlaştırması” tehlikesi mevcuttur. Hiç yabana atılmamalı. Türkiye’yi “liberal müdahaleciliğin” nesnesi kılacak bir süreç hepimizin felaketi olur. Bu yüzden bugün “Allah bizi affetsin” diyenler, en başta bu dileklerinin “ahirette” geçerli olabileceğini, dünyada konumları icabı “sorumluluk üstlenmeleri” gerektiğini idrak etmeli.
Meydanlardaki “milli birlik” görüntüsü yetmez. Yapılması gereken derhal “milli birlik hükümeti” kurulması, Kürt hareketi dahil tüm muhalif kesimlerle konsensüs oluşturulması ve ülkenin seçimlere taşınmasıdır. Muhalefete son yıllarda reva görülen bütün haksız uygulamalar geri alınmalıdır. Bu memleketi zerre kadar seviyorlarsa, tek şans siyasi hırslarından vazgeçip kenara çekilmesini bilmeleri. Atıalan Üsküdar’ı geçmeden önce...
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD’de darbe tehdidi 7 Eylül 2018
Zaharçenko darbesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları