‘Tafsilatlı bir havadis’

Liverpool’dan kırk yıl evvel Alberta’ya göç etmiş İngiliz Mr. Harold komşumdur, yakın zamanlara kadar sıkı fıkıydık, aramıza Covid girdi, şimdi bahçe çitleri ardından konuşuyoruz.

‘Tafsilatlı bir havadis’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 31.05.2020 - 06:00

Birkaç gün evvel elindeki kitabı tahta perde üstünden gösteriyor, bu eseri bilip bilmediğimi ihsas edercesine okuyup okumadığımı soruyordu; gücendim. Nasıl bilinmez, hele bu salgın günlerinde başlığını olsun duymayan mı kaldı! Daniel Defoe’nin Veba Yılı Günlüğü’nü çok eskiden okumuştum, fakat Mr. Harold, tam da bu zamanlarda mutlaka okunması gerek diye ısrarcıydı. Haklıdır, okumanın tam zamanıdır.

Zaten, kitap, Kanada’da son üç ayın en çok satan kitapları arasında ilk 10 listesine yukarılardan girdi, başa doğru yükseliyor. Albert Camus’nün Veba’sı ve Dean Koontz’un Karanlığın Gözleri gibi romanları ardından, Robinson Crusoe’un yaratıcısı D. Defoe’nin 1722’de yayımlanmış kitabı yok ve çok satanlar, kıymet kesenler arasına girdi. Rakamlara bakılırsa geçen yıla göre Defoe, 3 misli fazla talep edilmekteymiş; anlaşılır bir şey.

İnsanlar neye uğradıklarını anlamak için geçmişten, anlatılanlardan bugünü çıkarsamak istiyor. 1665 yılında Londra’da baş gösteren vebanın Hollanda’da çıktığı haberini sakin bir şekilde dinlemişlerdi; Defoe da komşularından duymuş. Daha ilk paragrafta gazetelere dokunduruyor; “O günlerde söylenti ve haberleri yayan, yayarken de bunları insanoğlunun uydurmalarıyla bezeyen, ileride tanışacağım o gazeteler yoktu.”

GEÇMİŞLE BENZERLİK...

Bir dakika! Defoe, veba Londra’yı kasıp kavururken 5 yaşındaydı, 1660 doğumludur ama eserinde lafına kocaman bir adam gibi başlar, devam eder, şehrin iyi bir semtinde hizmetçileriyle birlikte yaşadığı evine nasıl kapandığını söyler, hatta Londra Belediyesi’nin kendisine mahalleyi gözetleyen veba müfettişi görevi verdiğinden bahseder.

Defoe’nun gözlemleri olarak anlattığı kuşkusuz vebayı aktaran kuşakların hikâyesidir. Önemsenmeyen veba kısa sürede İngiliz kanalını aşıyor, tüccar gemileriyle Thames Nehri Halici’nden Londra’ya sıçrıyor. Defoe’nun yazdıklarında kimi abartıların olduğunu fark ediyorsunuz okurken, fakat bugüne ait salgın ve toplumsal panik atağın benzerliklerini de görüyorsunuz. Demek 350 yılda insan davranışı açısından değişen bir şey yok!

FARE ALARMI...

Sokağa çıkma yasağı, dükkânlara koşturup ihtiyaç maddelerini yağmalamak, sokaklarda itiş kakış, uyarılara karşın kol kola girip gezmeler, hepsi tanıdık! Bu eserde tanıdık bir şey daha var ki, şu günlerde Kanada’nın büyük şehirlerini rahatsız etmeye başladı: Fareler! Londra’da vebayı yayan pirelerin üzerindeki Yersina Pestis bakterisinin farkında değillerdi ama sırtında pire gezdiren fare ordusunun açlıktan sokakları istila ettiği anlatılıyor.

Dünya nüfusunun azalması halinde kemirgenlerin, özellikle kentli farelerin açlıktan saldırganlaşacağına dair öteden beri söylenenleri hafife almamalıymış; Kanada Federal Hükümeti Salgın Kontrol Başkanlığı ve yerel eyalet sağlık birimleri ardı ardına uyarıda bulunuyor: Restoranlara, kafelere, işyerlerine ait atıkların geceleri karıştırıcısı olan fareler karantina günlerinde aç kaldıklarından sokaklarda cirit atmaya başlamıştır, besin artığı bulamadıklarından birbirlerine saldırmakta.

Ardından pek çok uyarı ve önlem bildiriliyor, marketlerde fare zehri satışları da buna bağlı olarak artış gösteriyor tabii... Virüsten kaçarken farelere yakalanmak bir endişeye dönüştü. 2005’te Katrina Kasırgası ardından boşalmış New Orleans kenti sokaklarında binlerce farenin alenen ortaya çıkıp sürü kalabalığıyla gezindiklerini gösteren videolar, şimdi yine hatırlanıyor. ABD ve Kanada’nın Batı yakasını istila edeceği söylenen Katil Arıların Asya’dan tıpkı virüs gibi geldiği söylentisi de bir tür ırkçı benzetmelere eşlik ediyordu. ABD’de tavşan ölümlerine yol açan bir başka salgın haberi de kaygıyla izleniyor. Bütün bunlar toplumsal panik atağın işaretleri elbette.

BALIK, KAZ SÜRÜLERİ YOLDA...

Bunlar olagelirken Pasifik kıyısındaki somon balığı sürüsünün Fraser Nehri ağzından Kanada içlerine zıplaya hoplaya girdikleri haberi, tebessüm ettiriyor. Bildiğimiz, bize lazım olan zararsız doğanın işaretleri bunlar. Şimdiden ısınmaya başlayan okyanus sularından uzaklaşmak için buzullardan beslenen Kanada’nın soğuk ırmaklarında zıplaya yüze, yükseklere tırmanmaya başladılar; ilk sürünün 350 km. kadar içeriye girdiği gözlemciler tarafından aktarıldı.

Sevindik! Yine ABD’nin güneyinde kışları geçiren trompetçi kaz sürüleri de yazı Kanada’da tamamlamaya geliyorlar, ağustosta dönerler. Bu gelenlere de alışığız, bildiğimiz, aşina dünyamızın sesleri. Bu sesler de gelmese, içinde Covid geçmeyen tek bir havadis ortalıkta olmayacak! Defoe’nun kendisini ele verdiği satırlarındaki gazeteciler gibi, eski İstanbul gazetelerinde yazanların eksik bir haberi noktalamak istediklerinde kullandıkları o meşhur sözü hatırlamakta yarar var: “Tafsilatlı bir havadis alırsak, nakledeceğiz!”

senolasenola@gmail.com


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon