'Ülkenizi akılla ve yürekle sevmeniz gerekir'
Türkiye’nin önde gelen psikologlarından akademisyen ve yazar Prof. Dr. Üstün Dökmen, Palandöken (Epsilon Yayınevi) adlı biyografik romanında köklerine bir yolculuk yapıyor. Palandöken’de tarihsel bir akış içinde aile, aşk, ilişkiler, çocukluk ve gençlik çağı kaygıları, toplumsal olaylarla harmanlanırken Dökmen kitabı için “Kendime, Erzurumluya, ülkeye ilişkin özeleştiri var” diyor. Bir aile öyküsü olmasının yanı sıra özeleştirinin de yer aldığı Palandöken, derin analizler ve bireyden topluma uzanan psikolojik tahlillerle yetkin kurgusuyla da dikkat çeken bir roman.
‘GİZLİ KAHRAMANIM ATATÜRK’
- Palandöken oldukça hacimli biyografik bir roman. Nasıl karar verdiniz bu kitabı yazmaya?
Yaklaşık 15 yıl önce eşim Prof. Zehra Dökmen ile birlikte Bolu’ya gidiyorduk. Orada kitapta da yer alan babamın hayat hikâyesini anlattım. Bizim ailemiz de bu ilginç hikâyesi olan ailelerden biri. Eşim de “Bunu yazsana” dedi. Eşimin konuşması beni yüreklendirdi. Yazma sürecim iki yıl sürdü.
- Okuyucuyu neler, hangi kahramanlar bekliyor bu yolculukta?
Kitap benim, ailemin, Erzurum’un hayat hikâyesi. Buradaki kahramanlardan ilki benim, ikincisi Erzurum, üçüncüsü Palandöken, dördüncüsü ülkemiz.
Bir de asıl bir gizli kahraman var: Mustafa Kemal Atatürk. Tolstoy’un Savaş ve Barış’ında birçok kahraman vardır. Fakat eleştirmenler Savaş ve Barış’ta gizli kahraman Napolyon’dur derler. Aslında Napolyon bir sahnede vardır kitapta ama bütün o olaylara neden olan kişi odur. Bu kitabın da gizli kahramanı Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Fotoğraflar: Necati Savaş
‘ÜLKENİZİ AKILLA VE YÜREKLE SEVMENİZ GEREKİR’
- Bu gizli kahramanın izi nasıl sürülüyor romanda?
Mesela kıyafet devriminden söz ediyorum. Dedem sarayda büyümüş ama İstibdat yönetimi hoşuna gitmemiş, ayrılmış. Cumhuriyet ilan ediliğinde buna karşı bir fikirde değil çünkü aklın yolu bir.
Dedem, saray çalışanı olduğu halde kıyafet devriminden sonra anneanneme çarşafını atmasını söylüyor. Anneannem bir türlü atamıyor, utanıyor. Dedem onu alıp yeni kıyafetiyle Beşiktaş’tan Üsküdar’a götürüyor. Cesaretlendiriyor, evde otur demiyor.
Kitapta bir şeyden bahsediyorum akılla sevmek ve yürekle sevmek. Ülkenizi akılla ve yürekle sevmeniz gerekir. Sırf yürekle sevmek iyi değildir. Erzurumlu Dadaşlar ülkesini çok seviyor ama yürekle seviyor. “Dünyanın en güzel ülkesi bizimkidir” derler Dedem de ülkesini akılla ve yürekle sevmiş.
‘YAŞADIĞI TOPRAKLAR İNSANI ŞEKİLLENDİRİR!’
- Romanınızda çocukluğunuzun geçtiği Palandöken’e odaklanırken görüyoruz ki Erzurum sizi doğasıyla, kültürüyle inanılmaz etkilemiş. Öyle ki oraya “Yurtvermezerzurum” diyorsunuz.
Bölgenin insanını, Erzurum günlük yaşamı ve hayata bakışını gerçek karakterlerle aktarıyorsunuz. Yaşadığı topraklar bir insanı nasıl etkiler?
İnsanı şekillendirir. Her bölgenin insanı farklıdır, oyunları bile farklıdır. 14 yaşıma kadar Erzurum’daydım. Erzurum demek benim için bir Nef’i kültürü demektir. Dili çok sert, boyun eğmez.
İbrahim Hakkı Bey de o topraklardandır ki döneminin Kozmos’u diyebileceğimiz Marifetname’yi yazmış. Demek ki burada bilgi, dikbaşlılık ve nüktedanlık var, vatan sevgisi var. Ama bir de sorgulama var. Onu da babamdan almışım, sorgulayan biriydi.
Fotoğraflar: Necati Savaş
‘YURTVERMEZERZURUM’
Bir yıl önce Aziziye Tabyası törenlerine gittim. Orada büyük bir afiş asılıdır, şöyle yazıyor: “Erzurum düşerse Anadolu da düşer. İmza, Sultan Abdülhamit”. Erzurum’u yürekle sevenler Sultan Abdülhamit ne güzel söylemiş diyor. Ancak sözü Ahmet Muhtar Paşa söylemiştir.
Demek ki sorgulamak gerek, sorgulamazsak ülkemizi ileriye götüremeyiz. Yurtvermezerzurum ifadesi de kalbimle severek verdiğim bir isim. Ülkemizi sevelim ama aklımızla sevelim. Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet bize akılla ve yürekle bu ülkeyi sevmeyi öğretti.
Fotoğraflar: Necati Savaş
‘ROMANIMDA ÖNCELİKLE KENDİME, SONRA DA ERZURUM’A VE ÜLKEYE DAİR ÖZELEŞTİRİ VAR’
- Tarihsel bir zeminde yer verdiğiniz cesur özeleştiriler ve psikolojik tahliller de çok önemli.
Kesinlikle. Öncelikle kendimle ilgili özeleştiri var. Kitaptaki bazı motifler kendimi fazla açtığım yerler. Kimi arkadaşlarım çok fazla özeleştiri var, kendini çok açmışsın diyorlar. Ama bir yaşa gelince kendini açacak cesareti bulabiliyorsun artık, rahat hissediyorsun.
Kendime, Erzurumluya, ülkeye dair özeleştiri var. Psikolojik analizler de dikkat çektiğiniz gibi çok önemli, bir psikoloji öğrencisine ışık tutabilecek nitelikte.
‘BİREYLERİN UNUTULMUŞ NÖBETÇİLERİ VARDIR, ÇOK FAZLADIR!’
- Romanınızda örneklerle bahsettiğiniz “zihnimizin unutulmuş nöbetçileri” kavramını açar mısınız?
Bu kavram toplumsal olarak düşünülebilir. Çocukluğunuzda bir şey olur, size bir şey söylerler ve siz bunu zihninizde bir yere yazarsınız. 40 yaşında bunu hâlâ kullanıyorsanız bu, gereksizdir, bir unutulmuş nöbetçidir.
Örneğin geçmişte halterci bir öğrencim vardı. Boylu poslu, güçlü kuvvetli. Ama kilo sorunu vardı ve çok yemek yiyordu. Psikodrama yaparken ortaya çıktı ki küçüklüğünde ablası ona “ye yoksa büyüyemezsin” demiş. Kazınmış zihnine bu, korkuya kapılmış ve hâlâ bu korku ile fazlaca yemeye çalışıyor. Bu unutulmuş nöbetçidir.
Bireylerin unutulmuş nöbetçileri vardır, çok fazladır. Toplumların da vardır. Tarih tekerrürden ibarettir. Niye? Unutulmuş nöbetçileri var. Tarih tekerrür etmesin, akıllı olalım!
Fotoğraflar: Necati Savaş
‘AKLIMIZI KULLANMAYI ÖĞRENECEĞİZ VE YIKILMAYACAĞIZ!’’
- Palandöken’de Titanik örneğinden yola çıkarak “Kaçınız çocuklarınızın okuduğu okulların perde betonu var mı yok mu diye belediyeden kontrol ediyor” diye soruyorsunuz. Yakın zamanda bu konuda çok canımız yandı, 1999’da da yaşadık, bugün yine yaşıyoruz. Bu döngü nasıl kırılır?
Üç aydır Cumhuriyet Pazar ekinde Boyutsallık kavramından söz ediyorum. Yani bilime değer vermekten... Okulda bilimsellik öğretiliyor ancak kişi bunu sokağa taşımıyor. Aklımızı kullanmayı ne kadar öğrenirsek o kadar çok binaların perde betonu var mı yok mu diye dikkat ederiz.
Halkımızın deprem ve yardım konusundaki önlemi ne yazık ki binanın ön cephesine nazar boncuğu ve at nalı asmak. Bu duygusal bir şey ve etkisi sıfır. Aklımızı kullanmayı öğreneceğiz, binalar yıkılmayacak, yıkılmayacağız!.
- Farklı türlerde birçok kitabınız var. Tüm bunların arasında Palandöken nasıl bir yerde?
Ayrım yapmam zor ancak şöyle sıralayabilirim: Tiyatrolarım içinde Komşu Köyün Delisi ilk sıradadır. Ankara Devlet Tiyatrosu’nda rekor bir sayıyla, 477 kez oynandı. Romanlarım içinde Palandöken ve Ay Kapanı’nı sıralayabilirim.
Palandöken / Üstün Dökmen / Epsilon Yayınevi / 440 s.
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Kılıçdaroğlu'na 'Meral Akşener' yanıtı
- Elazığspor'dan maça çıkmama kararı!
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Ali Koç'tan çok sert Kayserispor açıklaması!
- Al Nassr'dan Talisca açıklaması!
- Yetki kısıtlayan teklif komisyondan geçti