Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Güç manzarası!
Elbette tüm naçiz vücutlar, bir gün toprak olacak...
(Ve ne yazık ki, dün de Kayseri’de olduğu gibi, vaktinden çok önce alçakça saldırılarla oluyor da...
Ama devletimiz kurucusunun buyurduğu üzere sahiden, “İlelebet payidar kalacak” mıdır?
***
Siyaset tarihçilerine, politika kuramcılarına bakarsak bu hiç de kolay değil...
Bir süredir kimi üniversitelerimizde de okutulan, tavsiye edilen “Politika” adlı kitabın yazarı Cambridge Profesörü David Runciman şunları yazmış:
“Yüz yüze kaldıkları zorluklara uyum sağlayamayan toplumlar (devletler) er geç yıkılır. Gezegenimiz, geride yalnızca kalıtlarını bırakarak silinip gitmiş politik sistem anıtlarıyla doludur. Washington’daki Kongre binası da, günün birinde, tıpkı Atina’daki Parthenon ya da Moskova’daki küresel komünizmin odak noktası Lenin Mozolesi gibi er veya geç büyüleyici harabelerden biri mi olacaktır?”
Ingiliz Profesör, ihtimaller arasına belli ki Sayın Erdoğanımızın “hedeflerini” yakından izlemediği için çok şükür kitabına TBMM’yi eklememiş.
***
Ülke ve insanlık yararına olan “politika” nedir, nasıldır?
Hele de ülkeyi esenliğe taşıyacak, ilelebet payidar edecek politikalar nasıl gerçekleşir?
Içinde bulunduğumuz çalkantılı günlerde, izlenen veya izlenebilecek politikalar bizi nereye götürebilir?
Daha doğrusu sürükleyebilir?
Tüm bu soruların yanıtı, “Demokrasi, daha fazla demokrasi!” olabilir mi?
Bu konular, üzerine dar politik, partisel ve bireysel kaygıların gölgesi düşürülmeden, bizim politikacıların ve özellikle de TBMM’nin gündemine hiçbir dönemde pek girebilmiş değildir.
Yaşadığımız, ilan edilmemiş (yoksa seferberlik denildiğine göre ilan edilmiş mi?) bu muharebe günlerinde, asıl yanıt TBMM’den, sivil toplum kuruluşlarından, üniversitelerden, yurttaşlarımızdan değil de yine “en tepe”den geldi:
“Tahkim edilmiş Cumhurbaşkanlığı”
Eni boyu, rengi ve ahengi anayasaya da ustalıkla monte edilmekte olan bu türden bir makamın demokrasilerde eşi menendi yok...
Ama olsun...
“Yok beis - Tek reis”.
Zaten Cambridge Profesörü David Runciman da bu makuleyi şöyle tanımlıyor:
“Bir yönetici, gücünü, o gücü korumak için kullanmalıdır. Düşmanlarını bölmeli, zayıflıklarını kollamalı. Anı yakalamalıdır. Gerekirse, yağcılık yapmalı, yalan söylemeli, ama her zaman korku yarattığından emin olmalıdır.”
Çünkü Machiavelli’nin asırlar önce dediği gibi “Korkulmak sevilmekten yeğdir. Eğer korku uyandırırken sevilmeyi de başarabilirseniz, bu en iyisidir. (Politika, D. Runciman, Domingo Y. 2014. Sayfa: 36)
***
Ama gelin görün ki ülke yönetimini ele geçiren bu neviden bir “lider”, kendi gücünü artırırken ülkesinin gücünü kısıtlamakta hatta zayıflatmaktadır.
Türkiye acaba böyle bir sürece mi sürükleniyor?
***
Soruyu da, sonumuzu da...
“Muktedir”in ne pahasına olursa olsun, kendi gücünü, kudretini genişletmeyi ve yüceltmeyi sürdürme inadı belirleyecektir.
Ne yazık ki, ülkemiz uzun süredir, onun “özgüvenini” (yoksa inadını mı?) besleyen çok sayıda talihsiz olaya sahne oldu ve olmakta.
Elbette bunlara bilerek, kendisinin bilmeyerek dolaylı ve dolaysız katkısı ve ihmali elbette vardır ve olmuştur.
15 Temmuz’da doğrudan halka ve devlete yönelen alçak kalkışmanın önlenmesinde Başbakan ve TBMM’deki partilerle birlikte elbette kendi kişisel payı vardır ve büyüktür. Ama o işin faillerinin birçoğunun tayin ve terfisinde kendi iktidarının imzası ve onayı da vardır.
Neyse geçelim...
Güneydoğu il ve ilçelerindeki sokak ve hendek isyanının bastırılmasında eleştirilen bazı tutum ve söylemleri olsa da, buralar görünürde “kazanılmış”tır.
Suriye’de büyüyen yangına müdahalenin belli ölçüde topladığı bir takdir vardır.
Açılışını yaptığı, yapacağı göz alıcı köprü, tüptünel gibi yatırımların rüzgârını da fırsat bilerek, “TBMM’yi Külliye’ye ve kendi külli iradesine bağlayan” anayasa değişikliğinin tam da bu “Seferberlik” dönemine rast getirilmesi de düşündürücüdür.
Sabah akşam, “Tarih yazan ve tarih yapan lider” diye övgü düzen, gözü kara yandaşların desteğiyle ve bu kalleş saldırı ortamında elbette kendisi her geçen gün güçlenmektedir.
Ama ya ülkemiz?
Ya Türkiye’nin demokrasisi, ekonomisi, toplumsal ve kültürel dokusu?
***
Cumhurbaşkanı ağırlığını her geçen gün artırıyor. Daha da artırmaya kararlı.
Ama bu terazi bakalım bu sıkleti çekebilecek mi?
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Kılıçdaroğlu'na 'Meral Akşener' yanıtı
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- 'Hadi gelin kapatın!'
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Yeni dönem başlıyor: Taksi, otobüs, dolmuş...
- Al Nassr'dan Talisca açıklaması!
- Yetki kısıtlayan teklif komisyondan geçti
- Bir sonraki ve en büyük ekonomik patlama...