Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Ekranlar, cezalar, tutuklular...
Geçen hafta, TELE1 ekranını ilginç bir görüntü kapladı. Yayın süresi, öyle 10 dakika, bir saat, iki saat değil... Tüm hafta boyunca... Her gün sabahtan akşama kadar...
Her gün sık sık baktım o metne. Ben uykudayken biraz ara vermiş midir bilemem ama 7 gün ve 7 gece boyunca, televizyonu her açtığımda oradaki varlığını sürdürüyordu.
Değerli okurlarımdan, benim gibi “ekranda dolaşım” meraklıları farkındadır ama o manzarayı görmeyenler için fotoğrafını yayınlıyorum, sanırım gelecekte bu dönemin koşullarını yansıtan sembolik görüntülerden biri olacak.
Amaç yayınların adaletli eşitlikçi olması. Ama...
Metinde konu başlığı ve imza yok. Durumu açıklama görevi de TELE1’e verilmiş. O da metni, “Yayınımız RTÜK tarafından şu gerekçeyle durdurulmuş” diye özetlemiş.
Aklıma önce şu soru geldi: Acaba yaşadığımız yıllarda “Gerçekten demokratik ülkelerden herhangi birinde böyle bir manzaraya rastlanabilir mi? Ben görmedim de işitmedim de. Görenler bana da bildirirse makbule geçer, öğrenmiş olurum.”
RTÜK malum, radyo ve televizyonların kurulması ve yayınlarının -gerek teknik, gerek içerik açısından- kurallarının belirlenmesi için anayasa ve yasalarla oluşturulmuş bir kurul. Açılımı “Radyo ve Televizyon Üst Kurulu”.
Kurulun yayınlarla ilgili temel kuralları arasında da şunlar var:
-“Yayınlar, anayasanın ‘genel esasları’ kısmında yer alan ilkelere, demokratik kurallara ve kişi haklarına,
-Adalet ve tarafsız, saygılı olma esasına,
-Anlatım özgürlüğüne, iletişim ve yayında çoğulculuk esasına aykırı olmayacak.
-Hele seçim zamanlarında, yayınlarda partiler ve adaylar arasında propaganda açısından eşitlik esasına aykırı bir durum ortaya çıkmaması için gerekli koşullar sağlanacak.”
Kurulun üyeleri, Meclis’teki siyasi partiler grupları arasından, iktidar ve muhalefet partisi temsilcilerinin de bulunacağı, ama iktidarın çoğunlukta olacağı kontenjanlara göre seçiliyor. Ama bugünkü duruma bakarsanız, çok açık bir şekilde görülüyor ki kurul, yasasındaki kuralların büyük kısmını göz ardı ederek tek hedefi iktidarın hoşuna gitmeyecek yayınları önlemekmiş gibi çalışıyor ve o yayınları yapan televizyon kuruluşlarına ceza üzerine ceza yağdırıyor.
Ceza çeşitlerinden biri, işte TELE1’de geçen hafta boyunca karşımıza çıkan “ekran karartma” cezası... Daha önce de Halk TV başta olmak üzere öteki kanallara da yağdırılmıştı.
Bu köşede, ben de değinmiştim, bazı cezaların uygulanmasında, ekranın karartılması yerine, RTÜK’ün hazırlatıp gönderdiği belgesellerin yayınlanması yükümlülüğü altına sokuluyordu kanallar. O belgeseller de, malûm, bugünkü iktidarın görüşlerinin ya direkt olarak ya da dolaylı olarak yansıtılması için hazırlanmış oluyordu. Ki o da kurallara tamamen aykırı bir durumdu.
... Ve ‘tutuklama cezaları’
Televizyonlara yönelik cezalandırma, sindirme, mali sıkıntıya sokma kararlarına ek olarak, bir de “tutuklama cezaları” var ki o da şu sıralarda, TELE1’in kurucusu ve yöneticisi, değerli meslektaşımız Merdan Yanardağ’a uygulanıyor. “Tutuklanma cezası” diyorum, gerçi hukuk usullerinde ve literatüründe öyle bir ceza yok. Ama bizde, insanları hapse sokup mahkeme kararı olmaksızın cezalandırmak en çok kullanılan bir “fiili ceza usul”lü haline geldi. Yakın geçmişte de örnekleri çok. Ama “dün”ümüz öyle de bugünü de hatırlayalım:
Bugün, yani benim bu yazıyı yazmakta olduğum gün, şu sırada, cezaevi kapısına yönlendirilmiş bir gazeteci arkadaşımız daha var Barış Pehlivan... Daha önce de hapse sokulup 25 ay cezaevinde kaldıktan sonra mesleğine devam etmiş. Ama şu sırada da bir ayırımcılık yoluyla yeniden cezaevine sokulması isteniyor.
Ayrıca, Türkiye’nin daha birçok gazetecisinin, düşünürünün, aydın insanının hapiste tutulması yıllardır devam ediyor. “Yıllardır” derken bazısının cezası 6 yıldır, 7 yıldır sürüyor. Osman Kavala’nın, Selahattin Demirtaş’ın ve diğer birçok kişinin. Hepsinin kısa biyografileri arka arkaya yazılsa yüzlerce sayfalık kitaplar oluşturulabilecek kadar çok kişinin durumu, bugünkü yönetim döneminin “eser”leri arasında tarihe geçecek...
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılını, Cumhuriyetimizin demokratikleştirilmesi sürecine ulaşmanın 73’üncü yılını kutlamaya hazırlandığımız şu sıralarda, bu manzarayı hâlâ sürdürmeye çalışmanın sebebi nedir? Bu konuyla ilgili olan herkes, bu soru üzerine düşünmeye başlasa iyi olacaktır.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Trabzonspor'da ayrılık!
- Elazığspor'dan maça çıkmama kararı!
- Ali Koç'tan çok sert Kayserispor açıklaması!