‘Yazdıklarım benden bir parça taşıyor’
“Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz” kitabıyla tanıştığımız Melisa Kesmez, bu kez ikinci öykü toplamı “Bazen Bahar” ile çıktı karşımıza. Kesmez’le kitabını konuştuk.
- Kitaplar üzerine yazdığın yazıların hep bir öykü barındırdığını görmüştük. Şimdi ikinci öykü kitabınla karşımızdasın. Hikâye anlatmadan duramıyor gibi Melisa Kesmez. Sen ne düşünürsün?
Hak veririm. Eve gelirken otobüste başıma gelmiş sıradan bir şeyi anlatırken bile giriş-gelişme-sonuç gözeten, önemli kısımları vurgularken tatlı kelimeler arayıp bularak dinleyeni heyecanlandırmaya çalışan, az biraz abartan, gerçeği yer yer parlatan, bazen biri lafa girmediği sürece susamayan, özetle hikâye seven biriyim. Her şeyin içinden hikâye devşirilebilir ve devşirilmeli de çünkü hayatın uzayında uçuşup duran alakasız şeyleri birbirine hikâyeler bağlıyor. İnsanları da. İki insanı birbirine sevdiren şey mesela, onların birbirlerine anlattıkları hikâyeyi sevmiş olmalarından başkası değil gibi geliyor bana. Ama sırf anlatmayı değil, hikâye dinlemeyi de okumayı da seviyorum. Biri iyi bir hikâyeyi kötü anlatsın canım sıkılıyor. Hayatın ona sunduğu o müthiş fırsatı boşa harcadığını, ziyan ettiğini düşünüyorum o zaman.
- Öykülerini tamamen yansıttığına inandığım bir ad olmuş Bazen Bahar. Kitaptaki karanlık öykülere rağmen, teselli de veriyor bir yandan. Nereden düştü aklına?
İlk kitabın adı pek sevildi biliyorsun. İkinci kitabın adı bu yüzden biraz konu oldu aramızda. Yine de öyle çılgınlar gibi peşine düşüp de bulduğum bir ad olmadı Bazen Bahar. Başta azıcık heyecanlanıp üzerine düşündüm gerçi, nedense sanki iyi bir isim bulmam gerekiyormuş gibi dertlendim, olasılıkları gözden geçirdim falan ama sonra vazgeçtim. Kitapla ilgili önceliğim adı değildi, nasılsa bulurum diye son ana kadar da erteledim. Kitap çıkmaya yakın üzerine düşündüklerimi gözden geçirirken bir anda aklıma geldi. Öykülerin derdini iyi özetliyor. Sade, abartısız, iddiasız; aradığım böyle bir şeydi.
'EŞYAYLA İLİŞKİM ÇOK KUVVETLİ'
- Kadın arkadaşlığı, dayanışması, kız kardeşlik önemli bir yer tutuyor yazdıklarında. Bunun, bilhassa bugünlerde önemli olduğunu düşünüyorum. Yaşadıklarımız, toplum olarak maruz kaldıklarımız -kadınlar olarak daha fazla maruz kaldıklarınız- seni ne kadar etkiliyor?
Çok ama çok. Sadece hukukun alanına giren kadın mağduriyetleri de değil beni yere seren. Gün içinde dâhil olduğum en masum, en beklenmedik ortamlarda dahi iki satır arasında bizzat hissediyorum o kayda geçmeyen şiddeti, o sinsi üstten bakışı. Kadın olduğunun ne yazık ki her fırsatta yüzüne vurulduğu bir ülkede yaşıyoruz. Cinsiyetin hayatlarımızda bu kadar belirleyici olması, edebiyat dahil hayatın her alanında birilerinin sana gizliden durmadan kadın olduğunu hatırlattığı bir ülkede, kadınlık bambaşka bir anlam kazanıyor. Dayanışma dediğin de örgütlü olsa da olmasa da tek çaren oluyor. O senin bahsettiğin kız kardeşlik duygusu şu an ayağımın altında duran neredeyse tek sağlam zemin. Beri yandan erkeklik odaklı dünyada kadının kadına ettiğinin de farkındayım, o gizli şiddetin hem şahidi hem mağduruyum. İnan, kız kardeşim dediğim üç-beş kadının hatırına inadımı ve umudumu yitirmiyorum. Belki bu yüzden aldatmak üzerine bir öykü yazdığımda da iki kadını karşı karşıya getirmiyorum; hep bir empati var, erkeği dışlayan bir dayanışma var, o hain üçgenin içinde bile.
- Bu kitaptan sonra iyice emin oldum ki Melisa Kesmez dendiğinde aklıma “şeylere” değer verme gelecek. Telefon kulübeleri, üstü boyanmış duvarlar, yorganlar yastıklar...
Bahsettiğin o “şeyler”i, evet, önemsiyorum. Bu öncelikle bir karakter özelliği senin de tahmin ettiğin gibi ben gündelik hayatta o şeyleri pek ıskalamayan, illa ki gören, hatta baktığım yerde o şeyleri arayıp bulan biriyim. Bir iş görüşmesinde karşımdaki adamın kopmakta olan düğmesini tespit edip görüşme boyunca ne zaman düşecek diye düşünmekten sorulara cevap veremeyebilirim. Bir masanın üzerindeki sıcak kahve fincanı izlerinden en çok ne tarafa oturulduğunu hesaplamaya çalışabilirim. Halının üzerindeki yürüme rotalarını arayıp bulabilirim. Eşyayla ilişkim çok kuvvetli.
'YAZARKEN HATIRLADIĞIM ÇOK ŞEY VAR'
- Hangi yazarlarla akraba görüyorsun kendini? Geleceğe baktığında gördüğün neler?
Aslında kendimi henüz bir yazarla akraba görecek kadar yazarlık sergilediğimi düşünmüyorum. Benimki olsa olsa bir Türkçe kardeşliği olabilir; sadece Yaşar Kemal, Tomris Uyar, Sabahattin Ali, Sait Faik Abasıyanık, Melih Cevdet Anday, Ahmet Hamdi Tanpınar ve daha bir sürü müthiş kalemle aynı dilde okuyup yazıyor olmaktan bile kendimi şanslı hissettiğimi söyleyebilirim. Kişisel yolculuğum adına bir şeyler söylemek gerekirse evet, ikinci kitaptaki öyküler bana bir yolum olduğunu söyledi, ilk öyküleri yazarken içimdeki ses ikincileri yazarken de oradaydı ve beni hiç yalnız bırakmadı. Yazdığım öyküleri arka arkaya dizdiğimde kendimi hayal kırıklığına uğratmadığımı gördüm. Hatta o yer yer kendimi sansürleyen tarafımın bana biraz daha yer açtığını, bana cesaret kazandırdığını bile fark ettim. Bu bir sınav değil ama yazarlık galiba kendini serbest bırakıp çırpınmadan durgun bir suda yüzer gibi yazmaya devam ettikçe kendiliğinden büyüyüp gelişen, yazdıkça öğrenilen bir şey. Bir iddiam yok, yazdığım şeylerin okunuyor olması beni hâlâ çocuk gibi şaşırtıyor. Daha neler yazacağım hiç bilmiyorum ama devam etmek için içimde büyük bir enerji var. Üçüncü bir kitap için çarklarım dönmeye devam ediyor.
- Kitabını bir dertleşme, iç dökme olarak okudum yer yer. İlk kitapla karşılaştırıldığında, çocukluktan gençliğe kayan bir dertleşme var. Bu iç dökme halini nasıl açıklarız? Yazmak, sağalmanın bir parçası mıdır senin için?
Geçenlerde bir okurum “ne çok şey yaşamışsınız” dedi. Güldüm ama inan yazdıklarımın yaşadığım şeylerden ibaret olmadığını anlatmaktan da birazcık yoruldum. Annemin kitabı okuyup da “Çok mu sigara içiyorsun?” demesi gibi bir şey bu. Hayır, içmiyorum, anne. O kadar rakı da içmiyorum ben. Ankaralı değilim. O kadınlar ben değilim. Valla. O adam da babam değil. Cem, senin bunu kastetmediğini biliyorum ama yazdığım öyküler bir iç döküş samimiyetiyle okunsa da aslında kurmaca. Sanırım karakterlerin çoğunluk birinci tekil şahıs ve kadın olması, geçmişe yaptıkları yoğun ve duygu yüklü yolculuklar bunu hissettiren. Aynı zamanda hep bir hatırlama ve hesaplaşma içinde olmaları... Evet, o kadınlar, o adamlar, o duygular uzaydan gelmedi; bazısı tarafımdan hissedildi, bazısına şahit olundu, bazısı gözlemlendi, bazısı bir başkasının gerçeklerinden aparıldı, bazısı hayal edildi... Anlattığım dünya benim iyi tanıdığım bir dünya. Ama bütününe bakınca benim geçmişimle hesaplaşmam ya da çocukluğumla, gençliğimle dertleşmem değil. Elbette şunu inkar edemem; her yazdığım şey benden bir parça taşıyor, benim biriktirdiğim şeylerden örülüyor her bir öykü ve bu açıdan yazmak beni bir insan olarak kendi içimde bir araştırma yapmaya ve bazı şeyleri temize çekmeye zorluyor.
Bazen Bahar / Melisa Kesmez / Sel Yayıncılık / 110 s.
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- Yıkılması gerekiyor!
- Erdoğan belayı satın aldı
- Ünlü markanın adı bir kez daha listede!