Müzeye benzemeyen müze!

05 Eylül 2019 Perşembe

Baştan söyleyeyim: Heyecan verici bir olay! Evet olay! Müze falan değil bu... Bu, müzeye hiç benzemeyen bir müze.
Bu, “Kenti Görme Durağı”... “Çağını Yaşama Durağı”... “Dostunla yarenlik ederken dünyayı tanıma ve kavrama durağı”...
Bakmayın “durak” sözcüğünü bilinçli olarak kullandığıma, burada hiç ama hiçbir şey durağan değil. Tam tersine... Her şey devinim içinde.
Yaşamımıza katılan, bence düşünce ve duygu dünyamızda önemli bir yer tutacak olan, Arter’den söz ediyorum. Canlı ve sürdürülebilir bir kültür ve yaşam platformu olmayı hedefleyen; Vehbi Koç Vakfı’na ait Arter’den...
Baştan başlıyorum:
Arter’in yeni binası Dolapdere’de. Ünlü İngiliz mimarlık bürosu Grimshaw Architects’in eseri... 2013 yılında açılan proje yarışmasını kazanmışlardı. Yapıyı Melih Fereli eşliğinde gezerken söylediği bir tümce beni sımsıkı kavrıyor. O cümle şu: “Burada İstanbul’da olduğunu unutamaz insan!”

İstanbul’dasın, yalnız değilsin
Gerçekten öyle, yapı her an “İstanbul’dasın” diye haykırıyor. Hangi bölüme, hangi kata gidersen git, İstanbul’la, İstanbul’un dokusuyla ilişkisini kesemiyorsun. Hangi katta olursan ol Dolapdere’nin kendine özgü dokusu size göz kırpıyor. Bu yapıda birbirinden ayrı düşen katlar, oda oda bölmeler, sıra sıra kolonlar yok. Bu yapıda katlar farklı yüksekliklerde ve birbirini görür durumda. Olmadığın katları ve başka eserlere bakan başka izleyicileri görüyorsun.

Özetle: İstanbul’dasın ve yalnız değilsin.
Yapının bir başka özelliği davetkâr olması: Sokağa bakan cephe, “Gir içeri” diye yoldan geçenleri çağırıyor adeta...
Hemen belirteyim: Yıl sonuna dek tüm girişlerin ücretsiz olması... 2020’den başlayarak 24 yaş altına ücretsiz, üstüne ise 25 TL olması... Bunlar da “davetin” önemini gösteriyor.

Çok disiplinli kültür merkezi
Burayla ilgili beni en çok heyecanlandıran konu ise Arter’in bir müzeden çok, bir kültür merkezi olarak işlevini yerine getirmesi olacak.

Önce şu önemli: Burada hiçbir zaman sürekli sabit bir koleksiyon sergilemesine rastlamayacağız. Gerek Koç Ailesi’nin ve Ömer Koç koleksiyonu olsun, gerek Arter’in yıllar içinde oluşturduğu kendi koleksiyonu; hiçbiri daimi sergi olmayacak... Hayır. Başta Emre Baykal olmak üzere, çeşitli küratörlerin burası için özel oluşturduğu sergiler dışında, plastik sanatlardan müziğe, performans sanatından sinemaya çağdaş sanatın üretimine tanıklık edeceğiz.
“Öğrenme Odaları”, atölyeler, kaynak kitaplık, kafe, iki dilde yayınlar, Arter’in olmazsa olmazları...
Arter’in çok disiplinli bir kültür merkezi olma iddiasının arkasındaki isim Melih Fereli. Bence müze kökenli değil, festival kökenli olması; yıllar yılı İKSV’de genel müdür görevinde bulunması; festivallerle içlidışlı olması; yurtdışı deneyimi ve 2007’den beri Vehbi Koç Kültür Sanat Vakfı danışmanlığı; Arter Kurucu Direktörü Melih Fereli’yi “tuttuğunu koparan” kişi yapıyor.
Onunla birlikte sergileri dolaşırken söylediklerinin altını çiziyorum:
“Türkiye’nin kaybolan belleğini yeni kuşaklara tanıtmak da bizim, benim görevim...”

Birbirinden ilginç sergiler
Bu yukarıdaki tümceyi ya Sarkis’in “Çaylak Sokak” eserini ya da Altan Gürman’ın solo sergisini dolaşırken söylemişti... (1989’da Maçka Sanat’ta izlemiştim “Çaylak Sokak” sergisini... Altan Gürman’ın meğer bilmediğim ne çok eseri varmış... Onu da burada keşfettim.)
Arter’deki tüm ayrıntıları Dolapdere seslerini Ayça Han’ın yazısından okuyacaksınız. Ben müzenin mimarisiyle “oynayan”, Dolapdere sesleriyle haşır neşir olan; çok yalın ama büyüleyici ışık enstalasyonuyla şaşırtan Ayşe Erkmen’e... İçeride miyiz yoksa dışarıda mı diye soran Hale Tenger’e; Gülsüm Karamustafa’nın, oradan oraya sürüklenenlerin çağrısına dikkat çekmekle yetineceğim...
Bellek tazelemek, çağdaşlıkla ilgili sorular sormak için heyecan verici yeni mekân Arter, İstanbul’a hoş geldi!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları