Barış Doster

Küçük hanımlar ve küçük beylerin büyük bayramı

24 Nisan 2019 Çarşamba

Türkiye, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı, hem coşkulu hem de gergin bir ruh haliyle kutladı. Coşkuluydu, çünkü milli egemenlik konusunda güçlü, kararlı bir istek var. Devrimci, Cumhuriyetçi bir irade mevcut. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte TBMM’nin etkisi, işlevi çok azalsa da, dünya üzerinde meclis kurarak ulusal bağımsızlık savaşı vermiş bir millet olmaktan kaynaklanan köklü bir gelenek bulunuyor. Eksikleri, aksayan yönleri, önemli sorunları olsa da, ikinci maddesinde “demokratik, laik, sosyal hukuk devleti” yazan anayasa halen yürürlükte. Gergindi, çünkü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na, katıldığı bir şehit cenazesinde linç girişiminde bulunuldu. Bu saldırganlığa zemin yaratan, bu barbarlığı meşrulaştıran siyasi dil ve üslup maalesef yaygın. Sadece Cumhuriyet Devrimi’yle, hukuk devletiyle, demokrasiyle, özgürlüklerle değil, kaybettiği seçimin sonuçlarıyla da barışık olmayan bir zihniyet egemen.
Öyleyse, hem coşkuyu kalıcılaştırmak hem gerilimi azaltmak için, ulusal egemenliğe daha fazla, milli iradeye daha yüksek bir bilinçle sahip çıkmalı. Milli egemenliğin; cumhuriyetle, yurttaşlıkla, hukuk devletiyle, kadın-erkek eşitliğiyle, laiklikle, tam bağımsızlıkla, antiemperyalizmle, demokrasiyle, iktidarın meşruiyetiyle, aklın ve bilimin esas alınmasıyla, sosyal devletle, kamusal yararı, toplumsal çıkarı, ortak iyiyi gözeten ekonomi politikalarıyla arasındaki sarsılmaz ilişkiyi vurgulamalı. Cumhuriyetin; egemenliğin kökünü, kaynağını, tanımını, anlamını, içeriğini, işlevini, sahibini değiştirdiğini; egemenliği gökten alıp yere indirdiğini, dini olmaktan çıkarıp dünyevileştirdiğini, şahıstan alıp millete verdiğini, bir hanedanın tekelinde olmaktan çıkarıp ulusallaştırdığını, toplumsallaştırdığını hiç unutmamalı. Dev ve devrimci önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün, 1921’de söylediği şu sözü sürekli anımsatmalı: “Millet bizi buraya gönderdi. Fakat ömür boyunca biz burada ve bu milletin yönetimini ve egemenliğini mirasa konmuş gibi temsil etmek için toplanmış değiliz”.

Ulusal egemenliğe doğru...
“Hâkimiyet verilmez, alınır” diyen Atatürk, Milli Mücadele’nin amacını da, “Kuvayı milliyeyi âmil ve iradei milliyeyi hâkim kılmak esası kat’idir” şeklinde özetler. O nedenle, ulusal egemenlik Kurtuluş Savaşı’nın özünde vardır. Amasya Tamimi’nin, Erzurum ve Sivas kongrelerinin ruhunda vardır. Düşmanla yiğitçe vuruşan Kuvayı Milliyecilerin bileğinde vardır. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti çatısı altında örgütlenen yurtseverlerin yüreğinde vardır. Milli Mücadele’nin sözcüsü olarak yayın yapan Hâkimiyet-i Milliye, İrade-i Milliye gazetelerinin adında vardır. Hasan Tahsin’lerin, Falih Rıfkı’ların, Yunus Nadi’lerin kaleminde vardır. 30 Kasım 1925’te, Gazi Meclis’te başkanlık kürsüsünün arkasına asılan “Hâkimiyet Milletindir” yazısının kan ve barut kokan levhasında vardır. Kısacası Milli Mücadele’nin o kutsal isyanında, inadında, inancında, iddiasında vardır. O nedenle ülkemizde Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı’nın sonucu; çok partili demokratik rejim ise Cumhuriyetin ürünüdür.

Kıssadan Hisse: Atatürk’ün sözleriyle “küçük hanımların, küçük beylerin” büyük bayramı kutlu olsun.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları