Türkiye-AB İlişkilerinde Yeni Arayışlar

Türkiye-AB İlişkilerinde Yeni Arayışlar
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 11.11.2010 - 07:29

Son zamanlarda Türkiye’nin AB katılım sürecinde yaşanan tıkanma ve Türkiye’nin uluslararası platformdaki aktif politikalarının bazı kesimler tarafından “eksen kayması” şeklinde yorumlanması sonucunda Türkiye’nin “yeni dış politikası”nın arkasındaki etkenlerden birinin AB’nin Türkiye’yi dışlaması olduğu şeklinde değerlendirmeler yapılmaya başlandı.

AB, Türkiye’ye ilişkin “eksen kayması” endişeleri konusunda üstüne düşeni yapmak ve ülkenin uluslararası platformda artan ekonomik ve stratejik öneminden faydalanmak için Eylül 2010’da Türkiye ile dış politika alanında “stratejik diyalog” kurulmasını gündeme getirdi. NATO Genel Sekreteri de, aynı zamanlarda özellikle Kıbrıs sorunu nedeniyle AB-NATO işbirliğinin aksaması sorununa çözüm için Türkiye’ye AB’nin güvenlik politikasında bir rol verilmesi önerisinde bulundu.

Ekim ayı içinde “Avrupa Dış İlişkileri Konseyi” tarafından yayımlanan “Çok kutuplu Avrupa kâbusu” adlı raporda da Avrupa güvenliği konusunda AB, Rusya ve Türkiye arasında üçlü bir yapı kurularak Türkiye’ye bu yapıda kararları belirleyici bir konum verilmesi, enerji ve ortak dış ve güvenlik politikası gibi stratejik müzakere fasıllarının açılarak müzakere sürecine hız verilmesi ve Türkiye’nin Avrupa perspektifinin güçlendirilmesi önerilmekteydi.

Bu arada, Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyen Avrupa Parlamentosu Sosyalist ve Demokratlar parti grubu Türkiye’nin AB katılım sürecine yeni bir ivme kazandırmak için “aşamalı üyelik” üzerinde çalışmaya başladığını duyurdu. Bu formül Türkiye’yi dışlamayı değil, aşama aşama sürece dahil etmeyi hedeflemekte. Bu formül kabul edilirse Türkiye oy hakkı olmasa da AB’nin tüm kurum ve organlarında yerini alacak ve tartışmalara katılacak, tam üyelikle birlikte oy hakkını da elde edecek.

Türkiye için “alternatif üyelik formülleri” ilk defa tartışılmıyor. Her ne kadar bugüne dek kesin bir tanımı yapılmasa da Türkiye-AB ilişkilerini birkaç alanla sınırlamak ve ülkenin AB’deki statüsünü “ortak” olarak bırakmak isteyen “ayrıcalıklı ortaklık” formülü 2000’li yıllardan başlayarak bazı Avrupalı siyasi aktörler tarafından gündeme getirildiyse de, Türkiye ve AB’de Türkiye’nin üyeliğini destekleyen kesimler tarafından hiç kabul görmedi.

Burada “ayrıcalıklı ortaklık”la “aşamalı üyelik” önerilerini birbirlerinden kesinlikle ayırmak gerekiyor. Ayrıcalıklı ortaklık, tam üyeliğin bir alternatifi, onun yerini alıyor; oysa aşamalı üyelik tam üyelik yolunda bir ara aşama olarak sunuluyor.

2007 yılında Europe’s World dergisinde yayımlanan bir makalede (“Türkiye’nin AB hırsları konusunda bir uzlaşı çözümü”) dinamik üç aşamalı bir bütünleşme modeli öngörülmekteydi. Her aşamanın süresi karşılıklı mutabakatla belirlenecekti. Statik nitelik taşıyan ayrıcalıklı ortaklığın aksine bu bütünleşme modelinde Türkiye’nin statüsü “üyelik adayı” olmaya devam edecek, tam üyelik tüm aşamalar tamamlandıktan sonra gerçekleşecekti. İlk aşamada genişletilmiş gümrük birliğinin yer alması düşünülüyordu. Türkiye, AB ile bütünleştiği alanlarda karar mekanizmasına dahil olacak, ancak veto hakkı bulunmayacaktı. Ekim 2008’de Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi’nin düzenlediği yuvarlak masa toplantısında ise “Türkiye’yi AB’ye toptan sokmak çok fazla zaman alacaksa ve AB’nin koca ülkeyi bir anda sindirmesi zor olacaksa, Türkiye’yi AB’ye aşamalar halinde sokalım ve bunu yapmaya en mümkün ve en işlevsel olan alanlardan başlayalım” şeklinde bir tartışma gündeme geldi. Tartışılan formüle göre “Türkiye önce sadece enerji ve güvenlik ve savunma boyutunda AB’ye girecek ve bu politikaların belirlenmesi ve uygulanması ile sınırlı kalmak koşuluyla bir tam üyenin bütün yetkilerine sahip olacak”tı.

Değerlendirme

Gerek “stratejik ortaklık” gerek “aşamalı üyelik” konusunda öneriler net olmasa da, Türkiye’nin AB perspektifindeki tıkanıklığı aşmak için dönemin gerçeklerini gözeterek biçimlendirilmiş fikirlere ilişkin olarak şöyle bir değerlendirme yapılabilir:

Dış politika alanında bir “stratejik diyalog” kurulması önerisinde en önemli unsur Türkiye’nin AB’nin bu alandaki karar mekanizmalarına oy hakkına sahip olarak dahil edilip edilmemesidir. Eğer bu olmazsa, Türkiye kendi dışında gelişen karar ve uygulamalara uyumda ciddi zorluklarla karşılaşacaktır.

Ayrıca, AB’ye sadece “stratejik diyalog” ile bağlanmış ve üyelik perspektifi zayıflamış bir Türkiye’nin “bölgesel güç” niteliğinin zayıflayacağı unutulmamalıdır. Bölge ülkeleri açısından önem taşıyan “AB üyelik perspektifi”nin her şeye rağmen varlığını sürdürdüğü bir durumdan, dış politika alanında AB ile bir “stratejik diyalog” kurularak, üyelik perspektifinin yitirildiğine dair bir algı yaratılması Türkiye’nin bölgesindeki önemini zedeleyecektir.

Bu öneriye iyimser yaklaşan sınırlı bir kesim de, bu formül benimsenirse Türkiye’nin AB dış politika kararlarının alınması aşamasında olmasa bile tasarlanması aşamasında bir rol oynayabileceğini öne sürmektedir.
 

Aşamalı üyelik

Bu formül bazı kesimler tarafından Türkiye’yi karar alma süreçlerine dahil etme ve uzun dönemde üyeliğini garantilemesi bakımından dikkatle üzerinde durulması gereken bir alternatif olarak değerlendirmekte ise de, endişeler önerinin nasıl hayata geçirileceği konusunda yoğunlaşmaktadır:

Katılım müzakereleri yeniden mi tanımlanacaktır? İçinde bulunduğumuz bütünleşme düzeyinin tespitinin yapılması gerekli değil midir? Bütünleşme aşamalarında yer alacak alanlar nasıl tespit edilecek ve bütünleşme aşamaları arasında geçişin prosedürü nasıl olacaktır?

Türkiye bütünleşme aşamaları için belirlenen alanlarda AB karar alma mekanizmalarında oy hakkına sahip olacak mıdır?

Aşamalı üyelik için, AB’nin genişleme politikasını düzenleyen hukuk yapısında kapsamlı değişiklik yapılması gerekir. Bu değişiklik, içinde Türkiye’nin üyeliğine itiraz eden üyeler de dahil olmak üzere tüm üyelerin ikna edilmesini gerektirir.

Aşamalı üyeliği “ikinci sınıf üyelik” şeklinde değerlendirebilecek Türkiye kamuoyunun da ikna edilmesi gerekir ki, Türkiye bütünleşme aşamalarında kapsanan alanlarda karar mekanizmalarına oy hakkı ile dahil edilmezse bu mümkün değildir.

Dolayısıyla Türkiye-AB ilişkilerinde bazıları mecburiyetten (stratejik diyalog), bazıları iyi niyetten (aşamalı üyelik) gündeme getirilmeye başlanan farklı formüllere olumsuz olmasa bile dikkatli yaklaşılmalı ve önerilerin olası fayda ve zararları ciddi bir şekilde incelenmeden bağlayıcı bir tepki verilmemelidir.

         
 
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler