Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Direniş Dansı

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Ne zaman Reha İsvan dense, gözümün önüne, elleri arkadan kelepçeli, kimseden yardım almadan, sendelemeden, yüksek cezaevi aracından inen, sonra kısa topuklu ayakkabıları üzerinde kararlı adımlarla, hiçbir yana bakmadan başı dik yürüyen o zarif insan gelir.
Onu orada görünce sanırdınız ki, bütün hayranlık ve saygı duygularını üzerinde topladığını pek de âlâ bildiği halde bilmiyormuş gibi davranarak sarayın merdivenlerinden inmekte olan mağrur bir kraliçe ile karşı karşıyaydınız.
Kendi çapında direnmeye çalışan bizler için o direnişin simgesiydi.
Direnişin çok türünü görüp yaşadı, bu toprağın insanları, bar bar bağıranını, dimdik namlunun üzerine yürüyenini, doğrudan baskıcının gözünün içine bakanını, çelik iradesini her an hissettirenini, her türlüsünü ama her türlüsünü...
Ben bunca direnen insan arasında, direnişi zarafetle bu kadar iyi halli hamur edenine, başını dik tutmanın bunca alçakgönüllüsüne rastlamadım.
Robert College yıllarından tanışan Reha ve Ahmet İsvan nikâh defterini imzalarken acaba yıllar sürecek, efsaneleşecek bir direniş senedinin altına şerh düştüklerini biliyorlar mıydı?
12 Eylül faşizmi önce Ahmet İsvan’ı aldı içeri. Baskı, zulüm gırla... Reha Hanım, bir mapus karısının bütün vakarıyla gık demeden dik tuttu başını. Sonra bir an geldi ikisi de ayrı ayrı çilehanelerde tutuldular.

\n

***

\n

Bir an geldi, faşist dönemin başındaki roller değişti. Reha Hanım hapiste tutukluydu, Ahmet İsvan salıverilmişti. Biri içeride, biri dışarıda dayanıyorlardı.
Bir arada yatan Barış Derneği tutukluları arasında iyi bir dayanışma oluşmuştu. Doğrusu hapislik, insanın ufkunun daraltılmasıysa eğer, Barış Derneği’nden yatanların çoğunluğu bunu yaşamadılar, birbirlerinin ufkunu açacak birçok kişi bir aradaydılar.
Ama Reha İsvan, hiç tanımadığı, kendisinden çok farklı ortamlarda yetişmiş, kendisinden çok daha genç tutukluların arasına gönderilmişti. Onlarla anlaşmakta, kaynaşmakta, onların saygısını kazanmakta gecikmedi.
Bütün bunları biz hiçbir zaman bilmezdik eğer Barış Derneği davasının hemen hemen bütün duruşmalarını izleyen
Zeynep Oral “Bir Ses” adı altında Reha İsvan’ın o günlerini kitaplaştırmamış olsaydı.
Çünkü Reha Hanım direnirdi ama anlatmazdı. Onun kitabında, vakur bir gülümsemeyle direnmek vardı ama böbürlenmek yoktu.
12 Eylül faşizminin ahmak buyurganları, Reha ve Ahmet İsvan’ın saray salonlarında dans edermişçesine zarafetle sürdürdükleri direniş valsini dehşetle izlemişlerdir.

\n

***

\n

Hiçbir zaman karartmadığı güler yüzlü, vakur direnişiyle bize örnek olan Reha İsvan’ı o günleri gülümseyerek anmamıza vesile olacak bir anıyla uğurlamak istiyorum.
Barış Derneği davası başlangıçta, o zamanlar Tercüman’ın ünlü binasının hemen arkasında bir spor salonunda görülüyordu.
Duruşma günleri, öğlen yemeği için ara verildiğinde, dışarıdan kebap getirtmek imkânı oluyordu.
Genellikle organizasyon konularında üstat olan
Kemal Anadol üstleniyordu sipariş listesinin hazırlanması işini. İlk kebap günü Kemal Anadol tam Reha Hanım’a gidip “Kebabınızı nasıl istersiniz Reha Hanım?” diye soracağı sırada, ona takılmadan edemeyen Gencay Şaylan kolundan tutup engelledi:
- Olur mu oğlum, kolej okumuş, kibar kadına gidip soğanlı kebap teklif edilir mi?
Kemal bir ara uyarıyı ciddiye alır gibi olup tereddüt etti. Sonra yine de gidip sordu:
- Adana kebap ısmarlıyoruz Reha Hanım, siz de ister misiniz?
- Çok iyi olur Kemal Bey, yalnız rica edeceğim benimkinin soğanı bol olsun!
Kemal Anadol bir kahkaha patlatarak basket sahasının öbür ucundaki Gencay Şaylan’a seslendi:
- Ne haber Genco, hani yemezdi! Bak üstelik de soğanı bol olsun diyor! Ne haber!

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları