Adnan Binyazar

Güzel sanatlar

10 Nisan 2020 Cuma

Cumhuriyet’in okuru, gazetesinde bir yanlışlık ya da gözden kaçan bir şeyle karşılaşmasın, bilgisayarın karşısına geçiverir.

27 Mart günlü “Sanat eğitimi” başlıklı yazımda Almanya’daki Bauhaus okulunun sanatın zanaata yönlendirilmesi yönündeki öngörüsüne değinerek Tercüme Bürosu, Köy Enstitüleri, Halkevleri gibi eğitim kurumları ortadan kaldırılırken, güzel sanatlar okullarına dokunulmadığını belirtmiş, bunun sanatçıların en büyük şansı olduğunu düşünmüştüm.

Cumhuriyet okurlarından Prof. Zafer Gençaydın’la Prof. Günay Atalayer’den, eksik bıraktığım yerler konusunda uyarıcı iletiler aldım.

Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde yıllarca resim ve sanat sosyolojisi dersi veren ressam Zafer Gençaydın’ın buna yönelik ayrıntılı iletisini aktarıyorum:

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin Tarihçesi:

- 1882’de Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şahane adıyla kuruldu ve 1883’te öğretime başladı. (Kurucusu, sanat tarihçisi, arkeolog, müzeci, ressam, mimar Osman Hamdi Beydir.)

- Mektep, 1928’de Güzel Sanatlar Akademisi adını aldı.

- 1969’da bir yasa ile akademi, bilimsel özerkliğe kavuşmuş, “İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi” adıyla anılmaya başlamıştır.

- 1981’de, 2547 sayılı kanun (YÖK) ve 1982’de çıkarılan 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile üniversite yapılarak Güzel Sanatlar Fakültesi adını aldı.

- 2003’te Mimar Sinan Üniversitesi’nin adı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olarak değiştirilince, şimdi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak anılmaktadır.

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi (MÜGSF) Tarihçesi:

- 1955’te Bakanlar Kurulu kararıyla Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu olarak kuruldu, ancak 1957 yılında eğitime başladı.

- 1962’de dört yıllık lisans eğitimine geçti.

- 1982’de YÖK Yasası uyarınca kurulan Marmara Üniversitesi’ne bağlanarak Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi adını aldı.

Sanatsız ulus

Atatürk, “Yurtta barış, dünyada barış”, “Muallimler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, nesiller ister”, “Sanatsız kalan bir milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir” gibi, ulusallığı aşıp evrenselleşen özdeyişleriyle, barışın, yurtta ve dünyada düşünce-vicdan-kültür özgürlüğünün hem bireyler hem toplumlar açısından ne denli büyük önem taşıdığını vurguluyor. Onlardan yoksunluğun adaletsizliğe, eşitsizliğe yol açıp toplumu insanca değerlerden uzaklaştırdığını sezdiriyor.

Güzel sanatlar, insanı beğenili kılmakla kalmaz; düşünce, algı, duyarlık yönlerinden geliştirerek onun, “güzel”i kavramasını da sağlar. İnsanın sanatsal anlamda güzele ulaşması, sanat eğitiminden geçer. Atatürk, özdeyişindeki “hayat damarı” kavramıyla sanatsal gelişimin önemine de değinmiş oluyor.

Yıkım

1950’lerden başlamak üzere yapım bir yana, gücü yeten, güzel olanı yıktı.

Nerede Cumhuriyetin ilk yıllarındaki operalar, tiyatrolar, konser salonları, sergi evleri...

Her birinin eksikliğiyle, toplumun hayat damarlarından biri daha koptu!

Toplum, güzel sanat üniversiteleriyle kaynaştırılıp sanat eğitiminden geçirilseydi, yüzlerce kadın, en yakınınca katledilir miydi, üç beş kuruş için oğullar babaları, babalar oğulları öldürmeye kalkar mıydı, hırsızlar, arsızlar böylesine türer miydi?

Bulduğu aşılarla toplum sağlığının güvencesi Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü yıkıma uğratılmasaydı koronavirüs istilası karşısında böylesine çaresiz kalınır mıydı?..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları