Altan Öymen

Barış ve halk...

25 Ekim 2023 Çarşamba

Dünya yeniden büyük bir savaşın acıları içinde... Ve bu defaki, Türkiye’nin sınır komşularında. Şimdiye kadar bombalarla, kurşunlarla ölen ve büyük bir kısmı çocuk olan binlerce insan hayatını kaybetti.

Geçen haftaki yazımı yazarken, Meclis’e gelen malum tezkerenin görüşülmesi henüz başlamamıştı. O görüşme, yazı bittikten hemen sonra başladı ve bitti. Ertesi günkü gazetelere yansıması sınırlı kaldı. Sonucu ise tabii, belli: Türkiye, gerekli görürse, komşu ülkelere kendi askerlerini gönderebilecek, başka ülkelerin askerlerinin de Türkiye’ye gelmesine izin verebilecek. Dilerim öyle durumlar ortaya çıkmaz. Ve Türkiye’nin – Cumhuriyetin ilanından başlayarak izlediği, ilke edindiği– “Yurtta barış, dünyada barış” çizgisini tamamen terk etmesi ihtimali ortaya çıkmaz.

Savaş bölgelerinden ve başka ülkelerden gelen haberler, ABD ile bazı Batı ülkelerinin hükümetlerinin İsrail’e, doğrudan veya dolaylı destek verdiğini gösteriyor. Ama şöyle bir gerçek de giderek daha belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor: Hükümetleri hangi tutumu izlerse izlesin, birçok ülkede halkın içinden İsrail’i de kınayan hareketler, gösteriler de eksik olmuyor.

Bu açıdan, şu sırada, yanı başımızda sürmekte olan ve bazen bitirilmesi umutlarını ortaya çıkarıp, bazen daha da şiddetlenmesi tehlikesini gündeme getiren savaşla ilgili gelişmeleri değerlendirirken hiçbir ülkenin vatandaşlarının tümünü birden suçlamamak gerekir. “Şu ülkenin halkı zaten hep İsrail’i tutar”, “O ülkenin halkı, Yahudi düşmanıdır, Hamas’tan yana olacakır” diye durum değerlendirmesi yapmak, sadece haksızlık değil, aynı zamanda yanlış bir yargı olur... Çünkü görülüyor işte... Dünyadaki halkların büyük bir kısmı artık savaş istemiyor.

O ihtimal bir yana, son haftalar içinde olan biten faciaları izlemek durumunda kalmak bile savaş karşıtı olmaya yeter... Hele, Gazze’deki hastanede ölenlerin ve onların yakınlarının durumunu izlemek, gazetelerden, televizyonlardan veya diğer medyadan...

O sahneleri izlerken insan Nâzım Hikmet’in o şiirini hatırlıyor. İkinci Dünya Savaşı’nın Uzakdoğu’da sona ermesinden önce Japonya’da Hiroşima’ya atılan ilk atom bombasından yıllar sonra, o bombanın sonuçlarını hatırlatan barış yanlısı bir imza kampanyası... Burada ben de hatırlatayım o şiiri: “Kız Çocuğu”...:

“Kapıları çalan benim, kapıları...

Gözlerinize görünemem,

Göze görünmez ölüler..

Hiroşima’da öleli, oluyor bir on yıl kadar...

Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar...

Saçlarım tutuştu önce,

Gözlerim yandı, kavruldum,

Bir avuç kül oluverdim,

Külüm havaya savruldu.

Benim sizden, kendim için hiçbir istediğim yok,

Şeker bile yiyemez ki, kâğıt gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,

Teyze, amca, bir imza ver,

Çocuklar öldürülmesin,

Şeker de yiyebilsinler.”

Şu belli ki, o görüntüler, bugün, sadece Türkiye’deki insanların değil, dünyanın bütün demokratik ülkelerindeki insanların çoğu üzerinde benzeri etkiler yaptı. Kiminin gözleri yaşardı, kimi o görüntülere karşı tepki göstermekte daha aktif davrandı.

Dünyanın her tarafında, savaşın sadece bir tarafına değil, iki tarafına da itiraz var. Bu durum bence olumlu bir gelişmenin işareti... Savaştan yana olanlar, devlet yöneticileri arasında azalsa da halklar içinde barıştan yana olanlar artıyor. Daha da artmalı ve hepsi bir araya gelmeli... Ve onlar gibi düşünen toplulukların liderleri, onları bir araya gelmeye davet etmeli, teşvik etmeli ki barış, siyaset içindeki birtakım “savaşçılık” meraklılarının elinden kurtarılabilsin.

Tabii, ülkemizde “barış yanlısı” olmak o kadar kolay değildi bir zamanlar... Geçen yazımda 1950’lerde Behice Boran ve arkadaşları tarafından kurulan Barışseverler Derneği mensuplarının uğradığı hapis cezalarına değinmiştim. Ondan sonrası da var:

1980’lerde “Barış Derneği kurdular” diye tutuklanıp üçer yıldan fazla hapiste tutulan 47 aydın var. Aralarında gazetemizin yazarı, değerli arkadaşım Ali Sirmen de vardı. Hepsini de saygı ve sevgiyle anarım. Kısacası, zor işti barış yanlısı olmak ülkemizde...

Ama sanıyorum, artık o zorlukların aşılmaya başladığı zaman bizim için de geldi... Hepimiz ve etrafımızda olup biteni değerlendirip, Cumhuriyetimizin 100’üncü yıldönümünde “Yurtta barış dünyada barış” ilkesini hatırlayarak, onun gereğini yerine getirmeliyiz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hangi alanda iyiyiz? 20 Kasım 2024
Atatürk ve İnönü 13 Kasım 2024
Kayyumlu rejim... 6 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları