Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Mollarşi’nin seçeneği

03 Ocak 2023 Salı

Geçen hafta basına düşen İran kaynaklı haberler, Tahran’ın Hürmüz Boğazı’nın doğusunda hava kuvvetlerinin de katıldığı askeri manevralara başladığını bildiriyordu.

Bu arada, 69’u çocuk olmak üzere 500 kişinin ölümüne neden olan gösterilerin önü alınamazken göstericilere destek vermekle suçlanan kişilerin listesi, sanatçıların yanı sıra spor dünyasının yıldızlarını da içerecek şekilde genişletilmektedir.

Listeye son katılanlardan biri de ülkenin efsanevi futbolcusu ve iş insanı Ali Dayi’dir.

Başörtüsü gösterilerine destek vermekle suçlanarak kuyumcu mağazası ve restoranı mühürlenmiş olan Ali Dayi’nin eşi ve kızının, geçen hafta sonu üç günlük bir gezi için Dubai’ye gitmekte oldukları uçak Basra Körfezi üzerinde Kiş Adası’na indirilerek Tahran’a geri döndürülmüşlerdir.

Mollarşi, Ali Dayi olayıyla birlikte muhalefet edenlerin ailelerini rehin alma dönemini de başlatmıştır.

Mollalar yönetimi, bütün çabalarına ve gün geçtikçe artan sindirme manevralarına karşın yine de gösterilerin önünü alma konusunda başarılı olamamaktadır.

***

Bununla birlikte gözlemciler kısa vadede rejimin yıkılması tehlikesi bulunmadığını da belirtmekteler.

Yani mollalar, Mahsa Amini’nin ölümünden beri yaygınlaşan ve başörtüsü yasağını kadük hale getiren göstericilere karşı aciz kalmalarına rağmen, şu an için seçeneği olmayan güç konumunu korumaktadırlar.

Mollarşinin 1979 yılında iktidara tırmanması da bu seçeneksizlik sayesinde mümkün olmuştu. Ne yazık ki İran’ın aydınları gibi yabancı güçlerin de bu başlangıçta doğru biçimde değerlendiremedikleri alternatifi olmama durumu konusunda gözümü açan, İstanbul’da tanıdığım, Humeyni döneminin başlangıcında İran’dan kaçan, Şah’ın gazetesi Keyhan’ın genel yayın müdürü Amin Tahiri olmuştu.

Batı ülkelerinde sürgündeyken İslami terör konusunda yazdığı kitaplarla meşhur olan, konuşmalarımızda sık sık Şah’ın politikalarını, arada sırada da ABD’yi eleştiren Amin Tahiri, hem Şah’ı eleştirip hem de onun gazetesi Keyhan’ı yönetmesindeki çelişkiye değindiğimde gülümseyerek şunları söylemişti:

-Evet ben hem Şah yönetiminin bu yanlarını görüyor hem de ona destek veriyordum. Çünkü o sırada İran’da iki seçenek vardı: Humeyni ve Şah. Bunların dışında bir üçüncü seçenek yoktu. Ben Şah’ı Humeyni’ye karşı, ehveni şer olarak görüyor ve destekliyordum.

Bu sözleri üzerine, kendisine, İngilizlerin elinde olan İran petrollerini millileştiren ve 1951 yılında CIA tarafından darbeyle devrilen dünyaca meşhur Musaddık’ı, Ortadoğu’nun en güçlüsü İran Komünist Partisi Tudeh’i ve yiğitçe direnen sol direnişçileri anımsattım.

***

Gülerek karşıladığı sözlerimi sabırla dinledi ve itirazını yapıştırdı:

-Onlar var sayılan ama gerçekte olmayan alternatifler, dedi ve sürdürdü:

“Şah İran’da demokrasiye izin vermiyordu. Bu durumda ülkede değişim ancak ölümü göze alan toplulukların başarabileceği bir şeydi. İran halkı da ne Batı tipi bir demokrasi için ne de Marx ve Mao için ölümü göze alırdı. İran halkı bir tek Allah aşkına gözünü kırpmadan ölüme gidenlerin yanında saf tutardı. O da Humeyni hareketiydi. Öbür hareketler gerçekte iktidar alternatifi değillerdi. Öyle sanıldılar, hüsranla sonlandılar.”

İşkenceci zalim damgasını yemiş bir diktayla işbirlikçiliğini mazur göstermek için kurnazca kurgulanmış izlenimi verse de söyledikleri öyle tümden yabana atılacak şeyler değildi. Nitekim, Allah adına cennet vaat eden Humeyniciler. Ülkede ekonomik güç pazarının desteği ve Tudeh dahil bir kısım solun işbirliğiyle, İran halkına zalimlikte Şah’ı aratan bir cehennem yaşatan Humeyni’nin mollaları İran’ı bugünlere böyle getirdiler.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları