Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Nazlıcan'ın Penceresi

24 Şubat 2013 Pazar

Sevgili,

\n

Dostum Tuncay Özkanın sevgili kızı Nazlıcan hapishaneyle daha çocukken tanışanlardan. Onun için hapishane camla, parmaklıkla bölünmüş, karşılıklı oturulup, sağ taraftaki telefon aracılığıyla konuşulan görüşme kabinleri veya masa başında konuşulan görüşme odaları, ziyaretçi giriş kapısı, uzun aramalar, kirli çamaşır alışverişleri, babaya bırakılan haftalık paralar ve yürek burkan veda sahneleridir.

\n

Onun yaşındaki genç kızların büyük bir bölümü için bir anlam taşımayan küçük ayrıntılar, Nazlıcan için çok önemli.

\n

Çünkü bir mahpusun kızı da kendisi gibi, küçük mutluluk fırsatları yaratmayı bilmelidir.

\n

Hayatları kısıtlanmış olan hapishanedekiler ve hastahanedekiler kendilerine küçük mutluluklar yaratırlar.

\n

Dışarıdan bakılınca inanılmaz görünür ama hapishanede ve hastanede de küçük ya da yoğun mutluluklar hatta özgürlükler yaşanır.

\n

1983 Aralık ayında, Sağmalcılar Hapishanesi C-16 koğuşunda, hapiste yaşamaktansa ölmenin daha iyi olduğu yolunda bir şeyler gevelediğimde, genç kader arkadaşım araba kaçakçısı Sezaiden aldığım şu hayat dersini hiç unutmam:

\n

- Öyle deme Ali Abi! Yaşam her yerde, hapiste bile güzeldir.

\n

***

\n

Muhasebecilik yaptığı sırada sorumlu tutulduğu bir hesap hatası yüzünden hapse düşen ve orada Amerikan edebiyatının da, dünya yazınının da en güzel küçük hikâyelerini kaleme alan OHenry (William Sydney Porter) bir hastane penceresinin koğuştakiler için yarattığı küçük mutluluğu anlatır.

\n

Hastane koğuşunun bir yatağı pencereden dışarısını görmektedir ve pencere yanında yatan hasta, koğuşun sıkıcı havasını paylaşan arkadaşlarına dışarıyı, mahallenin renkli yaşamını ballandıra ballandıra anlatmakta, onlara küçük ama tarifsiz bir mutluluk sunmaktadır.

\n

Bütün hastalar pencere kenarındaki hastayı kıskanmaktadırlar. Çünkü o renkli dünyayı film şeridi gibi izlemektedir. Ondan sonraki en kıdemli hasta özlemle onun yerine geçeceği günü beklemektedir.

\n

Nihayet, pencere kenarındaki hasta ölür. Sırasını bekleyen onun yerine geçer ve hemen pencereden dışarı göz atar.

\n

Aslında pencere, kör bir duvara bakmaktadır. Görünen sokak falan yoktur. Koğuşun mutluluğunun nedeni, pencere kenarındaki hastanın zengin düş gücüdür.

\n

Nazlıcan ile Tuncayın da hapishanede, görüş sonrasında birbirlerine son defa baktıkları kendi küçük mutluluk pencereleri varmış.

\n

Görüş sonrasında Tuncayın koğuşuna giderken son bir defa el salladığı bu penceredeki görüntüyü Nazlıcan belleğine yerleştirir, yol boyunca çıkarıp çıkarıp bakarmış.

\n

***

\n

Hapishanenin küçük mutluluklarının keyfini doyasıya çıkarmak, ama onlara fazla da bağlanmamak gerekir, çünkü onlar kırılgandırlar ve en umulmadık zamanda, en ilgisiz kişiler tarafından hoyratça çiğnenebilirler.

\n

Nazlıcan ve Tuncayın veda görüntüsünü çerçeveleyen pencere de öyle olmuş, biri camı beyaza boyayıvermiş ve veda görüntüsü artık bitmiş.

\n

Neden yapmışlar, güvenlik için mi, bir görüntüyü fazla gördüklerinden mi? Bilinmez.

\n

Yazdıklarından biliyorum, Tuncay hapishanedeki mutluluk vesileleri karşısında dikkatli olunmasını gerektiğini çoktan öğrenmiş.

\n

Eğer Nazlıcan da beş yılda yaşadıklarından çıkartmadıysa bu dersi son pencere olayından mutlaka çıkarmıştır.

\n

Sevgili düşünebiliyor musun? Bir genç kıza babasının küçük veda görüntüsü bile çok görülüyor ve engelleniyor, hatta belki farkında bile olmadan yapılıyor bu.

\n

Olay bana çok koydu.

\n

Sonra düşündüm. Bugünler de geçecek; Nazlıcan da, Tuncay da, daha ne küçük ve büyük mutluluklar yaşayacaklar, “Yeter ki kararmasın sol memenin altındaki cevahir”.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları